GÖL KÖY ÖĞRENCİLERİNİN TONGUÇ BABA’DAN ELBİSE İSTEĞİ
Göl Köy Enstitüsü Müdürü Ali Doğan Toran, akşama Tonguç Baba’nın geleceğini sabahki törende öğrencilere duyurdu. Dağılırken Necati yakın arkadaşlarına;
–Arkadaşlar, dedi. Biliyorsunuz, bir takım elbisemiz var. İşlikte, sınıfta, tarlada, her yerde onu giyiyoruz. Şehre de aynı elbiseyle gidince diğer okul öğrencilerinden utanıyoruz. Tonguç Baba’dan ikinci bir takım istesek… Hiç olmazsa şehre giderken onu giyerdik. Bu haklı istek okul müdürüne yansıtıldı. Ali Doğan Bey de öğrencileri haklı buldu:
–Bir punduna gelirse uygun biçimde söyleyin, dedi. İsteğin Mehmet Ali Nalbantoğlu tarafından Tonguç Baba’ya iletilmesi kararlaştırıldı. O, iş kazasında bacağı ezilen sonrasında Numune Hastanesinde dizinin üst kısmında kesilen, bakanın, genel müdürün yakın ilgilerini gören bir ülkü eriydi. Onu kırmazlardı. Şimdi sıra pundunu yakalamaktaydı.
Tonguç Baba gelir gelmez, o yıl atanacak 156 öğrencinin köylerindeki okul durumu hakkında müdür odasında bilgi alıyordu. Müdür Ali Doğan Bey bir ara açık pencereden dışarı baktığında öğrencilerin Tonguç’un cipinin başında toplandıklarını gördü. Öğrencilerin şoför ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisi Süleyman Alkan’a söylediklerini duydu. Bir şeyler not etmekte olan Tonguç’a döndü ve dışarıyı göstererek;
–Amanııııın! Bakın, başıma gelenlere, dedi. ‘Artık bisikletle, at arabasıyla posta götürmeyiz.’diyorlar. Sizin cipi istiyorlar! Tonguç da dışarıya baktı, gördükleri çok hoşuna gitti. Öğrencilerin Süleyman Alkan’a cip ve yüksek kısım ile ilgili sorular sorduklarını duydu.
–Gel, gidelim yanlarına, dedi. Öğrenci kalabalığının içine girdi. Öğrenciler Tonguç Babalarının dört bir yanını çevirdiler. Takma bacaklı Mehmet Ali Nalbantoğlu ile Öğrenci Başkanı Hasan Yıldız için bundan daha iyi pundu olamazdı. Kalabalığı yararak yaklaşmaya başladılar. Mehmet Ali’yi görünce Tonguç:
–Ooo Mehmet Ali! Nasılsın, dedi ve elini uzattı. Mehmet Ali teşekkür ederek tokalaştı. Elini uzattığında Tonguç Baba’nın ‘yen’ denilen ceketinin kol uçlarının çöprediğini gördü. Golf pantolonunun sağ dizi ile arkasında ve gömleğinin sol kol dirseğinde yama vardı. Mehmet Ali şok oldu; yutkundu, kararlaştırılanları söyleyemedi. Tonguç başka bir öğrenci ile konuşurken Hasan’ın kulağına eğildi:
–Hasan ya, dedi. Baba bizden pejmürde! Elbiseyi nasıl isteyelim? Hasan da görmüştü. Yutkundu. “Vaz geç!” anlamında kaşlarını yukarı etti. Tonguç istekten habersiz, öğrencilerin arasında en mutlu anlarını yaşıyordu. Onlarla ciple ilgili söyleşiye dalmıştı,
Fısıltıyla konuşan Mehmet Ali ile Hasan Yıldız müdürlerine kalabalığın az uzağında bir şey söyleyeceklerini belirttiler. Birkaç adım sonra Mehmet Ali konuyu açtı:
–Sayın müdürüm! Tonguç Baba ne zaman gidecek? –Yarın! Ne oldu? Haaa, söylediniz mi? Mehmet Ali isteklerini niçin söylemediklerini kısaca anlattı. Asıl söylemek istedikleri konuya girdi: –Sayın müdürüm; yarına kadar Tonguç Baba’ya bir takım elbise hazırlamayı düşündük. Ölçülerini çaktırmadan alıverir misiniz?
