Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Kadir Yamiç
Köşe Yazarı
Kadir Yamiç
 

Tarihimizi inkar eden karacahiller

          Kızılbaş Osmanlı kurucuları Kapılara “defol Alevi” yazan ahmaklar takımı; O Hiçbirinin anası Türk ve Müslüman olmayan osmanlı’ya sahip çıkıp Kutsal Cumhuriyete ve varlığımız sebebi aziz Atatürk'e kin kusan ümmetçiler; imparatorluğun kurucusunun adı Osman değil, Oddman - Ataman bilemezler.  Osmanlı hakiki-orijinal bir Kızılbaştır. Çünkü: Oddman’ın kayın pederi Ede Balı, Hace Bektaş Dergahından el alan bir Horasan Ereni ve Odman’ın eşiti (eşi) olan Malhun hatunun babasıdır. Beyliğin gülbangını vermiş, Oddman’a beylik kuşağı kuşatmış olduğunu bilemeyecek kadar Cahil AHMAK takımı başkalarına “Alevi” diyerek kin kusar. Alevi dedesi Şeyh Ede Balı, Oddman’a “Ey Oğul! Ne zaman ki bu Ahi kuşağını belinden çözdün, gazi kılıcını elinden düşürdün, o zaman ilin, tören elinden gider, zevalin yakın olur’ İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün eğilirken ölür. Güçlüsün kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin, öfken ve nefesin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın, dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır. Bu dünyada inancını kaybedersen yeşilken çorak olur, çöllere dönersin… Ey Oğul !  Keklik öten, keklik biten yerde oturma, ördek öten, çayır biten yerde otur. Açık sözlü ol. Her sözün üstüne atılma. Gördün söyleme, bildin, bilme… Üç kişiye acı; cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene, hatırlıyken itibarını kaybedene.  Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma. Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler…” diye nasihatlar ederdi. Araplar dahil – tüm Dünya milletleri imparatorluğa “Ottoman” derken, her haliyle zavallı, inancı Kuranı dinler ama manasını bilmez badem bıyık zırcahillerin “Osmanlı” diye tutturmalarının tek sebebi, gerçeği örtmek, Alevi-Kızılbaş Oddoman – Ottoman ismini sansürlemek, Türk hak ve hukukunu gasp etmek, yabancı yerine koymak, 2 ton kömür – 4 koli makarna için -  Arap’ın dini ve kültür dairesine çekmek ve mülkü sahiplenmektir. Tarihe bakarsak “Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar, Ertuğrul, Gündüzalp, Savcı... isimleri öz be öz Türk’tür.  Peki, onca Türk ismi arasında birdenbire çocuklarına Orhan, sonra onun oğluna Murat gibi Türk adları koyan birinin ‘Osman’ diye bir Arap adının olması garip değil mi? Fransa - Paris'teki Bizans Araştırmaları Enstitüsü 1897'den beri yayınlanan Dergisi'nin yöneticisi Albert Failler “14'üncü yüzyılın başında Anadolu'yu fetheden Türk beyleri" adlı geniş bir incelemesi, 1994 tarihli 52'nci sayısında yer alan çalışmasını 1242-1310 yılları arasında yaşamış Bizanslı tarihçi Georgios Pachymere'in yapıtına dayandırdı. Günümüze kadar gelen 13 ciltlik Bizans tarihinin yazarı Pachymere Bizans’ı fetheden Türk beylerini sayarken, sıra Osmanlı'ya geldiğinde "Bu beyliği kuran