Yunanistan
'Yunanistan' denen ülkenin olduğu yer – büyük bir yarımada (1), ama bir de antik - gerçek Yunanistan (2) var...
Modern Yunanistan'ın tanımlanmış coğrafyası, bilinçaltında uyuşmayan kısımları atlayarak Antik Yunanistan algımızı çarpıtıyor. Modern Yunanistan adalarla çevrili bir anakara iken, antik Yunan dünyası Ege Denizi'ni çevreleyen bir kara çemberi olarak daha iyi anlaşılır ve bu, Anadolu adındaki bu devasa yarımadanın batı kıyılarını da içerir.
Yunanca'da Anatolia – Anadolu Delfi'deki mitolojik evrenin merkezinin biraz sağında olsa da güneşin doğduğu yeri işaret eden Doğu anlamına gelir. Anadolu kıyıları sadece antik Yunan dünyasının önemli bir parçası değil, aynı zamanda en havalı şeylerin çoğunun geldiği yerdir ? Sanat, mimari, edebiyat, felsefe ve daha fazlası, Atina gibi sonradan gelenlerin uğraşması için Ege'nin karşısına ithal edilmeden önce bu doğu kıyılarında herşeye öncü idi. Peki, bu toprak parçasında bu kadar ilginç olan ne ve Yunan tarihinde burasının yeri neden bu kadar önemli ?. Anadolu büyük bir yer, düzinelerce büyük bölgeye ve yüzyıllar boyunca burayı evi olarak gören birçok halka sahip, ancak sadece üç kıyı bölgesine odaklanacak olursak bunlar: Aiolis, İyonya ve Doris.
Bu isimler bize orada ne tür Yunanlıların yaşadığını söylüyor. Çünkü Antik Yunanlılar kendilerini tek bir birleşik etnik grup olarak görmüyorlardı ve kendilerini esas olarak üç büyük: Aiolic, Ionic ve Doric lehçeye göre gruplandırıyorlardı. Yazılı kayıtlar Yunanlıların Anadolu'ya ilk nasıl yerleştiğini anlatamıyor, alabildiğimiz en iyi şeyler yüzyıllar sonra uydurulmuş sonradan yazılmış kuruluş miteolojik hikayeler. Ancak, bunları kabilelerin dilsel dağılımıyla karşılaştırır ve Ege boyunca temiz bir şekilde yansıtılmış yerleşimi fark edersek, Yunanlıların deniz yoluyla kademeli bir göçünü sezebiliriz.
Muhtemelen Geç Miken -Mikon döneminde başlayıp Bronz Çağı Çöküşü'nden sonra hızlanarak, MÖ 700'lere gelindiğinde Orta Asya göçleriyle Anadolu kıyısında bir Yunan şehirleri takımyıldızı oluşmasıyla sonuçlandı: Aiolis ve İyonya'nın her birinde 12 şehirlik bir Dodekapolis vardı ve Doris de 6 şehirlik bir Heksapolis ile kadroyu tamamladı. Polis – Şehir yerleşim Çağı'nda güney İtalya'da kurulan amaca yönelik kolonilerin aksine, bunlar Anatolia – Anadolu anakara şehirleriyle birlikte gelişti, yavaş ve organik olarak, bazen var olan Bronz Çağı yerleşimlerinin üzerinde yükseldi. Karanlık Çağlarda terk edilmiş ve daha sonra göçler sırasında yeniden yerleşilmiş Miken dönemi durum böyleydi.
MÖ 7. ila 5. yüzyıllarda, Milet olarak bilinen bu şehir, İyonya'nın, Anadolu'nun ve muhtemelen tüm Yunanistan'ın önde gelen polisi - şehri haline gelmişti. Milet, denizci - aslen bugünün Lübnan – Suriye kıyılarında yaşamış Tüm Akdenizi kolonize eden Hanibal ülkesi Tunus - Kartaca diyarını kuran ve adına yerleşim merkezimiz olan Finike - Fenikelilerle yapılan ticaretten büyük kazanç sağladı ve kendi kolonileri için gönderebileceği büyük bir nüfus topladı. Papa Külahına benzediği için daha sonra Pontic Ocenea – Pontus Okyanusu /denizi diye adlandırılan Karadeniz'in dört bir yanında ve güneyde Mısır'a kadar 90 kadar koloni kurdu.
