Gecenin Kanatlarında Vatan
Recep Reis, adını resmi tarih kitaplarında pek az kişi duymuştur. Ama Anadolu'da özgürlük meşalesi yanarken onun gibi gölgede kalan yüzlerce isimsiz kahraman, gecelerini gündüzlerine katıp vatanı için mücadele etmiştir. Bu isimsizlerden biri de, Atum limanından Anadolu’ya silah taşıyan, Ege’nin karanlık sularında devriye gezen düşman gemilerini atlatan, cesaretiyle destan yazan Recep Reis’tir.
Recep, Midilli doğumlu bir Türk denizcisiydi. Çocuk yaşta denize açılmış, Ege’nin hırçın sularında balıkçılıkla ailesini geçindirmeye başlamıştı. Ancak Balkan Savaşları, ardından gelen I. Dünya Savaşı ve işgal yılları, onun kaderini değiştirdi. Osmanlı’nın çöküşüyle birlikte doğup büyüdüğü topraklar Yunan işgaline uğradı. Recep, ailesini kaybetmiş, yaşlı bir teknede yatıp kalkan, ama içinde bitmeyen bir vatan aşkıyla yanan bir adamdı.
Midilli'den kaçıp o dönem Türk diyarı Batum limanına sığındı. Burada eski bir dostunun yardımıyla, gözden düşmüş bir balıkçı teknesini tamir etti. O tekne, ileride Anadolu’ya silah taşıyacak olan kaderin gemisine dönüşecekti. Recep’in gözleri yıldızlara bakarak yön bulurdu. Onun pusulası, Anadolu’nun özgürlük hayaliydi.
Batum’dan yola çıkan Recep Reis, gece karanlığında sessizce ilerlerdi. Sığ kıyılar, puslu havalar onun müttefikiydi. Elinde harita yoktu ama hafızası, her koya, her kayalığa hakimdi. Yunan donanması sıkı denetim altındaydı, ama Recep geceleri balıkçı kılığına bürünür, gündüzleri sahil kulübelerinde gizlenirdi.
Recep’in taşıdığı sadece silah değildi. Aynı zamanda Anadolu direnişine moral, umut ve irade taşırdı. Bazen küçük sandallarla taşıdığı cephaneleri karaya çıkarır, bazen de genç milisleri sahilden alıp Anadolu’ya geçirirdi. Onun kurduğu bu rota zamanla “Recep Hattı” olarak bilindi.
Bir gece, Sisam açıklarında Yunan devriye gemisine yakalandı. Silahlarla dolu teknesini batırmamak için yönünü bir kayanın arkasına kırdı. Fırtınalı havada, tekneyi sürükleyerek kıyıya ulaştırmayı başardı. Kendisi yara aldı ama silahları teslim etti. O gece, Balıkesir’deki bir direniş hücresi bu silahlarla düşmana pusu kurdu. Recep Reis’in adı hiçbir resmi yazışmada geçmedi. Ne bir rütbesi vardı ne de madalyası. Ama onun taşıdığı tüfekle savaşan gençler, onun getirdiği mermilerle kendini savunan halk vardı. Onun sayesinde nice cephe ayakta kalmıştı.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte mücadele sona erdiğinde Recep Reis ortadan kayboldu. Ne bir devlet töreninde adı geçti ne de bir heykeli dikildi. Bazı kaynaklara göre İzmir’in Karaburun açıklarında küçük bir kulübede balıkçılığa döndü. Ege’nin bir köyünde sessizce toprağa karıştı.
Yaşadığı fırtınalı hayata rağmen Vatan Sevgisinden milim taviz vermeyen, hakkındaki vur emrine rağmen Batumdan kaçak gelerek gecesini gündüzüne katarak Anadoluya Silah kaçıran Hürriyet ve Vatan mücadelesi vererek Türk düşmanlarına kök söktüren ilerlemiş yaşına karşın vermiş olduğu destansı kahramanlıkla Sakaryanın ve Anadolu'nun düşmandan kurtarılmasında büyük pay sahibi oldu.
Recep Reis savaş sonrası İstiklal Madalyası’na hak kazananlardan biriydi. Ankara’ya gelmiş ve bando ile karşılanmıştı. Ankara’da bir hafta kalmışlar ve Atatürk’ün iltifatlarına mazhar olmuşlardı. Atatürk “Recep Reis bir daha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin?” dediğinde şu cevabı vermişti: “inşallah olmaz adamlarım kırıldı, dağıldı ama yanımda yeğenimle ordu kurarız, Biz sayende denizi aşarken, hürriyetin kokusunu rüzgârdan aldık, sen emret yeter paşam" diye cevaplar.
Atatürk ona 250 lira maaş bağlamıştı fakat o maaşını da Tayyare Cemiyeti’ne bağışlayan Recep Reis, Anadolu direnişinin gizli damarlarından, gecenin kanatlarında vatan taşıyan bir adamdı. Onun adını bilmeyenler olabilir; ama Anadolu toprağı onu tanır, rüzgârlar onu anlatır, denizler onun sessiz dualarını hâlâ fısıldar.