Ataman - Hattaman, gözü pek bir savaşçıdır" diye izahlar. Evet, Osman'ın adı aslında Ataman idi ve Babasının, amcalarının, kardeşleri gibi” ismi öz be öz Türk idi. İlk Osmanlı – Ottoman Ataman isimleri arasında neden hiç Ömer, Osman, Bekir, Hasan, Hüseyin, Muhammed, Tayip, Recep adları yoktu ?. Erdoğan Aydın eserinde “Osmanlılara değin bilgilerin, gerçekte nasıl İslamlık süzgecinden geçtiği göstermek açısından, Osman Bey’in adı üzerindeki değişmeler çarpıcıdır’’ der. Keza Moravscık, Deguignes, Gibbons, Giese ve Babinger … benzeri ünlü tarihciler Osman Bey’in asıl adının Attaman ve/ya Taman olabileceğini kanıtlara dayanarak öne sürmüşlerdir” derken hep aynı gerçeği desteklemektedir. Hiçbir ülkenin orijinal belleğinde: kitap, harita … belgelerinde Osmanlı ! ismine asla rastlanmaz. İtalyan (Venedik-Ceneviz) kaynaklarında  “Kızılbörk Othman - yani Kızılbaş Ottoman’’ diye bahsedilir. Birçok yazar, aynı kaynaklardan yararlandıkları halde, Ottoman - Attaman Bey’in başlığından söz ederken hep “beyaz sarıklı” diyerek, kızıl veya kırmızı kısmından dolayı “Kızılbaşlığı” çağrıştırdığı kayıtlıdır. Selçuklu devleti çökerken babalar, şeyh ve dervişler: uç bölgelerde toplanarak, bağımsız Türkmen beyliklerini kurdular. Hace Bektaş Veli’nin ölümü sonrası, vasiyetine uyarak beyliklerin toparlanmasında büyük emek verdiler ve başardılar. Ottomanlının kurulmasında önemli görevler alan; Ede Balı, Abdal Musa, Kumral Abdal, Geyikli Baba, Abdal Murad gibi birçok Horasan Ereni, ülkeden bozulan düzeni yeniden tesis etmek amacıyla, himayesiz ve boş topraklara tekke ve zaviyeler kurarak, güçsüz kalan halkın canını malını korumayı düstur edinmiştir. Osmanlı’nın ilk iktidar dönemlerinde de, alabildiğine gevşek ve günümüz katı kurallarından uzak bir dinsel anlayış vardı. Örneğin “Orhan Gazi’ye ait Vakfiyyede, Bursa’nın zaptında büyük himmeti ve askeri coşturarak zaferde katkısı olan Heteredoks derviş Geyikli Baba’ya bir kısım arazi ile iki deve yükü şarap ve iki eşek yükü rakı verilmesi’’ kaydı son derece dikkati çekicidir. Geyikli Baba, kendisini; “Baba İlyas müridiyim, Seyyid Ebu'l Vefa tarikatindenim” diye tanımlar. Yine yazar Mustafa Akdağ ise bugün içinde olduğumuz dini-sosyal gerçekliğe denk düşen bir analizle “Babaların Kuzey Anadolu, Çorum-Ankara-Bursa etrafında yuvalandıkları veAlevi  tekkelerini kolayca kurdukları yerler olmasına karşılık, Konya’nın başşehir olduğu Kayseri-Konya-Kütahya-Aydın hattı ve etrafı da Mevlevilerin nüfuzundaydı.  Bu iki siyasi-idari bölgenin birinde Mevleviler, diğerinde Bektaşiler hâkim tarikat oldular. Osmanlıların kuruluşunda, kendilerini destekleyenler hep alevi babalar dedeler olup, Mevlevilerden pek bahsolunmaz.  Ertuğrul Bey’in Vefai/Babai alevi inancına bağlı iken, Oğul Hattman Ottoman - Osman, bey olur olmaz Ede Balı gibi bir Vefai halifesinin duasını alması, hemen sonra onun kızıyla evlenmesi, en güzel örnektir.   