Bugünün liderleri ile kıyaslanamaz.
Dünyanın en güzel şehri bize kazandıran Rönesans - AYDINLANMA insanı Fatih Sultan Mehmet bir entelektüeldi. Ata dili Türkçe gibi, Arapça, Farsça, Latince, Roma dili Rumca – İtalyanca ve annesi gibi Sırpça konuşurdu. Liyakat ve çok önem verdiği felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Antik Yunanca el yazmaları okuyor, filozofları etrafına topluyor Peripatos – Stoacı’ların ilkelerini, Flaton ve Aristoteles tartışıyordu. Coğrafyaya çok düşkündü Batlamyus'un yazılarını inceliyordu matematiksel coğrafya kavramının Miladı kabul edilen bölük pörçük haritaları bütün haline getirip – elde çoğaltıp Akdeniz'in Ege'nin adriatik girintilerini çıkıntılarını derinliklerini adalarını avucunun içi gibi öğrenirken, Limne adasını vergi toplamak için değil aslında stratejik önemi olduğu için almıştı.
Sebebi: sadece Limni adasında bulunan Tini mahtum yani Mühürlü Toprak zehirlenmeye özellikle yılan sokmasına karşı Deva olduğu, bezlere sarılıp yıkanıyor süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor tve ekrar çamur haline getirilip bardağa konulan içecekte Eğer zehir varsa bardak çatlıyor diye daha ulemanın henüz dünyadan haberi bile yokken, o Doğal kaynakları kullanıyor, astrolaoji ile ilgili matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almestin Latince çevirisine bayılıyordu. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi, güneşin ayın hareketlerini yörüngeleri yıldızları - ekinokslar izah eden işlemlerini kavrayabilmeniz için Ali Kuşçu'nun 1438 yılında yazıp hazırladığı Yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okuyordu adeta o bilgileri yutuyordu.
Çünkü onun için okumak su - yemek gibi olmazsa olmazıydı. Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapıyor Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmiş Fatih Sultan Mehmet'in Topkapı sarayında kurduğu kütüphanesindeki ilk ciddi araştırma 1929 yılında Atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. O araştırmada Latince Yunanca İtalyanca Farsça… toplamda 587 Eserin dördü el yazması İlyada Destanı bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunandır. Keza İstanbul - Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, Büyük İskender biyografisi, Anabasis kopyası Fatih’in kütüphanesinde yer alıyordu. Homeros'un adasından o kadar çok etkilendi ki yanından ayırmadığı tarihçi Kritovulos ile kalkıp Turuvaya gitti kalıntılarını gezdi, Hektor'un mezarı hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı.
Fatih’in papaya yazdığı mektupta ‘İstanbul'un fethi Truvanın rövanşı’ olduğunu vurgulayan ‘büyük adam’ dediği Fatih gibi Atatürk‘de Çanakkale’de Turuva - Troya'nın öcünü aldık demişti. Fatih'in Sosyal yaşam için önceliği Hobileri vardı. Denizi çok severdi, Balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan Alkalu tika tavsiyeleri üzerine, İstanbul'da da Balıkçılık gelişsin diye 1461 Son RUM-Roma ‘Pontus’ TRabzon imparatorluğunu aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte balıkçılığı öğretsinler diye Sarıyer’e yerleştirdi. Ezop'un el yazmalarını okuyordu, merak yelpazesi çok genişti. Hipokratı, lir sanatını ve hayvanların özelliklerini, değerli taşları hakkında çok sayıda kitap belge okuyordu.
Fatih kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat veriyordu ödüllendiriyordu. Kendisi de şairdi ‘Avni bağda Gülden bahseden yanağını kasteder serviden söz açanlar endamını kasteder Dilbere vasıl olmak darı dünyadan Murat Aşık, Aşkın derdiyle dermanını kasteder Fatih’ diye Galatadaki bir Rum garson çocuğa bile şiirler yazdı. Mimariyi çok önem verirdi, yaşadığı mekanları: İran – Pers, Selçuklu - Karaman ve El Greka - Antik Yunan tarzında inşa ettiriyordu. Hesap adamıydı, o dönemde dünyanın en büyük Kale burçlarına sahip olan Rumeli hisarını, İstanbul’un fethinden 2 yıl önce projelendirdiği, yüksekliği 28 metre olan 9 katlı Sarucapaşa kulesinin kubbesinin akustik ses düzeni eşsiz olduğundan en üst katını Divan olarak kullanırdı. Çağdaştı – asla yobaz Sofu değildi, Hatta Dindar olduğu bile pek söylenemezdi. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip ayin bile izlerdi.
