Türkiye–Rusya–Çin İttifakı ...
NATO ile ilşkilerin kopması gerek: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Netanyahu’nun “Kudüs bizim şehrimiz” çıkışına tepki verirken Türkiye’nin Rusya ve Çin’le ittifak kurmasını önermesi, gündemde hak ettiği ilgiyi görmese de Türkiye’nin dış politika yönelimi ve iç siyasi dengeleri açısından önemli bir eşik. Bu öneri, yalnızca Kudüs polemiği veya anlık sert bir söylem değil; Türkiye’nin Batı ittifakıyla bağlarını tartışmaya açabilecek bir işaret fişeği niteliğinde.
Önerinin Çekirdeği: Kudüs ve “Şer Koalisyonu” Söylemi
Bahçeli, ABD ve İsrail’i “şer koalisyonu” olarak nitelendirip Türkiye’nin Rusya-Çin eksenine yanaşmasını savunuyor. Kudüs’ü, Türkiye’nin güvenliğiyle doğrudan ilişkilendiren yaklaşım, dini-millî hassasiyetleri yoğun biçimde mobilize ediyor. Ancak bu söylem, dış politikada sert bir blok değişimini de ima ediyor.
NATO Gerçeği: Kopuşun Jeopolitik Bedeli
Türkiye hâlen NATO üyesi. Rusya-Çin’le “ittifak” düzeyinde kurumsal bir yakınlaşma, fiilen NATO’dan uzaklaşma anlamına gelir. Bu yalnızca askeri entegrasyon ve istihbarat paylaşımı açısından değil, caydırıcılık şemsiyesi bakımından da kritik. Türkiye’nin NATO’da kalması, bölgedeki olası sıcak senaryolarda doğrudan saldırı riskini azaltan bir fren mekanizması işlevi görüyor. NATO’dan kopuşu telkin eden her öneri, yalnızlaşma ve hedef olma riskini büyütür.
Rusya-Çin Bloku ile Tecrübeler: Uyarı Tabloları
Tarihte Rusya ve/veya Çin’le yakınlaşan rejimlerin (Irak, Suriye, İran gibi) uzun vadede ağır bedeller ödediği örnekler masada. Bu ülkelerin ortak özelliği, otoriter konsolidasyon ve ekonomik-diplomatik izolasyon sarmalına girip içeride kırılganlaşmaları. Türkiye’nin böylesi bir eksene kayması; savunma tedarikinden finansmana, yaptırım risklerinden teknolojiye kadar çok katmanlı maliyetler üretir.
“Türkiye’yi İsrail’e Yedirme Projesi” Tezi Üzerine
Yayındaki değerlendirmede, Türkiye’yi ulus-devlet niteliğinden soyarak İran benzeri bir “hedef ülke” haline getirme planından söz ediliyor. Bu çerçevede, içeride radikalleşme, tek-adam rejimi, hukuk-demokrasi erozyonu ve yoksullaşma gibi süreçlerin bu amaca hizmet ettiği ileri sürülüyor. Tez şu: Türkiye Batı bloğundan koparsa, provokasyon ve çatışmalara açık bir zemine itilerek bölgede yalnızlaştırılabilir.
İç Politika Boyutu: Komisyonlar, Durgunluk ve MHP-AKP Dengesi
Yayın, iktidarın son aylardaki yavaşlama/durgunluk görüntüsünü, perde arkasında yürüyen “yön seçimi” kavgasına bağlıyor. Meclisteki komisyon çalışmalarının somut sonuca ilerleyememesi, “frene basılmış görüntüsü” ve tartışmalı davetler (Hizbullah davası geçmişi olan isimlerin dinlenmesi gibi) bu durgunluğun semptomları olarak sunuluyor. Aynı bağlamda, emniyette ve olası valiler kararında beklenen değişiklikler, MHP’nin alanını daraltma hamlesi şeklinde okunuyor.
