Aptallık Toplum Mühendisliği Sonucu Oluşur diyen Bonhoeffer'in Aptallık Teorisi
31 Temmuz 1932'de seçimler yapıldı.
Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi, yüzde 34 oy alarak, 608 üyeli Alman meclisinde, 230 milletvekiline sahip oldu.
Adolf Hitler, 30 0cak 1933 tarihinde Şansölye olarak atandı. Aradan bir yıl bile geçmedi. 12 Kasım 1933'de erken seçimler yapıldı. Yüzde doksan bir oy alan Hitler, 661 milletvekilinin tamamını aldı. Artık Tek Adam; yani diktatör olmuştu.
Bu yazımda: Alman bilim insanlarını, Alman teknolojisini, Alman Üniversitelerini yazmayacağım. Leibniz, Kant, Hegel, Marx, Nietzsche, Goethe gibi dünya düşün tarihinin en önemli Alman düşünürlerini sıralamayacağım. Almanya'nın o dönemde ulaştığı yüksek gelişmişlik seviyesini anlatmayacağım. İlkokuldan başlamak üzere Alman eğitim sisteminin ne kadar mükemmel olduğundan bahsetmeyeceğim. Alman ailelerinin, daha bebeklikten başlayarak iyi eğittiği çocukları; eğitimli Alman toplumunu dile getirmeyeceğim.
Hitler işte böyle donanımlı, eğitimli bir halkı, iki yıla varmadan kölesi haline getirdi. Çadır maymununa döndürdü. Bilimin,sanatın,teknolojinin,kültürün merkezi kabul edilen Almanya'nın sahibi oldu.Nasıl oluyordu da cahil ve ruh hastası bir adam,böyle eğitimli bir halkı peşinden sürükleyebiliyordu? Bilim insanlarına,akademisyenlere, subaylara; her bakımdan yetişmiş insanlara hükmedebiliyordu?
Almanya tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu...
Günümüz Türkiyesi gibi, Hitleri eleştirenler tutuklanıyor, Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar sokak ortasında zalimce aşağılanıyordu. Gazeteciler dövülüyordu. Siyasi cinayetler işleniyordu. Muhalif her çıkış cezalandırılıyordu. Yargı Hitler'in sopası olmuştu. Berlin'de artık hakimler yoktu; Berlin'de artık hakim koltuğuna oturtulmuş soytarılar bulunuyordu. Tek adam rejiminin namussuz savcıları, ŞEREF YOKSUNU yargıçları vardı. Ordu rejimin ordusu, polis rejimin polisi olmuştu. Nazi milisler sokaklara devriye geziyorlardı.
Genç bir papaz olan Dietrich Bonhoeffer, zulme karşı çıktı; itiraz etti. Bu sebeple hemen hapse atıldı. Ağır işkencelerden geçirildi. Hapisteyken bu konu üzerine uzun uzun düşündü. Sayısız filozof, şair, fikir ve bilim adamı çıkaran bu toplum, böyle bir kültür; nasıl olmuştu da organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?
Sonunda Bonhoeffer işin içerisinden çıkabildi "Sorunun kökeninde kötülük değil, aptallık yatıyor" dedi. Ona göre: Kötülükle mücadele etmeniz mümkündü, kötülükle bir şekilde başa çıkabilirdiniz. Fakat organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Ne anlatacağınız gerçekler, ne ortaya koyacağınız kanıtlar, onlara etki etmiyordu. Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddediyorlardı. Reddedemeyecek hale geldiklerinde; en yaşamsal, en insani, en ahlaki, en bilimsel gerçekleri önemsizleştiriyorlardı. Herhangi basit ve anlaşılır bir konuda bile ortak noktada buluşabilmeniz mümkün olmuyordu.
Aptal insanlar hallerinden memnundular.
Saldırıya hazır haldeydiler. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli oluyorlardı. Acımasız ve vicdansızdılar. Bonhoeffer aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı. Vardığı sonuç şuydu: Aptallık bir zekâ problemi değildi, aptallık ahlâkî bir problemdi. Entelektüel birikimleri, iyi eğitimleri olduğu halde insanlar aptal olabiliyorlardı.
Aptallığın doğuştan gelen bir zeka yetersizliği olduğu ileri sürülebilirdi. Ama bu görüş kitleleri kısa zamanda etkileyen toplumsal aptallığı açıklayamıyordu. İnsanlar belli koşullar altında aptallaşıyorlardı. Başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı. Buradan yola çıkarak, aptallığın psikolojik değil, sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna vardı.
İnsanların ahlâkî ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatör gücünü arttırdıkça, insanlar o gücün büyüsüne kapılıyorlar, bağımsız düşünme yetilerini kaybediyorlardı. Karşı koymak yerine aptallaşarak sürüde akkoyun olmayı yeğliyorlardı.
Aptallık onlar için konfor alanı oluşturuyordu. Gözlerine sokulan gerçekleri inatla reddediyorlardı. Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla karşı karşıya olduğunuz hissine kapılıyordunuz. Büyülenmiş gibiydiler. Onları bu ağır şizofreni uykusundan çıkarmanın tek yolu bağımsız ve özgür olmalarını sağlamaktı.
Tek adamın yönettiği Almanya'da bu nasıl mümkün olabilirdi?
Almanlar ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası bağımsız ve özgür olabildiler. Aptallıktan kurtulabildiler. Bedelini ağır ödediler. Yirmi iki milyon Alman öldü, Almanya harabeye döndü. Conrad Adenaur'un şu sözleri tarihe geçti "Umarım bir daha İsa bile gelse tüm yetkiyi tek kişiye verecek kadar aptal olmayız" demişti.
Hitler dönemi deneyimini yaşamış Şansölye Adenaur doğru söylüyordu. Bir toplum tüm yetkileri tek kişiye verecek kadar aptal olmamalıydı...Bonhoeffer'in bu düşünceleri Naziler için kabul edilemezdi. 9 Nisan 1945 günü sabaha karşı, Bonhoeffer'i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler.
Bonhoeffer, Aptallığın Teorisini yazmıştı. Şimdi bana bu yazıyı neden kaleme aldığımı, niçin paylaşım gereği duyduğumu umarım sormazsınız. Bir konu daha ne kadar açık yazılabilir? Hangi örnek yaşadığımız dönemi, bu kadar iyi anlatabilir?
Okuduysanız tekrar okuyun. Öneririm. Başkalarının okumasını sağlarsanız, yurttaşlık görevinizi yapmış olursunuz..
Cahit Helvacı