Büyük benzerlikler var..
Baharla yeşermeye başlayan herşey gibi, Nisan çoğu olacakların habercisidir...
Asırlardır sağdan sola yazan, Halifelik dönemiyle artık Türke düşman – hiçbirinin anası TÜRK ve müslüman olmayan SOYSUZ Osmanlı küllerinden - yeni bir Ulus devlet yaratan Atatürk sonrası Türkiye, özellikle Menderes döneminde hortlatılan din bahane edilerek, tekrardan padişahlık benzeri otoriter sisteme yönelmeye başlamıştı.
Tıpkı bugün olduğu gibi, yine nisan başlarında ilginçlikler başlamıştı...Demokrat parti ile yabazlığın hortlaması diye tarif edilen ülkede menfaati uğruna iktidara yalaka menfaatçiler, Devlet ve hükümet kavram – yetkilerini biribirine karıştırmaya başladı. 1956'ya gelindiğinde basın kanunu hakkında birtakım değişiklikler yapıldı ve artık Demokrat partiyi eleştiren ve/ya mizaha alanlar hemen tutuklanmaya - hapse atılmaya başlandı.
Hükümeti eleştiren veya aleyhte yazılar yazanı tıpkı bugün uygulanan işlemlerle hemen ‘’milleti suç ve düşmanlığa teşvik edecek, insanlar toplanıp olay çıkaracak bahanesiyle’ toplantı ve Gösteri yürüyüşlerine dair kanunlarla oynamaya başlayan Demokrat parti ‘’miting Eylem protesto veya gösteri amaçlı toplanmaları kanun dışı saymaya başladı. Tıpkı Abdülhamid Zamanı gibi artık Üniversite öğrencileri kalabalık şekilde parklarda veya kafelerde toplanamayacak, vatandaş kahvehanelerde Hükümet hakkında konuşamayacaktı.
31 Mart 1955 te artık bariz hatalar yapılıyor ve üstü örtülmeye başlanınca, Demokrat Parti içindeki Menderes gibi kökü CHP olan birkaç kişi - İktidarın sık sık bakan değiştirmesi, ekonomik ve idari alanda sürekli eleştirilmesi hoş karşılanmıyor, muhalif parti veya gazete tarafından Yolsuzluk iddiaları ortaya atıldığında, ispatlanması yasaklanıyor ve devletin itibarını zedeleyecek diye aynen bugün olduğu şekilde hiçbir mahkeme sorumlu birçok Demokrat Parti mensubu - ülkeyi soymaya başlayan kişilerin peşine gitmiyor, suçlarının kanıtlanması izin verilmiyordu.
Bu durum ve birçok Demokrat Parti mensuplarını rahatsız ediyordu. Öyleki 19 entelektüel milletvekili suçların ispat hakkı tanınması için bir önerge verince bunlara ‘’ispatçılar’’ denmişti. Teklif Demokrat Parti tarafından reddedilmiş ve gurup partiden ihraç edilince ayrılanlar 20 Aralık 1955'te ‘’Hürriyet’’ Partisi'ni kurdular. Yıllar önce CHP'den ayrılan dörtlü takririn benzeri olan olayda, hepsi eğitimli ve çağdaş milletvekillerinin seslerinin kesilmesiyle, Demokrat Parti daha aşırı sağcı - katı Despot bir yönetime dönüşmeye başladı. Aynen bugün olduğu şekilde, meclis çoğunluğunu elde tutan hükümet adeta yetki sarhoşluğu ile ‘istediğimizi yaparız’ demiş, diktatörlüğü ilan etmişti.
Çok geçmeden, Demokrat Parti'ye oy verenlerden birçoğu bile Menderes'e diktatör demeye başlarken, menfaati uğruna kişiliğini satabilen – şakşakçı şeref yoksunları sayesinde sesini çıkartan çok kişiyi basın suçu bahanesiyle içeri atmıştı. Sonunda o kadar çok sansüre başvurmuştu ki ülkede doğru düzgün gerçekleri yazabilen gazeteci kalmamıştı, hapse atılmış asıl suçlular sokaklarda gezmeye başlamıştı. Durum o kadar kötü olunca 1958'de CHP basın suçlularının affı için bir tasarı sunmak zorunda kalmıştı. Fakat mecliste çoğunluğu olan Demokrat Parti teklifi reddetti ve İnönü'nün CHP genel merkezinde yaptığı konuşmalarına ve demeçler de yayın yasağı koyarken Ulus Gazetesi birkaç defa geçici süreliğine kapatıldı, İsmet İnönü damadı Metin Toker hapis cezasına çarpıtıldı.
Demokrat Parti özgür basını yıldırmak için her yolu denemesi artık aklı selim – vicdanlı herkes tarafından nefret uyandırmaya başlamış ve anayasa değişikliği bile gündeme gelir olmuştu. Üstelik onca enflasyona korkunç dış borca rağmen, 16 Şubat 1959'da milletvekillerine zam yap yapmayı öneren Demokrat Parti çoğunluğuylakkanun kabul edilmişti. Diktatör sistemi bağımsızların vekilliğini düşürmeye başlamış, bağımsız belediye başkanlarını illaki Demokrat Partili olmaya zorlamış, katılmayanların mazbatalarını iptal bile ettirmişti.