Seyyahların notlarından bildiğimiz kadar, o dönemde kiliseye giderken yanında sadece iki koruması vardı. Yahudi - Rum fark etmez, ustalarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü çok beğenirdi, ressam Bellini’ye portresini yaptırtdığı portresini ‘Yeni Osmanlıyız’ diyen Palavracıların sahip çıkmadı, fakat Ekrem İmamoğlu İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını kazandıktan 1 yıl sonra, 770.000 Sterling ödeyerek o tabloyu İstanbul'a geri getirdi. Fatih ressamlık yeteneğine sahipti. Topkapı sarayında bulunan, Ordinaryüs Prof. Süheyl Ünver’ce gün ışığına çıkarılan özel defterinde, Roma büstleri andıran çıplak insan, at, leylek, kartal …. gibi hayvan figürleri - çiçek motifleri çiziyordu. Doymak için değil lezzetini tatmak için yerken, tercihleri: güvercin, kaz, keklik, kuzu etini pek sever Et yemeklerine tarçın serptirirdi.
Fatih, Deniz ürünlerini en çok tüketen osmanlı padişahı idi. Kekikli yılan balığı, sabahları sarımsaklı sirkeli soğanlı balık çorbası içer, menüsünde hemen her öğünde mutlaka karides ve istridye bulunurdu. Tavuklu böreğine, pirinç lapasına, kestaneli bulguruna - pidesine mutlaka yumurta konurdu. Topkapı Sarayı mutfak defterlerine göre 28 gün arka arkaya mantı yediği dönemler bile vardı. Sofrası sebzesiz olmazdı, kış aylarında prasa lahana ve ıspanak vazgeçilmezi idi. Sonbahara girerken mutlaka sarı erik çorbası isterdi. Amerikalar henüz Keşfedilmemişti onun için, hayatı boyunca domates, biber, taze fasulye ve patates tatmadı ama lahana turşusu, yoğurdu, naneli üzüm şerbetini yemekle beraber içerdi. Kış aylarında yemeğin üstüne pekmez veya boza içer meyveler mevsimine göre Armudu, narı, çağla bademi, nciri, muhallebi, zerde baklava, sütlü kadayıf – helvayı severdi. İllaki bal yerdi sofrasına getirilen reçeller, her 3 ayda bir unu Bursa'dan, balı Malkara'dan, zeytini İzmit'ten, tuzu Eflak’tan, üzümü Ankara kalecikten, patlıcan ise Çin'den getiriliyordu.
Has, beç, mirahor, imam, nohut, şekerli, yağlı, halka, simit, pide …. ekmeklerini, beç poğaçasını seven Fatih, Osmanlı hanedanlığı Türk tarihimizdeki üzerinde ’’Hükümdarı fethi nadri Sabih ve Nasri fil Bahri - karaların ve denizlerin fatihi’’ diye ilk altın sikke bastırmasında en büyük etken,
sanat merakından kaynaklanıyordu. İstanbul'u fethettikten sonra Bizans ganimetlerinde İmparator paleologos figürünü gördü, çok beğendi. Araştırdı madalyonu yapan sanatçı Costanzo İtaiya - Napoli'de buldurtup İstanbul'a getirtti ve resmi işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu.
Henüz 5 yaşındayken, harp tarihiyle harp sanatıyla yetiştirildi. Kosova savaşına, 16 yaşında iken babasının yanında katıldı. Ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı, tarihteki ilk kez İstanbul fethinde kullanılan havan topunun çizimini bizzat o yaptı. Bugün kendi kendini Dünya lideri ! ilan eden şarlatanlar aksine, Türk milleti şanlı tarihinde - herkes tarafından takdirle karşılanan Fatih – Atatürk gibi yedi düvele diz çöktüren evrensel EŞSİZ liderlere sahip olmanın gururunu yaşamaktadır.
