Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Anasayfa Yazarlar DeMa Yazı Detayı Bu yazı 828 kez okundu.
DeMa
Köşe Yazarı
DeMa
 

Vakıf Düzeni ve Tahsilat Mekanizması

        Boğazlarına kadar Rüşvet - Talan pisliğine batmış diniDAR güruh. Alttaki hepsi BELGELENMİŞ - kaynağı belirli öyküde, tamamen AHLAKSIZLAŞAN ülke hallerine gerçek bir örnek ele alınmış. Bilindiği gibi AKePeli Cumhurbaşkanı DİPLOMASIZ (Ergün Poyraz davasında Yargıtay tarafından onayladı) Ekonomist Tayyib Erdoğan'ın Dünya tarihinin EN BÜYÜK TALANI - 3 ayrı tarafsız kurum tarafından 17-25 aralık tapelerinden TESCİLLİ literatüre geçen konuşmasında ''hepsi sizin paralarınız babacım'' diyen Bilal oğlan 2015 itibarıyla TÜRGEV başkanı.  Ahmet Ergün, Refah Partisi döneminden itibaren DİPLOMASIZ (Yargıtay Ergün Poyraz kitabı davasında TESCİLLEDİ) Tayyib Erdoğan’ın çekirdek ekibinde yer aldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı döneminde, belediye ihalelerini kazanan iş adamlarından alınan “bağış” adı altındaki komisyonlarla güçlenen İstanbul Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’nı (İSGEV) kurdu ve yönetti. Bu model, Erdoğan’ın başbakanlığından sonra TÜRGEV ismini alarak ülke çapına yayıldı. TÜRGEV, bir yandan eğitim ve gençlik hizmetleriyle kamuoyunun önünde pozitif bir imaj sergilerken, arka planda ise kamu ihalelerinden YANDAŞ Belediyeler gibi ÜLKE TALANI yapılışında alınan büyük komisyonların ve değerli taşınmazların toplanma merkezi haline geldi. TÜRGEV’in asıl işlevi, kamu kaynaklarının belli bir siyasi ve ekonomik zümrenin elinde toplanmasını sağlayan “tahsilatçı” bir yapı olmaktı. Ahmet Ergün, bu yapının başındaki isim olarak, kamu ihaleleriyle zenginleşen iş adamlarının vakfa halkı soyma adına yapılan her operasyondan büyük “bağışlar” yapmasını sağladı. Örneğin; Ali Ağaoğlu gibi her eşi için aldığı ayrı arabalarla Rolls Royce fabrikasını kurtardım diyebilen - EMANETCİ iş adamları, imar projelerinin ve kamu olanaklarının açılması karşılığında, İstanbul’un en değerli arazilerini TÜRGEV’e devretmek zorunda bırakıldı. Ergün bu süreçte hem vakıf hem kendi adına büyük bir servet biriktirdi.   Emanetçiler Sistemi ve Mal Varlığı İlişkileri Yıllar içinde büyüyen bu servet, Ergün’ün doğrudan kendi üzerine kaydettirmesi halinde risk teşkil edeceğinden “emanetçi” adı verilen güvenilir kişiler ve şirketler aracılığıyla yönetilmeye başlandı. AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın da benzer şekilde servetini Mehmet Cengiz, Tosyalı, Demirören  ….. gibi emanetçilerin üzerine kaydettirdiği anlatılırken; Ergün de kendi mallarını en çok güvendiği Hasan Dağcı ve onun başında olduğu şirketler üzerine geçirdi.  Bodrum’da yarımadalar, İstanbul’da lüks binalar, madenler, TMSF’den alınan üzerine çökülmüş Uzan Grubu’na ait şirket ve gayrimenkuller…. Dahil ÇOK saytıda devasa şirketler gibi hepsi Hasan Dağcı ve Belen A.Ş. gibi isimler üstünden kontrol ediliyordu. Ergün, TÜRGEV başkanlığından ayrıldıktan sonra, bu varlıkları tekrar kendi üzerine almak istedi. Ancak işte asıl felaket de burada başladı. Mal varlığının büyüklüğü ve artık siyasetten biraz uzaklaşması, eski yol arkadaşlarının da Ergün’e karşı plan yapmasına yol açtı. AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın gücünü arkalarına alan Yeşildağ kardeşler ile Hasan Dağcı’nın başını çektiği grup, Ergün’ün elinden servetini almak için harekete geçti.   Servet Savaşı, Aile Trajedisi ve Akıl Hastanesi Sarmalı Bu süreçte, Ahmet Ergün’ün şahsi hayatı da parçalandı. Yıllar süren ikinci bir ilişkiden iki çocuğu olan Sibel Ergün ile evlenmek için ilk eşi Meliha Ergün’den boşandı. Aile içinde çocukların velayeti, servet paylaşımı, eski ve yeni eşlerin birbirlerine karşı yürüttükleri davalar bir trajediye dönüştü. Eski eşi Meliha Ergün, yeni eş Sibel Ergün’ün evine saldırdı, ağır yaralama olayları yaşandı, davalar, ceza mahkemesi kararları ve büyük bir düşmanlık zinciri oluştu. Servet üzerindeki büyük savaş, Hasan Dağcı ve çevresinin doğrudan Ergün’ün mal varlığına el koymasını amaçlıyordu. Ergün, malları üzerindeki hakimiyetini kaybetmemek için ikinci eşi Sibel Ergün ve çocuklarının da katılımıyla bir “vesayet” davası açtırdı; amacına ulaşamadı. AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan adına hareket eden YENİ emanetciler, mahkemelere Ergün’ün akıl sağlığının bozulduğu, malların başkalarına devredilmesi