Artık normal düşünemeyen Menderes eskisinden de daha sert bir şekilde herkesi terslemeyen okumaya başladı. Muhalefet büyük taarruzdaki savaş güzergahını takip eden bir Propaganda gezisi başlattı ve yaptığı mitinglerde sanki yakında mahvolacak elden gidecek ülke için savaşa gidilecek gibi bir intiba bırakınca, panikleyen Menderes hemen her miting ve toplantıda, asayiş problemleri yaşanmasını sağladı ya da bugünün maaşlı onbinlerce AKePe tirolleri misali, olayları provoke etti. 1959 yılında Uşak'ta CHP karşıtı protestolarda, fırlattırılan taşlardan biri İnönü başına isabet edip onu kanlar içinde bıraktı. Olaydan Bir hafta önce mecliste İnönü'nün dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen Menderes, 4 Mayıs'ta İstanbul - Topkapıda yine İnönü'ye yönelik bir saldırı düzenlediğinde, İnönü saldırıda canını zor kurtardı. 27 Haziran'da CHP otobüsü Denizli'de saldırıya uğramasıyla sağduyu sahibi herkes bunların asıl sebebinin ahlaksızlıklar ve yolsuzluklar batağındaki Menderesin koltuğu kaybetme korkusu olduğunu anlamıştı.
Londra uçak kazasından sonra özgüvenini kaybeden Menderes, CHP Erken seçim teklifi yaptığında, kaybedeceklerini bildiğinden seçim teklifini reddetmiş - hatta elinde olsa seçimi – süreci belirsiz şekilde erteleyecekti. Halkı gerçeklerden uzak tutma adına hür basını susturmayı tercih eden Menderes için yolun sonu gözükmüştü. 1959 yılında hemen her gün benzer olaylarla ülke felakete doğru giderken, Mart 1960 Kayseri'de CHP kooperatif seçimlerini kazandı ve bunu hazmedemeyen Menderes, Kayseri il toplantısına katılmak amacıyla Ankara'dan hareket etmiş olan İnönü'yü engellemek için Kayseri Valiliğine onu durdurmasını emreden telgraf çekti. İnönü yolda uğradığı istasyonunda askerler tarafından durdurulunca, komutanları Binbaşı Selahattin Çetiner’e ‘devam edersem bana Ateş mi açtıracaksın ?’ diye sorunca ‘hayır paşam kafama sıkarım, ama asla size ateş ettirmem, buyrun yolunuza devam edin’ cevabını vermesi aslında 1960 ihtilaline gidişin DÖNÜM noktası oldu.
Ahlaksızlıklarıyla artık ün salmış – kontrolden çıkmış Menderes, öfkeyle Selahattin binbaşıyı hapse attırdı, yetmedi askerlikten de men ettirirken, bugünü aratmayacak: 3Y ci Yalaka Yandaş, Yoz - SATILIK KALEMLERLE - olay gazetelere bir zafer şeklinde yansıtırken, işler epey bir çirkinleşti. Kaybetmeyi hazmedemeyen Demokrat partililer miting alanında kargaşa çıkarttılar, insanlara saldırdılar ve Nihayet CHP İlçe başkanıyla DP Belediye Başkanı birbirlerine silah çekmesinde üç kişi yaralandı. Utanmadan olayları çarpıtmaya başlayan İktidar ‘’saldırıyı başlatanlar muhalefeti yargılayacağız’’ diye devletin resmi Radyo ve gazetelerinden yalan haberler - açıklamalar yaptı.
28 Mart 1960 - Ulus gazetesi başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu, devlet radyosunun düşmanlığı körüklemek amacıyla çalışan bir uzantıya dönüştüğünü, polisin ve yandaş basının Demokrat Parti'nin maşası haline gelmesi ve artık hükümetin resmen devletleşmeye başladığının göstergesi olaylar yüzünden, artık YETER diyen muhalefet korkmaya başlamamıştı. Bozkurt ve Türeyiş guruplarının gücü - darbe ihtimalinden korku büyürken, Demokrat Parti işlerin nereye varacağını kestiremediği olaylarda İsmet Paşa'nın askerliği ön plana çıkması ve ihtilal korkusu ile alel acele bir tahkikat Komisyonu kurmaya karar verdi. İşte o andan sonra işler geri dönülmez bir hal aldı, tahkikat Komisyonu CHP'yi araştırmak ve sorgulamak amacıyla Hepsi Demokrat Partili olan 15 kişilik bir komisyon 18 Nisan 1960'tan itibaren bütün siyasi partilerin kongreler düzenleme, mitingler - toplantılar yapma ve görüş beyan etme haklarını ellerinden aldı.