Miletliler denizci halklarını her yere gönderdiler, ama aynı zamanda tüm Akdeniz'i de onlara, Milet'in hemen dışındaki Didyma – günümüz Didim'deki büyük Apollon tapınağını ziyaret etmeye getirdiler. Delfi ve Olympia gibi yerlere benzer şekilde, bu tapınak her yerden adak hediyeleri çekti ve Yunanistan, Fenike, Mısır ve Bugünün Suriyesi – Asuriya’dan sanat ve zanaatkarlığın açık hava sergisine dönüştü. Aslında bu ilerlemiş doğu eserleri Yunan sanatının gelişimini büyük ölçüde etkiledi. Keza Nil Nehri üzerindeki Naukratis kolonisinde, Yunanlılar daha önce hiç karşılaşmadıkları anıtsal Mısır heykellerini yakından gördüler ve bu ilhamı kendi Kouros heykellerinin devasa ölçeği ve stilize figürleri için çaldılar. Ayrıca Mısır mimarisinin büyüklüğüne hayran kalmış olmalılarki, bu da Yunanistan'ın ahşap tapınaklardan ikonik taş tapınaklarına evrimini potansiyel olarak hızlandırmış olabilir.
Bu sırada İyonya'da, süslü kıvrımlı sütunları ve zarif koşu friziyle İyon düzeni, yakındaki Samos'taki büyük Hera tapınağında öncülük edildi. Fakat Antik dünyanın bilinen 4 Yunan harikasından 3'ü Anadolu'da olması gerçeği ile bunlar İyonya – Yunan’lılar için anakara – Anadolu’dan gelen büyük gelişmelerdi ve Tekstilden çatı kiremitlerine ve çömlek stillerine kadar tüm bu doğu teması sanat ve maddi kültürü daha küçük ve yerel ölçeklerde de şekillendirdi. Yunanlılar, yüzyıllar geçtikçe tüm bu fikirleri kendi yeni yönlerine götüreceklerdi, ancak ham sanatsal ilhamın, kıvılcımın çoğu, Anadolu üzerinden - doğudan gelerek sanat, alım-yenilik vakasıysa, edebiyatta Yunanistan'a özgü yeni bir şey ortaya çıktı.
Doğuda Sakız adası, destansı şiirin yaygın sözlü geleneğini alıp İlyada ve Odysseia olarak bildiğimiz hikayelere dönüştüren efsanevi şair Homeros'a ev sahipliği yapıyordu. Daha başından: İyonlara sonsuz şiirleriyle literatürde hep onlar kazanırken kuzeyde bir ada bir yüzyıl sonra, Lezbiyen kelimesinin geldiği eşcinsel kadınların yaşadığı – Lesbos’lu Aiolic şairler Alkaios ve Sappho, şairin perilerin adsız bir aracı olarak değil, deneyimleri, görüşleri ve Sappho'nun durumunda bir yapılacaklar listesi olan tanımlanmış bir birey olarak konuştuğu ‘’Lirik şiir’’ denen yeni bir tarzın ön saflarındaydılar. MÖ 600 civarında Anakara – Anadolu kıyısında yeni bir düşünce biçimi şekillendi, şiir gibi bildirimsel değil, sorgulayıcı Milet’li Thales, dünyanın doğasını ve kökenlerini ilahi olanlardan ziyade doğal olaylar aracılığıyla anlamaya çalışırken. Çalışma alanları bugün bilim, matematik ve astronomi olarak adlandıracağımız şeylerdi, ancak Thales'in öncülük ettiği sorular, çıkarımlar ve akıl yürütme temel süreci yayılacak, büyüyecek ve daha sonra Felsefe olarak şekillenecekti.
Thales ile Sokrates'in herkesin gününü mahvetmek için kapıyı tekmelediği zaman arasındaki bu biçimlendirici "Sokrat Öncesi" dönemde, İyonya felsefenin ön saflarında kalmaya devam etti ve Anaksimandros, Herakleitos, geometri ve üçgenler adamı Pisagor ve önemli ölçüde daha birçok düşünür üretti. Ancak Felsefenin temel fikirleri yeni yönlere yayıldı ve bu anlama arayışı iki yeni alan olarak şekillendi: Coğrafya ve Tarih. Thales ve Anaksimandros dünyanın tam şeklini ve boyutunu düşünmüşlerdi, sonra Miletli Hekataios bilinen dünyayı İberya'daki Cebelitarık'tan başlayıp Akdeniz'in kuzey kıyısı boyunca saat yönünde Fas'a kadar giden Períodos Ges - Dünya Çevresinde Yolculuk adlı eserinde tam olarak kataloglama işini yaptı. Son ama muhtemelen en ünlüsü Bodrum - Halikarnaslı Herodot'tu, Tarihler adlı kitabı hikaye anlatımını coğrafyayla birleştirerek okuyucuyu zaman içinde ve farklı topraklar boyunca bir dünya turuna çıkarıyordu.