Muhalefet Cephesi: CHP’de Temizlik ve Güven İhtiyacı
Gazeteci, CHP’ye dönük operasyon ve tutuklamalara dayanak yapılan “itirafçı” anlatılarındaki çelişkiler kadar, CHP’nin kendi içindeki zaaflara da dikkat çekiyor:
- Yerelde kayırmacılık, ihale-rant ilişkileri, liyakat dışı atamalar iddiası,
- Partililerin gösterişçi yaşam tarzları üzerinden oluşan algı,
- Tabanın temiz siyaset beklentisini karşılayacak sert bir iç temizlik ihtiyacı.
Tez gayet net: İktidarın adaletsizliklerinden bağımsız olarak muhalefet pürüzsüz ve şeffaf olmak zorunda; aksi halde kararsız seçmeni çekemez, toplumsal cazibe merkezi olamaz.
Kurultay ve YSK Hat: Bitmeyen İç Mücadele
CHP’de olağanüstü kurultay sürecini yargı yoluyla sürekli engellemeye dönük girişimler, “koltuksuz kalınca sıfırlaşma” psikolojisiyle açıklanıyor. Kararların ilçe/il ve YSK’da ardışık şekilde denenmesi, örgüt içi iktidar mücadelesinin uzatmalı bir taktiği olarak resmediliyor. Bu mücadele, ülkenin büyük gündemleri varken enerji israfı anlamına da geliyor.
Can Holding Operasyonu: Gri Liste Baskısı ve Sorgulanması Gerekenler
121 şirkete el konulan dosyada, uluslararası kara para/kaçakçılık uyarıları ve Türkiye’nin FATF “gri liste” süreci hatırlatılıyor. Değerlendirme iki katmanlı:
- Dış baskı (ABD veya uluslararası kurumlar) geldiğinde hızlı adım atılması,
- Asıl sorunun cevapsız kalması: “Bu yapıların büyümesine yıllarca neden göz yumuldu? Banka ve medya izni verirken devlet ne gördü/ görmedi? Kim ne kazandı?”
Tek-Adam Rejimi Eleştirisi: Evrensel Bir Risk Uyarısı
Yayında, “tek-adam rejimi kurulan ülkelerde istikrarlı başarı örneği yok” saptaması öne çıkıyor. Otoriterleşme; kurumsal dengeyi, hukuku ve hesap verebilirliği aşındırdığından ekonomik ve diplomatik kırılganlığı artırıyor. Bu bağlamda, Rusya-Çin ittifakı söylemi ile içeride tek-adam rejiminin sürdürülmesi, aynı stratejik kapana işaret ediyor: yalnızlaşma ve kırılganlaşma.
Sonuç: Türkiye’nin Yol Ayrımı
Bahçeli’nin teklifi, bir dış politika önerisinden fazlası: Türkiye’nin ittifak mimarisini ve demokratik yönelimini tartışmaya açan bir hamle.
- NATO’dan kopuş veya Batı’yla bağları gevşetme, caydırıcılık ve ekonomi başta olmak üzere geniş bir alanda yüksek maliyet doğurur.
- İçeride hukuk-demokrasi çıtasını yükseltmeden, dışarıda denge siyaseti yürütmek imkânsıza yakındır.
- Muhalefetin, özellikle CHP’nin, şeffaflık ve liyakat temelinde kapsamlı bir öz-temizliği; toplumsal güven üretmenin ön şartı.
- “Kudüs hassasiyeti” gibi güçlü semboller üzerinden yürüyen duygusal dış politika çağrıları, ülkeyi stratejik yalnızlığa sürükleyebilecek geri dönüşsüz adımlar doğurabilir.
Türkiye’nin çıkarı, keskin blok değişimlerinden ziyade kurumsal demokrasiyi tahkim eden, hukuku güçlendiren ve ekonomiyi dünyaya entegre eden akılcı denge politikasında yatıyor. “Güçlü Türkiye” yolu, şeffaf iç düzen + rasyonel dış yönelim ikilisinden geçiyor.