gerektiği yönünde başvurular yaptı. Ergün çeşitli hastanelerde akıl sağlığı kontrollerinden geçti ve genellikle sağlam raporu aldı. Ancak, siyasi baskı ve ilişkilerle, sonunda Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırıldı ve burada kendisine “semantik demans” tanısı koyuldu. Bu sırada, Sibel Ergün ve çocukları da yargıdan payını aldı. Sibel Ergün, “mal aklama”, “yaralama”, “anayasal düzene karşı suç” gibi iddialarla yargılandı, 6 yıl hapse mahkûm edildi ve nihayetinde cezaevine gönderildi. Ergün’ün büyük kızı hakkında da mal varlığı nedeniyle ceza davaları açıldı, küçük kız çocuğu için ise yetiştirme yurduna verilmesine ilişkin mahkeme kararı çıkarıldı. Aile tamamıyla paramparça edildi.   Yargıdaki Bozulma ve Siyasi Baskılar Ergün’ün ve ailesinin yaşadıkları, Türkiye’deki yargının ve bürokrasinin nasıl siyasi güce ve şahsi menfaatlere alet edildiğini de açıkça ortaya koydu. Davaların pek çoğunda HEPSİ BELGELİ - ŞAHİTLİ “AKePe li Cumhurbaşkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın eski yol arkadaşı” referansları mahkeme dilekçelerine yazıldı; dosyalar “gizlilik” kararıyla saklandı; hakime doğrudan baskı uygulandı; avukatlar tehdit edildi; karşı tarafın avukatları dosyayı göremezken, Dağcı ve ekibinin avukatlarına özel yetkiler tanındı. Bazıları kabadayılaşıp Ahlaksızlaşan yandaş hakimlere reddi hâkim talepleri dahi sonuçsuz kaldı. Tüm bu süreçte, avukatlar ve bürokratlar da çeşitli tehdit ve baskılara maruz kaldı, bazıları hakkında hala tam olarak neden ? olduğu anlaşılamamış hapis cezaları verildi.   Servet Paylaşımında “Kurdun Kanı” ve Sonun Başlangıcı Yağma düzeninin başına, AKePeli Cumhurbaşkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan döneminin bir diğer kritik ismi, Maksut Serim getirildi. Masada yapılan paylaşımda, Ergün’ün büyük şirketleri, madenleri, değerli gayrimenkulleri Hasan Dağcı ve onun ardındaki ekibe, bir kısmı ise AKePeli Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan’ın başka emanetçilerine devredildi. Ergün’e yalnızca Taksim Acıbadem Hastanesi’nin YARI kira geliri ve küçük bir toplu para bırakıldı. Fakat en küçük gelir kalemi için bile aylık davalar açılarak, her türlü geliri tırtıklanıp yok edildi. Zamanla, Ergün’ün sahip olduğu hemen her şey elinden alındı; büyük servet, onun siyasi gücü kaybetmesiyle, eski AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın emanetçilerinin ve siyasi müttefiklerinin “yağmasına” uğradı. Hatta Kur’an kurslarına yapılan bağışlar dahi geri istendi, bu bağışlar için de davalar açıldı ve paralar geri alındı.   Sonuç: İbretlik Bir Çöküş ve Sistem Eleştirisi Bugün geldiğimiz noktada; Ahmet Ergün, hayatının son yıllarını felçli, tek bir odada, başında erkek hemşireyle, ailesinden ve servetinden kopuk, dış dünyadan izole şekilde geçirmektedir. Eski eşi, çocukları ve yeni eşi dağılmış, mahkemelerde birbirlerine karşı dava açar hale gelmiş, büyük kızı ceza davalarıyla boğuşmakta, küçük kızı ise hayati tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sibel Ergün cezaevinde, avukatları ise ya hapisle ya da firari olarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bu olay, sadece Ahmet Ergün ve ailesinin şahsi bir trajedisi değildir. Aynı zamanda Türkiye’de “AKePe emanetçi sistemi” kamu kaynaklarının TÜRGEV gibi vakıflar üzerinden dağıtılması, kamu ihaleleriyle kurulan milyar dolarlık düzenin, sistemdeki güç dengesi bozulduğunda nasıl korkunç bir “yamyamlığa” dönüştüğünü, yakın arkadaşların nasıl bir anda birbirinin malına, ailesine, hatta hayatına kast ettiğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Bu vakada, sistemin üst katında yıllarca yer alanlar, güçten düşünce “sistemin kurbanı” oldular. Ergün’ün başına gelenler “peynir küçüldükçe farelerin savaşı” metaforuyla anlatılır: Ekonomik kriz ve güç kaybı arttıkça, eski dostlar birbirine düşman oldu, yağma ve ihanet çoğaldı. Türkiye’de kamu kaynaklarının, siyasetin ve yargının bir avuç insanın şahsi çıkarına nasıl araçsallaştırıldığını, bir sistemin çürüyüşünü ve sonunda “herkesin kaybettiği” bir düzene evrildiğini gösteren bu dosya, sadece bir şahsın hikayesi değil, AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın gazabına uğramış eski yol arkadaşlarının maalesef AHLAKEN ÇÖKMÜŞ toplumsal hafızada kalması gereken bir ibret vesikasıdır.   Özetin kaynağı:  https://www.youtube.com/watch?v=w_wgefpPyY4            