Demokrat Parti dışındaki hiçbir Parti hak ve özgürlüklerden de demokrasi ve İnsan haklarından da istifade edemeyecek mecliste bu Komisyonu tartışmak ve eleştirmek tamamen yasaklanırken. 27 Nisan 1960 - 7468 kanunla resmi gazetede yayınlanan karar tahkikat komisyonunun resmen sorgulamaya kapalı olduğunu duyurmuştu. Demokrasi ve cumhuriyet için bu kara leke ile hukuk siyasetin oyuncağı edilmiş Demokrat Parti başta kalabilmek amacıyla hemen her kuralı ihlal etmeye başlamıştı. Tepki olarak, partiler ve gazeteler muhalefetten Men edilince, gençler üniversite ve askeri okullarda toplantılar yapmaya - sokağa çıkıp polisle mücadele etmeye başladı. Çıkan olaylarda İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar dahi polisler tarafından darp edildi, vicdansızca silah kullanan polis 40 öğrenciyi yaraladı ve 19 yaşındaki Turan Emeksiz katletti.
Hükümet sıkı yönetim ilan etti ve radyolarda yalnızca Menderes'in sesi duyulmaya başlandı. Eş zamanlı olarak Ankara'da polisin açtığı Ateş sonucunda birçok öğrenci yaralandı 30 Nisan'da bir ay süreyle üniversite ve yüksekokullarda eğitime ara verildi. Lakin gelecekte ülkeyi yönetecek öğrencilerin toplanmasını önlemek amacıyla alınan önlemler tansiyonu daha da yükseltti ve sonuçta vatandaşın orduyla birleşmesine ve ordunun yönetime el koyması için bir beklentiye girmesine sebep oldu. Sonunda ‘Eğer yönetim insan haklarını tanımaz – diktatör gibi baskı rejimi kurarsa, ihtilal gerekli olur’ diye konuşan İnönü üzerine, Demokrat partililer meclisi Savaş alanına dönüştürdü.
Boğazına kadar ahlaksızlık – yolsuzluk pisliğine batmış Menderes askeri darbe tehdidine karşılık ‘gerekirse tüm subay kadrosunu tasfiye eder, bütün orduyu yedek subaylarla yönetirim’ diyecek kadar ahmaklaşmasını - yasak olmasına rağmen Ulus ve Demokrat İzmir gazeteleri yazınca, Ulus Genel Yayın Müdürü Nihat Subaşı, Muzaffer Erdost, Cemal Yıldırım ve Akis yazarı Metin Toker ve Kurtul Altuğ tutuklandı, matbaaları kapatıldı. Fakat: 8 yılda 824 gazete ve dergi için dava açılmış, çok sayıda gerçekleri yazan gazeteci tutuklanması dışında yetki sarhoşu dengesiz Menderes istediğim takdirde CHP'yi bile kapattırabilirim ahmak laflamaları üzerine olayları protesto eden Harb okulları öğrencilerini dağıtmak için yollanmış askerler gösteriye katılmayı tercih etmişlerdi.
Kontrolden çıkan Menderes’e Prof Ali Fuat Başgil olayların yatışabilmesi için ‘mevcut hükümet derhal istifa etmeli ve içinde CHP'nin de yer alacağı milli mutabakat hükümeti kurulmalıdır’ teklifine yakında emekli olacak Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel karşı çıkınca, Atatürkcü subaylar ‘Haddini bil – artık kabul edilemez hukusuzluğa karışma’ diyen, ihtilali yapmayı düşünenleri acele etmek zorunda bırakırken, Reisi Cumhur Celal Bayar Harb okulunun silahtan arındırılması ve Ankara dışında bir yere gönderilmesini önerince, ordunun üst kademesindeki etkin subaylar aldatıcı bir şekilde hükümete bağlı olduklarını ! bildiren beyanlarda bulununca, Emniyet Müdürünün eşi ile sevişmeye devam eden Menderes rahatlamıştı.
İdealist Atatürk askerlerinin gerçek yüzünü anlayamamış Menderes, kendisine darbe yapacağından korktuğu subayların ona biat ettiğini görünce bir zafer sarhoşluğu ile 24 Mayıs 1960'ta daha ılımlı bir profil çizmeyi amaçlayan seçime gideceğini duyurmuş, 25 Mayıs'ta da tahkikat komisyonunun görevine son verdiğini açıklayarak işleri tersine döndürebileceğini sandı. Lakin Ok yaydan çıkmıştı basın yasağı halen geçerliydi ve hala gerçekleri dillendirmek isteyen muhalefet ve öğrenciler için kara cübbeliler ve benzeri kışkırtıcı ifadeler kullanmaya devam eden Menderes’in yandaşlarıyla birlikte ülke talanına, yolsuzluklarına ve ahlaksızlıklarına dur deme – 27 Mayıs 1960 ihtilali şart olmuştu.
Bugün benzer acı olayları yaşayan ülke halleri…