Yabancıların gözlemlemesi…
Birinci Dünya Savaşı'nda Türkler
Haziran 1914'te Avrupa barış içindeydi ve savaş ufukta görünmüyordu. Aslında, kıta gücünün zirvesindeydi. Geçen yüzyıl nispeten barışçıl geçmişti ve insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir refah ve teknolojik ilerleme seviyesine ulaşılmıştı. Uluslar arasında gerginlikler vardı, ancak bunlar kontrol altında tutuluyordu. 28 Haziran'da, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun veliahtı bir Sırp milliyetçisi tarafından suikaste uğradı. Bu terör eylemi, dünyanın o zamana kadar gördüğü en büyük savaşa dönüşecek şaşırtıcı bir tırmanışı tetikleyecekti.
Almanya ve Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın birleşik güçleriyle savaşmak zorunda kalacaktı. Osmanlılar ise savaşın başlamasından bir süre sonrasına kadar savaşa girmedi. Avrupa güçleri 4 Ağustos'a kadar birbirleriyle savaş halindeydi. Başlangıçta hangi tarafta yer alacakları bile belli değidi ve İngiltere - Fransa ile oldukça iyi ilişkilere sahip Osmanlılar savaşa 31 Ekim, 3 ay sonra girdi. Hatta İngiltere'den iki büyük savaş gemisi sipariş etmişlerdi ve bunların bedeli tamamen ödenmişti.
Osmanlı hükümetinin, ordularını yeniden düzenlemelerine yardımcı olması için Almanya'dan askeri danışmanlar göndermesini isteyince İngilizler, sipariş gemileri teslim etmeyi reddetti ve para iadesi de yapmadı. Bu el koyma, Osmanlı hükümetinin prestijine ve maliyesine büyük bir darbe indirdi ve İngiltere ile ilişkileri ciddi şekilde zedeledi. Birkaç gün sonra, Osmanlılar, İngiliz Donanması'ndan kaçan iki Alman gemisine sığınma hakkı verdi ve bir yandan hala ittifak Devletleri ile müzakerelerde bulunarak tarafsız kalmaya çalışırken sonunda başarısız oldu ve Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın yanında savaşa girdiler.
İlk cephe, başkent İstanbul korunması için Balkanlar. İkinci cephe ise Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya ile büyük bir sınırı paylaştığı Kafkas Dağları ve en büyük zorluk ise Mısır ve modern Irak ile Yemen de dahil olmak üzere birçok yönden gelen İngiliz kuvvetlerine karşı savunma yapmak zorunda oldukları Orta Doğu'daki topraklarını özetle: Karadeniz, Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Akdeniz'i kapsayan 12.000 km'lik sınır ve sahil şeridini savunmak zorundaydı.
Savaş başlar başlamaz "Avrupa'nın hasta adamı" olarak bilinen bir imparatorluk için işler iyi gitmedi. İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı sahil şeridi boyunca bir deniz ablukası uyguladı ve Karadeniz ile Akdeniz'deki stratejik limanları bombalamaya başladı. Ardından İngilizler, Basra Körfezi'ne bir saldırı başlattı ve hızla Basra limanını ele geçirdi. Kritik bir bölge Irak'ta önemli bir üs sağlarken Kafkaslar'da Rusya'dan bir işgalle karşı karşıya kaldı ve bu, Sarıkamış Muharebesi'nde bir felakete dönüştü. Yaklaşık 100.000 kişilik bir Osmanlı ordusu, Rus kuvvetlerini kuşatmaya çalışırken yenildi ve erkeklerin %80'inden fazlası ya öldü, ya yaralandı ya da esir alındı.
Bu arada, Osmanlılar taarruza geçip Filistin ve Mısır'da aslında İngilizlerden stratejik açıdan hayati öneme sahip Süveyş Kanalı'nı ele geçirmeye çalıştılar, ancak kampanya kötü planlanmıştı ve tam bir başarısızlıkla sonuçlandı ve özetle Savaşa girdikten 2 ay sonra Osmanlılar tüm cephelerde yeniliyordu ve İngiltere, Fransa ve Rusya bunu, Osmanlıların çok hızlı bir şekilde çökebileceğinin bir işareti olarak gördü ve İstanbul ve Çanakkale boğazlarına saldırmaya karar verdi.
25 Nisan'da İtilaf kuvvetleri Gelibolu Yarımadası'na çıktı ve hızlı bir zafer bekliyordu. Bunun yerine, şiddetli bir Osmanlı direnişiyle karşılaştılar ve kampanya, yıpratıcı bir siper savaşına dönüştü. Savaş, her iki taraf için de büyük kayıplarla kanlı bir çıkmaza dönüştü. Yaklaşık 8 ay sonra İtilaf Devletleri GEÇİLMEZ Çanakkale macerasından çekilme kararı aldı.