Vakıf Düzeni ve Tahsilat Mekanizması

 

 

 

 

Boğazlarına kadar Rüşvet - Talan pisliğine batmış diniDAR güruh.

Alttaki hepsi BELGELENMİŞ - kaynağı belirli öyküde, tamamen AHLAKSIZLAŞAN ülke hallerine gerçek bir örnek ele alınmış.

Bilindiği gibi AKePeli Cumhurbaşkanı DİPLOMASIZ (Ergün Poyraz davasında Yargıtay tarafından onayladı) Ekonomist Tayyib Erdoğan'ın Dünya tarihinin EN BÜYÜK TALANI - 3 ayrı tarafsız kurum tarafından 17-25 aralık tapelerinden TESCİLLİ literatüre geçen konuşmasında ''hepsi sizin paralarınız babacım'' diyen Bilal oğlan 2015 itibarıyla TÜRGEV başkanı. 

Ahmet Ergün, Refah Partisi döneminden itibaren DİPLOMASIZ (Yargıtay Ergün Poyraz kitabı davasında TESCİLLEDİ) Tayyib Erdoğan’ın çekirdek ekibinde yer aldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı döneminde, belediye ihalelerini kazanan iş adamlarından alınan “bağış” adı altındaki komisyonlarla güçlenen İstanbul Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’nı (İSGEV) kurdu ve yönetti. Bu model, Erdoğan’ın başbakanlığından sonra TÜRGEV ismini alarak ülke çapına yayıldı. TÜRGEV, bir yandan eğitim ve gençlik hizmetleriyle kamuoyunun önünde pozitif bir imaj sergilerken, arka planda ise kamu ihalelerinden YANDAŞ Belediyeler gibi ÜLKE TALANI yapılışında alınan büyük komisyonların ve değerli taşınmazların toplanma merkezi haline geldi.

TÜRGEV’in asıl işlevi, kamu kaynaklarının belli bir siyasi ve ekonomik zümrenin elinde toplanmasını sağlayan “tahsilatçı” bir yapı olmaktı. Ahmet Ergün, bu yapının başındaki isim olarak, kamu ihaleleriyle zenginleşen iş adamlarının vakfa halkı soyma adına yapılan her operasyondan büyük “bağışlar” yapmasını sağladı. Örneğin; Ali Ağaoğlu gibi her eşi için aldığı ayrı arabalarla Rolls Royce fabrikasını kurtardım diyebilen - EMANETCİ iş adamları, imar projelerinin ve kamu olanaklarının açılması karşılığında, İstanbul’un en değerli arazilerini TÜRGEV’e devretmek zorunda bırakıldı. Ergün bu süreçte hem vakıf hem kendi adına büyük bir servet biriktirdi.

