ENDİŞE-NEDENLERİ VE ÜSTESİNDEN GELME ÜZERİNE FELSEFİ BİR BAKIŞ
Bu ilk yazımda 1000-1300 yıllara kadar geçmişi olan (belki de daha fazla) ve günümüzde de birçok insanı zihinsel, psikolojik felç eden endişe konusunu ele alacağım. Endişenin psikolojik nedenleri, çözüm yolları ayrı bir yazı konusudur. Ancak burada felsefi bir bakış sunmak iyi olacaktır. Amaç, konuyla ilgili psikolojik bilginin felsefeyle uygulanabilir duruma getirmektir. Özellikle stoacı fikirlere başvurmak faydalı olabilir.
Öncelikle felsefe nedir? Felsefe, bilgeliğe duyulan aşktır. Bilgeliğin arayışıdır. Aşk, bizde tamamlanması gereken eksik parçayı arar. Bizler de içimizdeki eksikliği tamamlama özlemi içindeyiz; bu süreçte acı çekeriz, mutlu oluruz, zevk alırız, endişeleniriz, korkulara kapılırız. Uyanan içimizdeki filozof sorgulamaya, sorular sormaya başlar; bunu ben neden yaşıyorum? Ben ne yaptım ki? Neden hep benim başıma geliyor? ve böyle devam eder… Korkuyorsun, endişelisin, eksik parçaları ara! Sorgulama bizi, eksik parçaları aramaya ve nerede bulacağımızı anlamaya götürebilir.
Stoacıların fikirleri, endişelerin üstesinden gelmemize yardımcı olabilir. Endişeler çeşitlidir. Stoacılar aşma konusunda her biri için çeşitli tavsiyelerde bulunurlar. Örneğin: yaşlanma korkusu için yaşlılığın doğal bir süreç olduğunu, yaşlanan sadece fizik beden olduğunu, ruhun asla yaşlanmadığıdır. Fizik bedenin besini ile ruhun besinin aynı olmadığıdır. ‘Ruhsal gençliğin besini erdemdir’ gibi fikirler bizi yaşlanma korkusuna karşı korur. Örneğin eğer kınanmaktan korkuyorsak, bu fikirlerimizden emin olmadığımız anlamına gelir.
Stoacı Filozoflar Seneca ve Epiktetos’un fikirleri endişeyi aşma konusunda bize yol gösterebilir. Ahlaki Mektuplar kitabı Seneca’nın (İ.Ö. 4 yılında doğduğu kabul edilir) öğrencisine yazdığı, hayat dersleri tadında mektuplardan oluşuyor. Bir mektubunda şöyle diyor: “… doğa yasalarına göre yaşamamız gerekiyor. Doğa yasalarına göre yaşamak, erdeme göre yaşamaktır. Erdem en büyük iyiliktir, şerefli olandır, ahlaklı olandır, tek mutluluktur. Erdem, yarattığı düzenle, yaraşanı yapmasıyla kendini belli eder. Her zaman aynı kalır, yaşam koşulları ile nitelikleri değişmez. Erdem zevk değildir, çünkü zevkler aldatıcıdır. Erdem korkudan kurtarır insanı, ihtirasları yok eder, şehveti dizginler. Erdem ölümlülere nasip olan tek ölümsüzlüktür.”
İçsel Huzur İyi Yaşamın Kapısını Açar kitabında diğer Stoacı Filozof Epiktetos (Doğum, M.S. 50’ye doğru Frigya, Pamukla) “İyi Bir Yaşam Reçetesi” verir bize. Bu reçete başlıca üç tema üzerine kuruluydu: arzularınızın efendisi olun, görevlerinizi yerine getirin, kendiniz ve büyük insan topluluğu içindeki ilişkileriniz üzerine açık seçik düşünmeyi öğrenin.”