1915'te Osmanlı ordusunun neredeyse yarım milyon asker kaybetmişti. 1916'ya gelindiğinde, savaşın gidişatı tamamen aleyhlerine dönmüştü. İlk çöken cephe, Kafkaslar'da Ruslara karşı oldu. Erzurum'un kaybıyla birlikte, Rus ilerlemesini durduracak hiçbir şey kalmadı ve birkaç büyük şehir hızla düştü. Rus kuvvetleri artık Osmanlı kalbine kadar ilerlemişti. Bu Osmanlı hükümetini Ermenileri Rusları desteklemekle suçlamasına ve onları kitlesel olarak tehcir – zoraki göçe zorlamasına yol açtı.
Orta Doğu'da ciddi sorunlarla karşı karşıya kalan Osmanlı aynı zamanda iç isyanlarla da mücadele ediyorlardı. En büyük isyan, tarih boyu hiç anlaşamadıkları Osmanlı yönetiminden memnun olmayan - bağımsızlık isteyen Arap İsyanı'ydı. 1916 Haziran ayında, Mekke Şerifi Hüseyin, arapalara bağımsızlık çağrısında bulundu. İngilizler, bu isyanı Osmanlıları zayıflatmak için bir fırsat olarak gördü ve Araplara savaşta kendi taraflarında yer almaları halinde bağımsızlık vaat etti. Aynı yılın Ağustos ayında, Osmanlının Süveyş Kanalı'nı ele geçirme girişimi bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanınca, İngilizlerin kanal üzerindeki kontrolü, savaş boyunca bir daha sorgulanmadı.
1917'nin başlarında, bir dizi küçük ama belirleyici muharebe, Osmanlıları Sina Yarımadası'ndan geri püskürttü ve İngilizler Mart ayında Gazze'ye ulaştı. Osmanlılar birkaç ay boyunca savunmayı başardı. Ancak Kasım ayında İngilizler, şehri ele geçirdi. Bu zafer, Kudüs'ün ele geçirilmesinin yolunu açtı ve şehir birkaç hafta sonra düştü. Osmanlılar, yaklaşık dört yüzyıldır kontrol ettikleri son kutsal topraklardan - Mekkeden önce Kıble olan Kudüs'ten 1.6oo çıkarılmış oldu.
1917, Mart ayında Rus Çarı tahttan indirildi ve Devrimi başladı. Sonraki birkaç ay boyunca Rusya, kaos içinde kalınca Ruslar Kafkas cephesini terk etti. Osmanlılar, kaybettikleri toprakların büyük bir kısmını hızla geri almayı başardı. Güneyde, İngiliz kuvvetleri hala ilerliyordu ve 1918 sonbaharında Suriye'nin derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar. Bu ilerlemeyi sağlamak için İngilizler, lojistik ve taktik hareketliliklerini korumak amacıyla zorlu arazide kritik ateş gücü sağlayan makineli tüfeklerle donatılmış araçlar kullandı. 1918 sonlarına gelindiğinde, İttifak Devletleri 29 Eylülde Bulgaristan teslim olunca Osmanlının Almanya ile olan ikmal hatlarını kesti ve İstanbul savunmasız kalınca 30 Ekim'de teslim olmak zorunda kaldı ve bu yenilgi, imparatorluğun sonunu getirdi ve galip devletler tarafından paylaşıldı.
Ancak gerçekte, Çanakkale Savaşı'nda İngilizleri ağır bir şekilde utandıran Osmanlı birkaç saygın zafer elde ederken Kut'ül Amare on binlerce İngiliz askerini esir almayı başardılar.
Osmanlılar diğer güçlerden neden bu kadar zayıftı ?
İlk olarak, o dönemin diğer Avrupa ülkelerine kıyasla çok daha az gelişmiş, Etkili bir şekilde 1800'lerde takılıp kalmıştı ve sanayileşme ile yeni teknolojilerin benimsenmesi açısından diğer ülkelerin çok gerisindeydi. Bu durum, Batı Avrupa ülkelerinin büyük ölçüde çözdüğü sorunlarla hala mücadele ediyor olmalarından açıkça görülebilir. İmparatorluğun geçmişte takılıp kaldığının bir diğer iyi örneği, sanayileşme konusunda ne kadar yavaş kaldığıdır. Bu durum, Osmanlılar Fransa veya Almanya'nın sadece %10'u kadar demiryolu döşemişti, oysa toprak büyüklüğü olarak bu ülkelerin beş katı büyüklüğündeydi. Bu durum, özellikle lojistik açısından savaş çabalarını ciddi şekilde engelledi. Demiryolu eksikliği ve çoğunlukla toprak yollardan oluşan bir yol ağı, asker ve malzeme hareketini son derece yavaşlatıyordu. İstanbul'dan Suriye'ye ulaşmak bir aydan fazla, Irak'a ulaşmak ise neredeyse iki ay sürüyordu. Kafkas cephesinde, önemli bir kale olan Erzurum'a ise demiryolu ağı ulaşmıyordu, bu yüzden askerler hat sonundan oraya ulaşmak için 35 günlük bir yürüyüş yapmak zorundaydı.
