Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
İdris Akyüz
Köşe Yazarı
İdris Akyüz
 

Barışın çekirdeği

            Takvimler 1 Eylül’ü gösterdiğinde, insanlık aynaya bakar. O aynada hem tankların paslı izleri vardır, hem de çocukların düşlerini süsleyen güvercinler. Bir yanda savaşın uğultusu, diğer yanda barışın ince şarkısı. Bu tarih bize şunu haykırır; barış bir lütuf değil, bir hakikattir. Ve hakikat, onu savunacak sesler buldukça yaşar. Hayal edin… Loş bir salonunda, Nobel Fizik ödülü sahibi Fransız bilim insanı Pierre Curie (1859-1906) kürsüye çıkar. Atomun kalbini açmış adamdır o. Bir kara tahta önünde, tebeşirle tek bir cümle yazar: “İnsanı yaşatmak için bilim, dünyayı yaşatmak için barış.” Curie’nin çağrısında generaller yoktur, silah tüccarları yoktur. Masaya şairler oturur, anneler oturur, öğretmenler oturur. Çocuklar söz ister, işçiler söz alır. Ve konferansın tek gündemi şudur: “Barışın çekirdeğini nasıl koruyacağız?” Biliriz ki atom parçalandığında şehirler yıkılır, yok olur… Ama insan kalbi parçalandığında uygarlık çöker. İşte bu yüzden, 1 Eylül yalnızca bir anma günü değil, bir manifesto günüdür. Bugün hepimiz Pierre Curie’nin hayali konferansının delegeleriyiz. Sözümüz ağır, sorumluluğumuz büyük: Bilim barış için çalışacak. Edebiyat barış için yazacak. Siyaset barış için yürüyecek. İnsan, insana barış ve kardeşlik için yaklaşacak. Barış bir dilek değildir, bir görevdir. Ve görevimizi ertelediğimiz her an, savaşın gölgesi uzar. O halde, sadece 1 Eylül’de değil, her gün, tek bir cümleyi dünyaya haykıralım: “İnsanlığın en büyük keşfi, birbirini yok etmek değil, birbirini anlamaktır.” Takvimler 1 Eylül’ü gösterdiğinde, insanlık aynaya bakar. O aynada hem tankların paslı izleri vardır, hem de çocukların düşlerini süsleyen güvercinler. Bir yanda savaşın uğultusu, diğer yanda barışın ince şarkısı. Bu tarih bize şunu haykırır; barış bir lütuf değil, bir hakikattir. Ve hakikat, onu savunacak sesler buldukça yaşar. Hayal edin… Loş bir salonunda, Nobel Fizik ödülü sahibi Fransız bilim insanı Pierre Curie (1859-1906) kürsüye çıkar. Atomun kalbini açmış adamdır o. Bir kara tahta önünde, tebeşirle tek bir cümle yazar: “İnsanı yaşatmak için bilim, dünyayı yaşatmak için barış.” Curie’nin çağrısında generaller yoktur, silah tüccarları yoktur. Masaya şairler oturur, anneler oturur, öğretmenler oturur. Çocuklar söz ister, işçiler söz alır. Ve konferansın tek gündemi şudur: “Barışın çekirdeğini nasıl koruyacağız?” Biliriz ki atom parçalandığında şehirler yıkılır, yok olur… Ama insan kalbi parçalandığında uygarlık çöker. İşte bu yüzden, 1 Eylül yalnızca bir anma günü değil, bir manifesto günüdür. Bugün hepimiz Pierre Curie’nin hayali konferansının delegeleriyiz. Sözümüz ağır, sorumluluğumuz büyük: Bilim barış için çalışacak. Edebiyat barış için yazacak. Siyaset barış için yürüyecek. İnsan, insana barış ve kardeşlik için yaklaşacak. Barış bir dilek değildir, bir görevdir. Ve görevimizi ertelediğimiz her an, savaşın gölgesi uzar. O halde, sadece 1 Eylül’de değil, her gün, tek bir cümleyi dünyaya haykıralım: “İnsanlığın en büyük keşfi, birbirini yok etmek değil, birbirini anlamaktır.”