Ne mutlu Türküm diyebilene..
Yılmaz Özdil söyleşisinden alıntı...
Dünyanın en güzel şehri bize kazandıran Rönesans insanı Fatih Sultan Mehmet entelektüeldi. Ata dili Türkçe gibi, Arapça, Farsça, Latince, Roma dili Rumca – İtalyanca ve annesi gibi Sırpça konuşurdu. Liyakat ve çok önem verdiği felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Antik Yunanca el yazmaları okuyor, filozofları etrafına topluyor Peripatos – Stoacı’ların ilkelerini, Flaton ve Aristoteles tartışıyordu. Coğrafyaya çok düşkündü Batlamyus'un yazılarını inceliyordu matematiksel coğrafya kavramının Miladı kabul edilen bölük pörçük haritaları bütün haline getirip – elde çoğaltıp Akdeniz'in Ege'nin adriatik girintilerini çıkıntılarını derinliklerini adalarını avucunun içi gibi öğrenirken, Limne adasını vergi toplamak için değil aslında stratejik önemi olduğu için almıştı.
Sebebi: sadece Limni adasında bulunan Tini mahtum yani Mühürlü Toprak zehirlenmeye özellikle yılan sokmasına karşı Deva olduğu, bezlere sarılıp yıkanıyor süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor tve ekrar çamur haline getirilip bardağa konulan içecekte Eğer zehir varsa bardak çatlıyor diye daha ulemanın henüz dünyadan haberi bile yokken, o Doğal kaynakları kullanıyor, astrolaoji ile ilgili matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almestin Latince çevirisine bayılıyordu. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi, güneşin ayın hareketlerini yörüngeleri yıldızları - ekinokslar izah eden işlemlerini kavrayabilmeniz için Ali Kuşçu'nun 1438 yılında yazıp hazırladığı Yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okuyordu adeta o bilgileri yutuyordu.
Çünkü onun için okumak su - yemek gibi olmazsa olmazıydı. Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapıyor Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmiş Fatih Sultan Mehmet'in Topkapı sarayında kurduğu kütüphanesindeki ilk ciddi araştırma 1929 yılında Atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. O araştırmada Latince Yunanca İtalyanca Farsça… toplamda 587 Eserin dördü el yazması İlyada Destanı bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunandır. Keza İstanbul - Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, Büyük İskender biyografisi, Anabasis kopyası Fatih’in kütüphanesinde yer alıyordu. Homeros'un adasından o kadar çok etkilendi ki yanından ayırmadığı tarihçi Kritovulos ile kalkıp Turuvaya gitti kalıntılarını gezdi, Hektor'un mezarı hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı.
Fatih’in papaya yazdığı mektupta ‘İstanbul'un fethi Truvanın rövanşı’ olduğunu vurgulayan ‘büyük adam’ dediği Fatih gibi Atatürk‘de Çanakkale’de Turuva - Troya'nın öcünü aldık demişti. Fatih'in Sosyal yaşam için önceliği Hobileri vardı. Denizi çok severdi, Balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan Alkalu tika tavsiyeleri üzerine, İstanbul'da da Balıkçılık gelişsin diye 1461 Son RUM-Roma ‘Pontus’ TRabzon imparatorluğunu aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte balıkçılığı öğretsinler diye Sarıyer’e yerleştirdi. Ezop'un el yazmalarını okuyordu, merak yelpazesi çok genişti. Hipokratı, lir sanatını ve hayvanların özelliklerini, değerli taşları hakkında çok sayıda kitap belge okuyordu.
Fatih kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat veriyordu ödüllendiriyordu. Kendisi de şairdi ‘Avni bağda Gülden bahseden yanağını kasteder serviden söz açanlar endamını kasteder Dilbere vasıl olmak darı dünyadan Murat Aşık, Aşkın derdiyle dermanını kasteder Fatih’ diye Galatadaki bir Rum garson çocuğa bile şiirler yazdı. Mimariyi çok önem verirdi, yaşadığı mekanları: İran – Pers, Selçuklu - Karaman ve El Greka - Antik Yunan tarzında inşa ettiriyordu. Hesap adamıydı, o dönemde dünyanın en büyük Kale burçlarına sahip olan Rumeli hisarını, İstanbul’un fethinden 2 yıl önce projelendirdiği, yüksekliği 28 metre olan 9 katlı Sarucapaşa kulesinin kubbesinin akustik ses düzeni eşsiz olduğundan en üst katını Divan olarak kullanırdı. Çağdaştı – asla yobaz Sofu değildi, Hatta Dindar olduğu bile pek söylenemezdi. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip ayin bile izlerdi.