Herodot'un tüm yanlışlıklarına ve aleni saçmalıklarına rağmen, yeteneği siyasi ve kültürel perspektifinin dışına çıkarak, çoğunlukla nesnel bir bakış açısıyla, şimdiye kadar görülmüş en canlı antik dünya resmini sunmaktı. Kendi sözleriyle, kitap bir soruşturmadır ve Thales'in soruşturmalarına kadar uzanan bir çizgi çizer. Bilim, Felsefe ve Tarih şimdi çok farklı şeylerdir, ancak uyumlu bir İyon düşünce sürecinden doğdular. Yinede Yunanlılar tam olarak Anadolu'nun doğu kültür üzerinde bir tekele sahip değillerdi. Klasik dönemin kültürel merkezi olarak Atina'yı düşünebileceğimiz gibi, Anadolu ve özellikle İyonya da Arkaik – Arşivlenmiş eski çağda çağda benzer şekilde fener, bilim sanat ve kültür ağırlıklı merkeziydi.
Bu Yunanlılar, zamanlarının en yenilikçi zanaatkarlarını ve en ünlü şairlerini ürettiler ve gelişmekte olan çeşitli alanlarda derinlemesine düşünme ve akıl yürütme modelini oluşturdular. Daha sonraki Klasik dönemin kültürel başarılarını anlamanın bir yolu, anakaranın nihayet yetişmiş olmasıdır.
Fakat bu Arkaik dönemin neden bugün tarihsel olarak ana anlatısı değil ? Neden MÖ 7-5. yüzyıllar tipik olarak iyi şeylerin sadece hazırlığı olarak ele alınıyor ve İyonlar ve arkadaşları tüm bunlarda neden sadece yüzeysel bir tanınma alıyor ? Belkide akla gelen ilk refleks cevap, bencilce tüm havayı emdiği için Atina'yı suçlamak olabilir. Fakat dahada karmaşıklaşan Anadolu Yunan dünyasında ne kadar şey yaptığını Herodot'tan Pers Savaşları eserinden öğreniyoruz. MÖ 546 Yunan komşusu Lidya Krallığı, yarımadanın büyük yeni gücü olan Ahameniş - Pers İmparatorluğu tarafından fethedildi ve aynı yüzyılın sonuna gelindiğinde tüm Ege kıyıları büyük kral Darius'un egemenliği altındaydı.
Pers imparatorluk yönetimi yerel kültürü korudu, ancak ticarette Persler, şehirleri yönetmek için zorba yönetici - tiranlar atıyordu. MÖ 499 - genel İyon hoşnutsuzluğu ve Milet'teki yerel bir patlama tam ölçekli bir isyana dönüştü ve sonuç, Pers'in kültür – bilim merkezi Milet'i yok ederek, öldürmedikleri herkesi köleleştirerek otoritesini şiddetle yeniden tesis etmesi ile en büyük Yunan şehirlerinden biri harabeye döndü ve İyonya imparatorluğun "Sorunlu Köşesi’’ gibi talihsiz bir statü kazandı. Bütün bunlar, sırayla, anakara Anadolu’nun Yunanistan'a karşı Pers Savaşları'nı ve ardından daha da sömürücü Atina İmparatorluğu'nun yükselişini hızlandırdı. Bunlar, doğu Yunanlılarının daha sonra diğer imparatorlukları tarafından boyunduruk altına alınmış küçük oyuncular olduğu, Pers'ten, Atina'dan, tekrar Pers'ten, ta ki Alexander – Büyük İskender masayı devirip tüm dünyayı yeniden çizene kadar – aslında Helenistik tarihinin temel direkleridir.
Sonraki Helenistik Dönem ve Roma çağına kadar, Anadolu, Bergama ve Efes gibi muhteşem şehirlerle görkemli bir yeniden ortaya çıkış gördü. Fakat zamanla iki önemli şey de değişmişti. Persler geldikten sonra, gelişen daha büyük kültürel ağırlık merkezleri: Sardes, Atina, İskenderiye, Roma, İstanbul, artık tekrar Atina gölgesinde kalan - bu sefer Modern İyonya, Arkaik dönemdeki aynı önemi bir daha asla kazanamadı. İkinci değişiklik, Pers'in Anadolu'yu - Ege Yunan dünyasının geri kalanından ayırarak istemeden Klasik dönemi başlatmasıdır, bu nedenle Atina ve Yunanistan’daki İsparta - Sparta'ya bu kadar odaklanan, Klasik Yunanistan'ın temel fikri, Doğu'ya ve dolayısıyla İyonya'ya karşı bir tür muhalefet içinde var oldu ve Doğu Yunanlılarını en çok dışlayan bu dönem, Antik Yunan Tarihi'nin en ikonik bölümü haline geldi.