 

Emanetçiler Sistemi ve Mal Varlığı İlişkileri

Yıllar içinde büyüyen bu servet, Ergün’ün doğrudan kendi üzerine kaydettirmesi halinde risk teşkil edeceğinden “emanetçi” adı verilen güvenilir kişiler ve şirketler aracılığıyla yönetilmeye başlandı. AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın da benzer şekilde servetini Mehmet Cengiz, Tosyalı, Demirören  ….. gibi emanetçilerin üzerine kaydettirdiği anlatılırken; Ergün de kendi mallarını en çok güvendiği Hasan Dağcı ve onun başında olduğu şirketler üzerine geçirdi.  Bodrum’da yarımadalar, İstanbul’da lüks binalar, madenler, TMSF’den alınan üzerine çökülmüş Uzan Grubu’na ait şirket ve gayrimenkuller…. Dahil ÇOK saytıda devasa şirketler gibi hepsi Hasan Dağcı ve Belen A.Ş. gibi isimler üstünden kontrol ediliyordu.

Ergün, TÜRGEV başkanlığından ayrıldıktan sonra, bu varlıkları tekrar kendi üzerine almak istedi. Ancak işte asıl felaket de burada başladı. Mal varlığının büyüklüğü ve artık siyasetten biraz uzaklaşması, eski yol arkadaşlarının da Ergün’e karşı plan yapmasına yol açtı. AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın gücünü arkalarına alan Yeşildağ kardeşler ile Hasan Dağcı’nın başını çektiği grup, Ergün’ün elinden servetini almak için harekete geçti.

 

Servet Savaşı, Aile Trajedisi ve Akıl Hastanesi Sarmalı

Bu süreçte, Ahmet Ergün’ün şahsi hayatı da parçalandı. Yıllar süren ikinci bir ilişkiden iki çocuğu olan Sibel Ergün ile evlenmek için ilk eşi Meliha Ergün’den boşandı. Aile içinde çocukların velayeti, servet paylaşımı, eski ve yeni eşlerin birbirlerine karşı yürüttükleri davalar bir trajediye dönüştü. Eski eşi Meliha Ergün, yeni eş Sibel Ergün’ün evine saldırdı, ağır yaralama olayları yaşandı, davalar, ceza mahkemesi kararları ve büyük bir düşmanlık zinciri oluştu.

Servet üzerindeki büyük savaş, Hasan Dağcı ve çevresinin doğrudan Ergün’ün mal varlığına el koymasını amaçlıyordu. Ergün, malları üzerindeki hakimiyetini kaybetmemek için ikinci eşi Sibel Ergün ve çocuklarının da katılımıyla bir “vesayet” davası açtırdı; amacına ulaşamadı. AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan adına hareket eden YENİ emanetciler, mahkemelere Ergün’ün akıl sağlığının bozulduğu, malların başkalarına devredilmesi gerektiği yönünde başvurular yaptı. Ergün çeşitli hastanelerde akıl sağlığı kontrollerinden geçti ve genellikle sağlam raporu aldı. Ancak, siyasi baskı ve ilişkilerle, sonunda Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırıldı ve burada kendisine “semantik demans” tanısı koyuldu.

Bu sırada, Sibel Ergün ve çocukları da yargıdan payını aldı. Sibel Ergün, “mal aklama”, “yaralama”, “anayasal düzene karşı suç” gibi iddialarla yargılandı, 6 yıl hapse mahkûm edildi ve nihayetinde cezaevine gönderildi. Ergün’ün büyük kızı hakkında da mal varlığı nedeniyle ceza davaları açıldı, küçük kız çocuğu için ise yetiştirme yurduna verilmesine ilişkin mahkeme kararı çıkarıldı. Aile tamamıyla paramparça edildi.