Sanayileşme eksikliği, Osmanlı ekonomisini de ciddi şekilde etkiledi. Osmanlı İmparatorluğu'nda kişi başına düşen üretim, İngiltere veya Almanya gibi sanayi devlerine kıyasla çok daha düşüktü. Sonuç olarak, savaş boyunca nüfusunun çok daha küçük bir kısmını cepheye gönderebildi. Osmanlılar, savaş boyunca 3 milyon askeri cepheye gönderebilmişti, bu da nüfuslarının yaklaşık %12'sine denk geliyordu. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Almanya nüfusunun yaklaşık %25'ini cepheye göndermişti. Sanayi üretimi eksikliğinin bir diğer sorunu ise, Osmanlı ordusunun ihtiyaç duyduğu tüm ekipmanlara sahip olmamasıydı. Sahra topları ve topçu silahları eski modellerdi. Makineli tüfekler ise neredeyse hiç yoktu.
Bir diğer büyük sorun ise, imparatorluğun içeride inanılmaz derecede bölünmüş olmasıydı. Çok fazla birlik eksikliği vardı ve içindeki bazı grupların imparatorluğa çok az bağlılığı vardı. Bunun bir nedeni, imparatorluğun çok etnik yapılı olmasıydı. Birçok farklı etnik grup vardı ve bunların birçoğu Osmanlı yönetimi altında yaşamaktan hoşlanmıyordu. İmparatorluğun ana etnik grubu tarihsel korkuyla Osmanlı hanedanı tarafından sürekli dışlanan nüfusun yarısını oluşturan Türklerdi. Diğer yarısı ise Hristiyanlar, Yahudiler, Araplar, Kürtler, Ermeniler ve Rumlar gibi çeşitli gruplardan oluşuyordu. Bu gruplardan, Hristiyanlar ve Yahudileri askere almak yerine bir bedel ödeyerek askerlikten muaf tutuluyordu.
Sırf Müslüman diye güvendikleri Araplar ve Kürtlerinde imparatorluğa sadık olacağını düşünmeninde hata olduğu Arap İsyanı ile belirgenlik kazandı ve işgalci gavur İngilizleri, müslüman Osmanlılara tercih etti ve onları kurtarıcı olarak karşıladı. 1916 yılına gelindiğinde, Osmanlılar artık Irak üzerinde önemli bir kontrole sahip değildi. Ancak Irak'taki bu isyan sadece bir başlangıçtı. 1916'da, Arap Yarımadası'nda benzer bir ayaklanma patlak verdi. İsyan, Şubat 1915'te Osmanlıların Mısır'daki başarısız taarruzundan kaynaklandı. Osmanlı yetkililerinin tepkisi, kitlesel olarak Arap milliyetçisi aktivistleri tutuklamak oldu. Kamuya açık infazlar ve yaklaşık 50.000 Arap'ın sürgün edilmesi ve İngilizlerin yardımıyla, araplar Osmanlıları bölgeden tamamen çıkarmayı başardı.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı İmparatorluğu zaten yorgun düşmüştü. 1911'de İtalya ile Libya'nın kontrolü için bir savaş yapmışlardı. Bu savaş, yıpratıcı bir gerilla çatışmasına dönüşmüş ve Osmanlılara yaklaşık 20.000 askere mal olmuştu. Sonunda, Osmanlılar yenilgiye uğradı ve Libya'nın kontrolünü kaybetti. Ardından, 1912 ve 1913'te Osmanlılar Balkan Savaşları'na dahil oldu. Bu savaşlar bir felaketti ve yaklaşık bir milyon Osmanlı sivilinin hayatına mal oldu, iki milyon kişi de yerinden edildi. Toplamda, bu savaşlar Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarının üçte birini ve nüfusunun beşte birini kaybetmesine neden oldu, ordusunu ciddi şekilde zayıflattı ve imparatorluğu tamamen iflas ettirdi.
Tarihini bilmeyen, Türk olmaktan utanan ve hiçbirinin anası ne Türk nede müslüman olmayan osmanlısever bir avuç çağdışı - yobaz güruhun – varlığımız sebebi Mustafa Kemal Atatürk ve küllerinden bir Ulus devleti yaratması, kapıya kulluk yerine ‘’eşit’’ insan hakkı veren Kutsal Cumhuriyeti nasıl sevsinler ?