Taş yürekli sandıkları müdürlerinin dudaklarının kıpırdadığını gördüler. Başıyla “olur” diyebildi. Öğrencilerin ikinci durağı kızlar bölümü oldu. Kızlar bölümü sorumlusu Rahmiye Hanım ve terzi Burhan’ı buldular. İsteklerini anlattılar. Onlar da coşkuyla kabul ettiler. Kimlerin ne yapması gerektiğini tartışarak kararlaştırdılar. Rahmiye Hanım, müdürün yakınlarında olacak ve uygun bir zamanda konuyu elbise ölçülerinden açacaktı. O arada da Tonguç’a ölçülerini soracaklardı. Sonrası kolaydı. Dikiş öğretmeni, ustaöğretici Reşat Bey, öğrencilerden Naciye Bayrak, Huriye Alem sabaha kadar çalışacaklardı.
Öğle yemeğinde Rahmiye Hanım ölçü ödevini çözdü. Oradan ayrılır ayrılmaz dikiş bölümüne koştu. Reşat Bey, Devrekani bezini çıkardı. Verilen ölçülere göre kesimi yaptı. Teğel, ekstrafor gibi görevlerde de Huriye Alem koşuşturdu. Naciye ile dikiş öğretmeni diktiler. Dikiş bölümünün ışığı sabahın beş buçuğunda söndü. Ali Doğan Bey pırıl pırıl ve yepyeni elbise kutusunu alıp öğrencilerin Beyaz Saray adını taktıkları konuk yapısına vardığında Tonguç Baba çoktan ayaktaydı. İyi ki henüz giyinmemişti. Ali Doğan Bey; –Efendim, dedi. Bizimkilerin size bir armağanı var...
–O da ne Doğan Bey? –Buyurun siz açın. Kutuyu açan Tonguç, elbiseyi görünce önce bir anlam veremedi. Şaşkın bakışlarla Ali Doğan’a baktı. Ali Doğan Bey dün ve bu sabaha kadar olanları anlattı. Tonguç yutkundu, duvardan tarafa döndü. Öğrenci yapımı iskemleye oturdu. Onun duygulandığını gören Ali Doğan Bey “İzninizle” diyerek odadan çıktı. Tonguç Baba elbiseyi kutudan çıkardı, yatağın üzerine koydu. Nemli gözleriyle seyretmeye başladı. İletilemeyen istekten düşünceye, ölçü alımından sabaha kadar çalışmaya ne demeli ne yapmalıydı? Hangi sözcükler bunca emeğe, bunca duyarlılığa teşekkürü anlatmaya yetebilirdi? Kendisinin bilmediği böyle sözcükler olabilir miydi? Söylemek istediklerini başka türlü anlatabilir miydi? Hiç sanmıyordu…
Şimdi jimnastik yapmakta olan öğrenciler kahvaltıdan sonra alanda toplanacaklar, ulusal oyunları oynayacaklardı. Alanda görmek istedikleri tek kişi kendisiydi. Bunu biliyordu. Her gelişindeki gibi onların karşısına çıkmalı, onları iş alanlarına uğurlamalıydı. Hem de onların görmek isteyecekleri yeni elbisesiyle…
Şu durumda kendini toparlaması gerekiyordu. Öyle de yaptı. Pırıl pırıl elbisesiyle onu gören öğrencilerden birden alkış yağmuru koptu. Sanki kendileri giymişlerdi yeni elbiseyi…
Öğrenciler oyunlarında bugün daha coşkulu, daha mutluydular. Mehmet Ali, Hasan’a döndü;
–Oh be, dedi. Yakışmış! Onu Hasan tamamladı: –Şimdi yepyeni elbiseyle istediği yere gitsin…
Köylerde yapılmakta olan okulları inceleyerek Ladik Akpınar’dan Beşikdüzü, oradan Pulur ve Cılavuz’a kadar uzanacak yolculuğunu Tonguç Baba bu elbisesiyle sürdürecekti artık.
Bakanı, genel müdürü, şube müdürü, enstitü müdürü, öğretmeni, ustaöğreticisi, öğrencisi ile tüm enstitülülerin yüce anılarına 17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluş yıldönümü kutlu olsun.
(“Bir Köy Enstitüsünün Penceresinden: İŞ” )