 

Yargıdaki Bozulma ve Siyasi Baskılar

Ergün’ün ve ailesinin yaşadıkları, Türkiye’deki yargının ve bürokrasinin nasıl siyasi güce ve şahsi menfaatlere alet edildiğini de açıkça ortaya koydu. Davaların pek çoğunda HEPSİ BELGELİ - ŞAHİTLİ “AKePe li Cumhurbaşkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın eski yol arkadaşı” referansları mahkeme dilekçelerine yazıldı; dosyalar “gizlilik” kararıyla saklandı; hakime doğrudan baskı uygulandı; avukatlar tehdit edildi; karşı tarafın avukatları dosyayı göremezken, Dağcı ve ekibinin avukatlarına özel yetkiler tanındı.

Bazıları kabadayılaşıp Ahlaksızlaşan yandaş hakimlere reddi hâkim talepleri dahi sonuçsuz kaldı. Tüm bu süreçte, avukatlar ve bürokratlar da çeşitli tehdit ve baskılara maruz kaldı, bazıları hakkında hala tam olarak neden ? olduğu anlaşılamamış hapis cezaları verildi.

 

Servet Paylaşımında “Kurdun Kanı” ve Sonun Başlangıcı

Yağma düzeninin başına, AKePeli Cumhurbaşkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan döneminin bir diğer kritik ismi, Maksut Serim getirildi. Masada yapılan paylaşımda, Ergün’ün büyük şirketleri, madenleri, değerli gayrimenkulleri Hasan Dağcı ve onun ardındaki ekibe, bir kısmı ise AKePeli Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan’ın başka emanetçilerine devredildi. Ergün’e yalnızca Taksim Acıbadem Hastanesi’nin YARI kira geliri ve küçük bir toplu para bırakıldı. Fakat en küçük gelir kalemi için bile aylık davalar açılarak, her türlü geliri tırtıklanıp yok edildi.

Zamanla, Ergün’ün sahip olduğu hemen her şey elinden alındı; büyük servet, onun siyasi gücü kaybetmesiyle, eski AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın emanetçilerinin ve siyasi müttefiklerinin “yağmasına” uğradı. Hatta Kur’an kurslarına yapılan bağışlar dahi geri istendi, bu bağışlar için de davalar açıldı ve paralar geri alındı.

 

Sonuç: İbretlik Bir Çöküş ve Sistem Eleştirisi

Bugün geldiğimiz noktada; Ahmet Ergün, hayatının son yıllarını felçli, tek bir odada, başında erkek hemşireyle, ailesinden ve servetinden kopuk, dış dünyadan izole şekilde geçirmektedir. Eski eşi, çocukları ve yeni eşi dağılmış, mahkemelerde birbirlerine karşı dava açar hale gelmiş, büyük kızı ceza davalarıyla boğuşmakta, küçük kızı ise hayati tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sibel Ergün cezaevinde, avukatları ise ya hapisle ya da firari olarak hayatta kalmaya çalışmaktadır.

Bu olay, sadece Ahmet Ergün ve ailesinin şahsi bir trajedisi değildir. Aynı zamanda Türkiye’de “AKePe emanetçi sistemi” kamu kaynaklarının TÜRGEV gibi vakıflar üzerinden dağıtılması, kamu ihaleleriyle kurulan milyar dolarlık düzenin, sistemdeki güç dengesi bozulduğunda nasıl korkunç bir “yamyamlığa” dönüştüğünü, yakın arkadaşların nasıl bir anda birbirinin malına, ailesine, hatta hayatına kast ettiğini gösteren çarpıcı bir örnektir.

Bu vakada, sistemin üst katında yıllarca yer alanlar, güçten düşünce “sistemin kurbanı” oldular. Ergün’ün başına gelenler “peynir küçüldükçe farelerin savaşı” metaforuyla anlatılır: Ekonomik kriz ve güç kaybı arttıkça, eski dostlar birbirine düşman oldu, yağma ve ihanet çoğaldı.

Türkiye’de kamu kaynaklarının, siyasetin ve yargının bir avuç insanın şahsi çıkarına nasıl araçsallaştırıldığını, bir sistemin çürüyüşünü ve sonunda “herkesin kaybettiği” bir düzene evrildiğini gösteren bu dosya, sadece bir şahsın hikayesi değil, AKePe li Cumhur başkanı DİPLOMASIZ Tayyib Erdoğan’ın gazabına uğramış eski yol arkadaşlarının maalesef AHLAKEN ÇÖKMÜŞ toplumsal hafızada kalması gereken bir ibret vesikasıdır.

 

Özetin kaynağı:  https://www.youtube.com/watch?v=w_wgefpPyY4

 

 

 

 
 
 
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.