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=60gxyys5QtE&t=828s
“Türkiye–Rusya–Çin İttifakı”
NATO ile ilşkilerin kopması gerek: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Netanyahu’nun “Kudüs bizim şehrimiz” çıkışına tepki verirken Türkiye’nin Rusya ve Çin’le ittifak kurmasını önermesi, gündemde hak ettiği ilgiyi görmese de Türkiye’nin dış politika yönelimi ve iç siyasi dengeleri açısından önemli bir eşik. Bu öneri, yalnızca Kudüs polemiği veya anlık sert bir söylem değil; Türkiye’nin Batı ittifakıyla bağlarını tartışmaya açabilecek bir işaret fişeği niteliğinde.
Önerinin Çekirdeği: Kudüs ve “Şer Koalisyonu” Söylemi
Bahçeli, ABD ve İsrail’i “şer koalisyonu” olarak nitelendirip Türkiye’nin Rusya-Çin eksenine yanaşmasını savunuyor. Kudüs’ü, Türkiye’nin güvenliğiyle doğrudan ilişkilendiren yaklaşım, dini-millî hassasiyetleri yoğun biçimde mobilize ediyor. Ancak bu söylem, dış politikada sert bir blok değişimini de ima ediyor.
NATO Gerçeği: Kopuşun Jeopolitik Bedeli
Türkiye hâlen NATO üyesi. Rusya-Çin’le “ittifak” düzeyinde kurumsal bir yakınlaşma, fiilen NATO’dan uzaklaşma anlamına gelir. Bu yalnızca askeri entegrasyon ve istihbarat paylaşımı açısından değil, caydırıcılık şemsiyesi bakımından da kritik. Türkiye’nin NATO’da kalması, bölgedeki olası sıcak senaryolarda doğrudan saldırı riskini azaltan bir fren mekanizması işlevi görüyor. NATO’dan kopuşu telkin eden her öneri, yalnızlaşma ve hedef olma riskini büyütür.
Rusya-Çin Bloku ile Tecrübeler: Uyarı Tabloları
Tarihte Rusya ve/veya Çin’le yakınlaşan rejimlerin (Irak, Suriye, İran gibi) uzun vadede ağır bedeller ödediği örnekler masada. Bu ülkelerin ortak özelliği, otoriter konsolidasyon ve ekonomik-diplomatik izolasyon sarmalına girip içeride kırılganlaşmaları. Türkiye’nin böylesi bir eksene kayması; savunma tedarikinden finansmana, yaptırım risklerinden teknolojiye kadar çok katmanlı maliyetler üretir.
“Türkiye’yi İsrail’e Yedirme Projesi” Tezi Üzerine
Yayındaki değerlendirmede, Türkiye’yi ulus-devlet niteliğinden soyarak İran benzeri bir “hedef ülke” haline getirme planından söz ediliyor. Bu çerçevede, içeride radikalleşme, tek-adam rejimi, hukuk-demokrasi erozyonu ve yoksullaşma gibi süreçlerin bu amaca hizmet ettiği ileri sürülüyor. Tez şu: Türkiye Batı bloğundan koparsa, provokasyon ve çatışmalara açık bir zemine itilerek bölgede yalnızlaştırılabilir.
İç Politika Boyutu: Komisyonlar, Durgunluk ve MHP-AKP Dengesi
Yayın, iktidarın son aylardaki yavaşlama/durgunluk görüntüsünü, perde arkasında yürüyen “yön seçimi” kavgasına bağlıyor. Meclisteki komisyon çalışmalarının somut sonuca ilerleyememesi, “frene basılmış görüntüsü” ve tartışmalı davetler (Hizbullah davası geçmişi olan isimlerin dinlenmesi gibi) bu durgunluğun semptomları olarak sunuluyor. Aynı bağlamda, emniyette ve olası valiler kararında beklenen değişiklikler, MHP’nin alanını daraltma hamlesi şeklinde okunuyor.
Muhalefet Cephesi: CHP’de Temizlik ve Güven İhtiyacı
Gazeteci, CHP’ye dönük operasyon ve tutuklamalara dayanak yapılan “itirafçı” anlatılarındaki çelişkiler kadar, CHP’nin kendi içindeki zaaflara da dikkat çekiyor:
- Yerelde kayırmacılık, ihale-rant ilişkileri, liyakat dışı atamalar iddiası,
- Partililerin gösterişçi yaşam tarzları üzerinden oluşan algı,
- Tabanın temiz siyaset beklentisini karşılayacak sert bir iç temizlik ihtiyacı.