Özetle Osmanlı “resmi tarih maalesef - ezberinden farklı bir dinsel ortamda şekillenmiştir. Örneğin bu bölgede onca hareketliliğe rağmen Müslüman ve Hristiyan unsurlar arasında dini sebeplerden çıkmış herhangi bir mücadeleye tesadüf edilmez. Çünkü Hristiyanlığı dinsel nedenle düşmanlaştıran bir anlayış Türkmenler arasında “hiçbir zaman kuvvetli bir tesir icra edememiştir. Öyle ki, Müslüman olmakla beraber, her türlü taassuptan arınmış, kabul ettikleri yeni dinin kendileri için çok muğlâk – esnek ve eski kavmi ananeler sanki Müslümanlık cilasına boyanmış basit şekline, eski Türk Şamanlarının haricen İslamlaşmış devamından başka bir şey olmayan Türkmen alevi babalarının manevi nüfuzu altında idiler” Yunus Emre, Taptuk Emre, Hacı Bektaş Veli, (...) Baba İshak gibi büyük Türkmen erenlerinin anladığı ve telkin ettiği İslamiyet, Türk Şamanizminden gelen inanışların, halka kadar inmiş, geniş tasavvufi fikirlerle, medrese mensuplarının dar katı Şeriat kaidelerine karşı çok rahat bir mahiyette idi.  Bu sebeple Türkler kendilerine mensup olan cemaatlerin, inanış ve yaşayışları İslamiyete aykırı olsa dahi pek ehemmiyet vermezlerdi. Anadolu gibi birçok kültürlerin kaynaştığı bölgede yaşayan bu Alevi Türkmen şeyhlerinin bir kısmı, yalnız doğrudan doğruya kendilerine mensup Şii-Şamanî hayat ve kurallarına bağlı Türkmenlerin değil, keza Sünni Türklerin ve hatta Hristiyanların bile, bilhassa ölümlerinden sonra, velileri haline geleceklerine olan inanç yüksekti. Birçok belgede de görüldüğü gibi devletin temelini atan Süleyman, Ertuğrul ve Ottoman beyleri, dini tutuculuk içinde cihad peşinde koşan İslam gazileri olarak göstermek, asla objektif tarihi gerçeklerle bağdaşmaz.  Emelleri Bir yer bulmak ve orada kalıcı olmak şartıyla, kendine yurt arayan Türkler, Anadolu’yu bir baştan bir başa geçmiş, onlarca ırk ve inançla tanışmış, kişisel olarak İslam anlayışının devamında karar kılmışlardı. Bu inancın günümüzdeki izdüşümü ise, kuşkuya yer vermeyecek kadar açıktır ve halen Alevi /Bektaşilik olarak yaşamaktadır. Nitekim bu ‘satıhsal’ İslam inancının bir sonucu olarak, Ottoman – Attaman Osmanlı kurucuları, Selçuklu Devleti’nden daha çok, özellikle ve bilinçli bir biçimde Bizans İmparatorluğu ve İslam dışı çevrelerle ilişki kuruyor, gerektiğinde ittifak yaparak Bizans’a yapılan saldırıları bertaraf ederken, Anadolu Selçuklu Devletinin tepkisini almamaya da özen göstererel Türk hakanı Sultan II. Alâeddin Keyhüsrev yönetimine saygıda da asla kusur etmiyorlardı. Bâtıni inancının doğal hoşgörü ve toleransı, Otman’ın insan ilişkilerine zenginlik, çeşitlilik katıyor, farklı kesim ve mensubiyetlerle kolaylıkla dostluk kurmasına ve başarısına büyük katkılar sağlıyordu.  Harmankaya Tekfuru Bizanslı Köse Mihal, Otman’ın yoldaşı ve müttefiki idi. Köse Mihal ve Otman Gazi’nin yakın adamları ve hizmetçilerinin bir kısmı Harmankaya’nın Bizanslı yerli halkı arasından seçilen güvenilir adamlardı. Derleme kaynağı: Ali Taş - Facebook  