Aynı kitabında Epiktetos: “Mutluluk ve Özgürlük bir tek ilkenin açık seçik anlaşılmasıyla başlar: bazı şeyleri kontrol edebiliriz, bazı şeyleri edemeyiz. Ancak siz bu temel kuralla yüzleştikten, neyi kontrol edebileceğinizi ve neyi edemeyeceğinizi öğrendikten sonra, içsel sakinliğe ve dışsal etkinliğe ulaşabilirsiniz.”
Peki, kontrol altına alabileceğimiz şeyler ve kontrolümüz dışında olan şeyler nelerdir? Şöyle der Epiktetos:
“Kontrolümüz altına alabileceğimiz şeyler, zanlarımız, şiddetli arzularımız, isteklerimiz ve bizi tiksindiren şeyler. Bunlar doğrudan etki alanımız tarafından yönetilirler. Biz her zaman içsel yaşamlarımızın içindekiler ve karakterimizle ilgili bir seçime sahibiz.”
“Bununla birlikte, kontrolümüz dışında olanlar, ne çeşit bir bedene sahip olduğumuz, zengin ya da fakir aileye doğduğumuz, diğer insanlar tarafından nasıl göründüğümüz ve toplumdaki düzeyimiz… bütün bu şeylerin dışsal olduklarını ve dolayısıyla bizi doğrudan ilgilendirmediklerini anımsamalıyız. Kontrol edemeyeceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz şeyleri kontrol etmeye ve değiştirmeye çalışmamız yalnızca şiddetli bir acı duymamıza neden olur.”
Ve devam eder Epiktetos: “Anımsayın: güç alanımız içindeki şeyler doğallıkla emrimiz altındadır, kısıtlanamaz ve engellenemez; fakat güç alanımız dışındaki şeyler zayıf, bağımlı ya da başkalarının geçici heves ve edimleriyle belirlenen şeylerdir. Şunu da unutmayın ki, eğer siz doğallıkla sizin kontrolünüz altında olmayan şeyler üzerinde yönetme özgürlüğümüz olduğunu düşünürseniz ya da başkalarının işlerini sanki sizin işinizmiş gibi benimserseniz, bu çabalarımıza engel olunduğunda ‘siniriniz bozulur’, ‘endişeye kapılırsınız’ ve ‘başkalarının hatasını arayan bir insan olursunuz.’
Diğer yandan Stoacılar, genel olarak endişenin kaynağının zihnimizdeki bozuk, yanlış düşünce formlarının olduğunu değerlendirir. Örneğin, yaşam ilkelerimizi seçerken başkalarının isteklerine, kriterlerine göre davranmak yanlıştır. Çünkü bu kendi gerçekliğimizden kopmak anlamına gelir. Ve başkalarının hayatlarını yaşamaya başlarız. Sonra neden bu başıma geldi? Ben böyle istememiştim ki… gibi söylenirken buluruz kendimizi. Başkalarını suçlamalar başlar, korkular gelişir, endişeleniriz. Endişe insanı felç eder. Her türlü büyüme, gelişme olanağını insanın elinden alır.
Görüldüğü gibi Stoacı fikirler açıktır, nettir. Hap bilgiler. Eğer bu bilgilerin uygulamalarının gereksiz, saçma, hatta uygulanamaz olduğu söyleniyorsa nedeni, günümüzde felsefe moda olmadığı içindir ya da insanın cehalet içinde olmasıdır.
Sonuç olarak; Kendimizi geliştirmek, daha iyi hale getirmek için zihnin kontrolünün önemli olduğu açıktır. Zihnin kontrolünden; bize ait olmayan düşünce kalıplarını atmayı, başkalarının düşüncelerinden etkilenmemeyi anlamalıyız. Bu da üzerimizde disiplinli bir çalışmayla mümkündür. Bunu başarabildiğimizde içsel huzur, dinginlik doğal bir şekilde ortaya çıkabilir, endişeye yer kalmayabilir. Endişeye kapılsak bile artık destek alacağımız fikirlere sahibiz. Bu bizde bir iç güç oluşturur.
Refika Nemez
Felsefe ve Psikoloji Eğitmeni