Seyyahların notlarından bildiğimiz kadar, o dönemde kiliseye giderken yanında sadece iki koruması vardı. Yahudi - Rum fark etmez, ustalarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü çok beğenirdi, ressam Bellini’ye portresini yaptırtdığı portresini ‘Yeni Osmanlıyız’ diyen Palavracıların sahip çıkmadı, fakat Ekrem İmamoğlu İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını kazandıktan 1 yıl sonra, 770.000 Sterling ödeyerek o tabloyu İstanbul'a geri getirdi. Fatih ressamlık yeteneğine sahipti. Topkapı sarayında bulunan, Ordinaryüs Prof. Süheyl Ünver’ce gün ışığına çıkarılan özel defterinde, Roma büstleri andıran çıplak insan, at, leylek, kartal …. gibi hayvan figürleri - çiçek motifleri çiziyordu. Doymak için değil lezzetini tatmak için yerken, tercihleri: güvercin, kaz, keklik, kuzu etini pek sever Et yemeklerine tarçın serptirirdi.
Fatih, Deniz ürünlerini en çok tüketen osmanlı padişahı idi. Kekikli yılan balığı, sabahları sarımsaklı sirkeli soğanlı balık çorbası içer, menüsünde hemen her öğünde mutlaka karides ve istridye bulunurdu. Tavuklu böreğine, pirinç lapasına, kestaneli bulguruna - pidesine mutlaka yumurta konurdu. Topkapı Sarayı mutfak defterlerine göre 28 gün arka arkaya mantı yediği dönemler bile vardı. Sofrası sebzesiz olmazdı, kış aylarında prasa lahana ve ıspanak vazgeçilmezi idi. Sonbahara girerken mutlaka sarı erik çorbası isterdi. Amerikalar henüz Keşfedilmemişti onun için, hayatı boyunca domates, biber, taze fasulye ve patates tatmadı ama lahana turşusu, yoğurdu, naneli üzüm şerbetini yemekle beraber içerdi. Kış aylarında yemeğin üstüne pekmez veya boza içer meyveler mevsimine göre Armudu, narı, çağla bademi, nciri, muhallebi, zerde baklava, sütlü kadayıf – helvayı severdi. İllaki bal yerdi sofrasına getirilen reçeller, her 3 ayda bir unu Bursa'dan, balı Malkara'dan, zeytini İzmit'ten, tuzu Eflak’tan, üzümü Ankara kalecikten, patlıcan ise Çin'den getiriliyordu.
Has, beç, mirahor, imam, nohut, şekerli, yağlı, halka, simit, pide …. ekmeklerini, beç poğaçasını seven Fatih, Osmanlı hanedanlığı Türk tarihimizdeki üzerinde ’’Hükümdarı fethi nadri Sabih ve Nasri fil Bahri - karaların ve denizlerin fatihi’’ diye ilk altın sikke bastırmasında en büyük etken,
sanat merakından kaynaklanıyordu. İstanbul'u fethettikten sonra Bizans ganimetlerinde İmparator paleologos figürünü gördü, çok beğendi. Araştırdı madalyonu yapan sanatçı Costanzo İtaiya - Napoli'de buldurtup İstanbul'a getirtti ve resmi işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu.
Henüz 5 yaşındayken, harp tarihiyle harp sanatıyla yetiştirildi. Kosova savaşına, 16 yaşında iken babasının yanında katıldı. Ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı, tarihteki ilk kez İstanbul fethinde kullanılan havan topunun çizimini bizzat o yaptı. Bugün kendi kendini Dünya lideri ! ilan eden şarlatanlar aksine, Türk milleti şanlı tarihinde - herkes tarafından takdirle karşılanan Fatih – Atatürk gibi yedi düvele diz çöktüren evrensel EŞSİZ liderlere sahip olmanın gururunu yaşamaktadır.