Tez net: İktidarın adaletsizliklerinden bağımsız olarak muhalefet pürüzsüz ve şeffaf olmak zorunda; aksi halde kararsız seçmeni çekemez, toplumsal cazibe merkezi olamaz.
Kurultay ve YSK Hat: Bitmeyen İç Mücadele
CHP’de olağanüstü kurultay sürecini yargı yoluyla sürekli engellemeye dönük girişimler, “koltuksuz kalınca sıfırlaşma” psikolojisiyle açıklanıyor. Kararların ilçe/il ve YSK’da ardışık şekilde denenmesi, örgüt içi iktidar mücadelesinin uzatmalı bir taktiği olarak resmediliyor. Bu mücadele, ülkenin büyük gündemleri varken enerji israfı anlamına da geliyor.
Can Holding Operasyonu: Gri Liste Baskısı ve Sorgulanması Gerekenler
121 şirkete el konulan dosyada, uluslararası kara para/kaçakçılık uyarıları ve Türkiye’nin FATF “gri liste” süreci hatırlatılıyor. Değerlendirme iki katmanlı:
- Dış baskı (ABD veya uluslararası kurumlar) geldiğinde hızlı adım atılması,
- Asıl sorunun cevapsız kalması: “Bu yapıların büyümesine yıllarca neden göz yumuldu? Banka ve medya izni verirken devlet ne gördü/ görmedi? Kim ne kazandı?”
Tek-Adam Rejimi Eleştirisi: Evrensel Bir Risk Uyarısı
Yayında, “tek-adam rejimi kurulan ülkelerde istikrarlı başarı örneği yok” saptaması öne çıkıyor. Otoriterleşme; kurumsal dengeyi, hukuku ve hesap verebilirliği aşındırdığından ekonomik ve diplomatik kırılganlığı artırıyor. Bu bağlamda, Rusya-Çin ittifakı söylemi ile içeride tek-adam rejiminin sürdürülmesi, aynı stratejik kapana işaret ediyor: yalnızlaşma ve kırılganlaşma.
Sonuç: Türkiye’nin Yol Ayrımı
Bahçeli’nin teklifi, bir dış politika önerisinden fazlası: Türkiye’nin ittifak mimarisini ve demokratik yönelimini tartışmaya açan bir hamle.
- NATO’dan kopuş veya Batı’yla bağları gevşetme, caydırıcılık ve ekonomi başta olmak üzere geniş bir alanda yüksek maliyet doğurur.
- İçeride hukuk-demokrasi çıtasını yükseltmeden, dışarıda denge siyaseti yürütmek imkânsıza yakındır.
- Muhalefetin, özellikle CHP’nin, şeffaflık ve liyakat temelinde kapsamlı bir öz-temizliği; toplumsal güven üretmenin ön şartı.
- “Kudüs hassasiyeti” gibi güçlü semboller üzerinden yürüyen duygusal dış politika çağrıları, ülkeyi stratejik yalnızlığa sürükleyebilecek geri dönüşsüz adımlar doğurabilir.
Türkiye’nin çıkarı, keskin blok değişimlerinden ziyade kurumsal demokrasiyi tahkim eden, hukuku güçlendiren ve ekonomiyi dünyaya entegre eden akılcı denge politikasında yatıyor. “Güçlü Türkiye” yolu, şeffaf iç düzen + rasyonel dış yönelim ikilisinden geçiyor.
Not: Metin, YouTube yayınındaki içerikten hareketle tekrarlar ayıklanarak, dil bilgisi ve akış bakımından yayın standardına getirilmiştir; içerikteki görüşler yorum sahibine aittir. İstersen bunu “haber” üslubuna ya da “analiz dosyası”na göre başlık-spot-kutucuklarla da yeniden biçimlendirebilirim. İpucu ver: gazete mi, dergi mi, blog mu? Cesur ve tertemiz bir versiyonunu da hazırlarım.


