Makyavelli’den Bugüne – Naim Babüroğlu
“Makyavelizm”, günümüzün en yaygın siyasi yaklaşımlarından biridir. Bu kavram, adını İtalyan düşünür Niccolò Machiavelli’den alır. Machiavelli, 1527 yılında vefat etmiş ve İtalyan Rönesansı'nın en önemli figürlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. En çok bilinen eseri “Prens” adlı kitaptır ve bu eser ilk kez 1532 yılında Roma’da yayımlanmıştır. Kimileri tarafından bir “ahlaksızlık kılavuzu” olarak nitelendirilir. Machiavelli’nin adı, zamanla “amacı uğruna her yolu meşru gören, entrikacı, hileye başvuran, gücü elinde tutmak için her fırsatı değerlendiren politikacı ya da devlet adamı” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. “Makyavelist” ifadesi ise benzer biçimde, “entrikacı ve amacı için her şeyi mübah gören kişi” olarak tanımlanır.
Hile, şiddet ve zorbalıkla iktidarı ele geçirmeye çalışmak ve bu yöntemlerle iktidarda kalmak; Makyavelist bir siyasetin özüdür. Bu yaklaşımda her yol mubahtır. Machiavelli’ye göre bir lider gerektiğinde aldatıcı, acımasız ve fırsatçı olmalıdır. Hem halkı hem düşmanları manipüle edebilme yeteneği, başarılı bir hükümdarın vazgeçilmez özelliklerindendir. Siyasi kararların, ahlaki, hukuki ya da dini değerlere bağlı kalması gerekmez. Lider, halkına erdemli görünmeli ama gerektiğinde zalimce davranmalıdır. Bir eylemin ne kadar etik olduğu değil, amaca hizmet edip etmediği önemlidir. Din ise halkı kontrol etmek ve politik çıkarlar sağlamak için kullanılabilir. Machiavelli, “Korkulmak, sevilmekten daha güvenlidir” der. Ona göre hükümdar hem güçlü hem de kurnaz olmalıdır, yani aslan kadar güçlü, tilki kadar kurnaz...
Bu düşünceler Vatikan’ı rahatsız etmiş, Machiavelli aforoz edilmiştir. Makyavelizmi benimseyen otoriter liderlerin toplumlara maliyeti ağır olmuştur. Bu tarz bir yönetim anlayışında yozlaşma yaygınlaşır. “Küçük insanların büyük gölgeleri olur” ve orada artık güneş batmaya başlar. Yüzsüzlük yiğitlik, saygısızlık nezaket, cehalet bilgelik, liyakat ise biat olarak sunulur. İsraf itibara dönüşür. Napolyon’un “İnsanlar yalnızca iki şeyle harekete geçirilir: Korku ve kişisel çıkar” sözü, Makyavelizm’den ne denli etkilendiğini gösterir.
Bu akımın izinden gidenlerden biri de Hitler’dir. Siyasi pragmatizm, propaganda, manipülasyon ve korku, onun iktidarının temel direkleriydi. Hitler de korkunun sevgiden daha güçlü olduğuna inanıyordu. Etkili bir propaganda sistemi kurdu, medyayı kontrol altına aldı, yalanları gerçek gibi sundu ve halkı bu yalanlara inandırdı. Muhaliflerini hapse attı ya da ortadan kaldırdı. Demokrasiyi sadece bir sıçrama tahtası olarak kullandı. On iki ay kaldığı hapiste, insanlığı ikinci dünya savaşına sürükleyecek ideolojinin temelini oluşturan “Kavgam” adlı kitabını yazdı. Bu kitap öyle yaygınlaştı ki, Hitler’e telif milyonları kazandırdı.
Seçimle başa geldi ve başbakan oldu. 1934’te cumhurbaşkanlığıyla şansölyelik makamını birleştirmek için referanduma gitti. Hitler’in askerleri, sandıkta açık oy kullanılması için halka baskı yaptı. Bu referandumdan %90 oranında oy alarak ülkenin tek yetkili lideri oldu. Daha önce kendisine şüpheyle bakan ordu da biat edince, diktatörlüğe geçiş tamamlandı. Demokrasi gemisiyle yelken açmış, diktatörlük kıyısına demir atmıştı. Devlet artık o demekti. Führer unvanını aldı.
Hitler’in Propaganda Şefi Goebbels, itiraflarında şu cümleleri kurmuştur: “Hedeflerimiz konusunda düşmanlarımızı karanlıkta bırakmayı başardık. İç düşmanlarımız nereye gittiğimizi ya da hukuka bağlılık yeminimizin sadece bir aldatmaca olduğunu anlayamadılar. Bize engel olabilirlerdi…” Hitler ise şöyle diyordu: “Bize emir veren devlet değildir, biz devlete emir veririz. Biz Almanya’yı, bizden iyileri olmadığı sürece yönetmek isteriz. Fakat Almanya’da ne bugün ne yarın bizden daha iyi hiçbir şey yoktur. Bize Allah tarafından kutsal ve yüce bir görev verilmiştir.”
Bu sürecin pişmanlıkla anılan tanıklarından biri, Alman papaz Niemöller’dir. Şöyle der: “Önce Komünistlere saldırdılar, ses çıkarmadım çünkü Komünist değildim. Sonra Yahudilere saldırdılar, ses çıkarmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra Katoliklere saldırdılar, ses çıkarmadım çünkü Katolik değildim. Sonra bana saldırdılar ve artık sesini çıkaracak kimse kalmamıştı…”
Bir zamanlar “Tanrı’nın elçisi, büyük başkan, önder, büyük kurtarıcı” olarak yere göğe sığdırılamayan Hitler, Almanya ve dünya için büyük bir felaket oldu. Savaş sonunda Alman halkı, harabeler içinde ölmüş at eti yiyecek hale geldi. Diktatörler ve otoriter liderler, Machiavelli’yi severler. Çünkü iktidarı ele geçirmenin en kısa yoludur.
Tarih boşuna “tekerrürden ibarettir” denmemiştir. Nedensellik Yasası da hep geçerlidir: “Bir nesne, kendi doğasına uygun davranır. Ne yapacağı, ne olduğu ile belirlenmiştir. Bir şey ne ise odur, başka bir şey değildir.”
Görüldüğü gibi, bütün bu felaketlerin tek suçlusu belki de sadece Machiavelli’dir.