Barışın çekirdeği

 

 

 

 

 

 

Takvimler 1 Eylül’ü gösterdiğinde, insanlık aynaya bakar.
O aynada hem tankların paslı izleri vardır, hem de çocukların düşlerini süsleyen güvercinler.
Bir yanda savaşın uğultusu, diğer yanda barışın ince şarkısı.

Bu tarih bize şunu haykırır; barış bir lütuf değil, bir hakikattir.
Ve hakikat, onu savunacak sesler buldukça yaşar.

Hayal edin…

Loş bir salonunda, Nobel Fizik ödülü sahibi Fransız bilim insanı Pierre Curie (1859-1906) kürsüye çıkar. Atomun kalbini açmış adamdır o. Bir kara tahta önünde, tebeşirle tek bir cümle yazar: “İnsanı yaşatmak için bilim, dünyayı yaşatmak için barış.”

Curie’nin çağrısında generaller yoktur, silah tüccarları yoktur. Masaya şairler oturur, anneler oturur, öğretmenler oturur. Çocuklar söz ister, işçiler söz alır. Ve konferansın tek gündemi şudur: “Barışın çekirdeğini nasıl koruyacağız?”

Biliriz ki atom parçalandığında şehirler yıkılır, yok olur… Ama insan kalbi parçalandığında uygarlık çöker. İşte bu yüzden, 1 Eylül yalnızca bir anma günü değil, bir manifesto günüdür. Bugün hepimiz Pierre Curie’nin hayali konferansının delegeleriyiz. Sözümüz ağır, sorumluluğumuz büyük:

  • Bilim barış için çalışacak.
  • Edebiyat barış için yazacak.
  • Siyaset barış için yürüyecek.
  • İnsan, insana barış ve kardeşlik için yaklaşacak.

Barış bir dilek değildir, bir görevdir. Ve görevimizi ertelediğimiz her an, savaşın gölgesi uzar. O halde, sadece 1 Eylül’de değil, her gün, tek bir cümleyi dünyaya haykıralım:

“İnsanlığın en büyük keşfi, birbirini yok etmek değil, birbirini anlamaktır.”

Takvimler 1 Eylül’ü gösterdiğinde, insanlık aynaya bakar.
O aynada hem tankların paslı izleri vardır, hem de çocukların düşlerini süsleyen güvercinler.
Bir yanda savaşın uğultusu, diğer yanda barışın ince şarkısı.

Bu tarih bize şunu haykırır; barış bir lütuf değil, bir hakikattir.
Ve hakikat, onu savunacak sesler buldukça yaşar.

Hayal edin…

Loş bir salonunda, Nobel Fizik ödülü sahibi Fransız bilim insanı Pierre Curie (1859-1906) kürsüye çıkar. Atomun kalbini açmış adamdır o. Bir kara tahta önünde, tebeşirle tek bir cümle yazar: “İnsanı yaşatmak için bilim, dünyayı yaşatmak için barış.”

Curie’nin çağrısında generaller yoktur, silah tüccarları yoktur. Masaya şairler oturur, anneler oturur, öğretmenler oturur. Çocuklar söz ister, işçiler söz alır. Ve konferansın tek gündemi şudur: “Barışın çekirdeğini nasıl koruyacağız?”

Biliriz ki atom parçalandığında şehirler yıkılır, yok olur… Ama insan kalbi parçalandığında uygarlık çöker. İşte bu yüzden, 1 Eylül yalnızca bir anma günü değil, bir manifesto günüdür. Bugün hepimiz Pierre Curie’nin hayali konferansının delegeleriyiz. Sözümüz ağır, sorumluluğumuz büyük:

  • Bilim barış için çalışacak.
  • Edebiyat barış için yazacak.
  • Siyaset barış için yürüyecek.
  • İnsan, insana barış ve kardeşlik için yaklaşacak.

Barış bir dilek değildir, bir görevdir. Ve görevimizi ertelediğimiz her an, savaşın gölgesi uzar. O halde, sadece 1 Eylül’de değil, her gün, tek bir cümleyi dünyaya haykıralım:

“İnsanlığın en büyük keşfi, birbirini yok etmek değil, birbirini anlamaktır.”

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.