Tarihimizi inkar eden karacahiller

 

 

 

 

 

Kızılbaş Osmanlı kurucuları

Kapılara “defol Alevi” yazan ahmaklar takımı; O Hiçbirinin anası Türk ve Müslüman olmayan osmanlı’ya sahip çıkıp Kutsal Cumhuriyete ve varlığımız sebebi aziz Atatürk'e kin kusan ümmetçiler; imparatorluğun kurucusunun adı Osman değil, Oddman - Ataman bilemezler. 

Osmanlı hakiki-orijinal bir Kızılbaştır. Çünkü: Oddman’ın kayın pederi Ede Balı, Hace Bektaş Dergahından el alan bir Horasan Ereni ve Odman’ın eşiti (eşi) olan Malhun hatunun babasıdır. Beyliğin gülbangını vermiş, Oddman’a beylik kuşağı kuşatmış olduğunu bilemeyecek kadar Cahil AHMAK takımı başkalarına “Alevi” diyerek kin kusar.

Alevi dedesi Şeyh Ede Balı, Oddman’a “Ey Oğul! Ne zaman ki bu Ahi kuşağını belinden çözdün, gazi kılıcını elinden düşürdün, o zaman ilin, tören elinden gider, zevalin yakın olur’ İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün eğilirken ölür. Güçlüsün kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin, öfken ve nefesin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın, dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır. Bu dünyada inancını kaybedersen yeşilken çorak olur, çöllere dönersin…

Ey Oğul !  Keklik öten, keklik biten yerde oturma, ördek öten, çayır biten yerde otur. Açık sözlü ol. Her sözün üstüne atılma. Gördün söyleme, bildin, bilme… Üç kişiye acı; cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene, hatırlıyken itibarını kaybedene.  Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma. Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler…” diye nasihatlar ederdi.

Araplar dahil – tüm Dünya milletleri imparatorluğa “Ottoman” derken, her haliyle zavallı, inancı Kuranı dinler ama manasını bilmez badem bıyık zırcahillerin “Osmanlı” diye tutturmalarının tek sebebi, gerçeği örtmek, Alevi-Kızılbaş Oddoman – Ottoman ismini sansürlemek, Türk hak ve hukukunu gasp etmek, yabancı yerine koymak, 2 ton kömür – 4 koli makarna için -  Arap’ın dini ve kültür dairesine çekmek ve mülkü sahiplenmektir.

Tarihe bakarsak “Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar, Ertuğrul, Gündüzalp, Savcı... isimleri öz be öz Türk’tür.  Peki, onca Türk ismi arasında birdenbire çocuklarına Orhan, sonra onun oğluna Murat gibi Türk adları koyan birinin ‘Osman’ diye bir Arap adının olması garip değil mi?

Fransa - Paris'teki Bizans Araştırmaları Enstitüsü 1897'den beri yayınlanan Dergisi'nin yöneticisi Albert Failler “14'üncü yüzyılın başında Anadolu'yu fetheden Türk beyleri" adlı geniş bir incelemesi, 1994 tarihli 52'nci sayısında yer alan çalışmasını 1242-1310 yılları arasında yaşamış Bizanslı tarihçi Georgios Pachymere'in yapıtına dayandırdı. Günümüze kadar gelen 13 ciltlik Bizans tarihinin yazarı Pachymere Bizans’ı fetheden Türk beylerini sayarken, sıra Osmanlı'ya geldiğinde "Bu beyliği kuran Ataman - Hattaman, gözü pek bir savaşçıdır" diye izahlar. Evet, Osman'ın adı aslında Ataman idi ve Babasının, amcalarının, kardeşleri gibi” ismi öz be öz Türk idi.

İlk Osmanlı – Ottoman Ataman isimleri arasında neden hiç Ömer, Osman, Bekir, Hasan, Hüseyin, Muhammed, Tayip, Recep adları yoktu ?. Erdoğan Aydın eserinde “Osmanlılara değin bilgilerin, gerçekte nasıl İslamlık süzgecinden geçtiği göstermek açısından, Osman Bey’in adı üzerindeki değişmeler çarpıcıdır’’ der. Keza Moravscık, Deguignes, Gibbons, Giese ve Babinger … benzeri ünlü tarihciler Osman Bey’in asıl adının Attaman ve/ya Taman olabileceğini kanıtlara dayanarak öne sürmüşlerdir” derken hep aynı gerçeği desteklemektedir.

Hiçbir ülkenin orijinal belleğinde: kitap, harita … belgelerinde Osmanlı ! ismine asla rastlanmaz. İtalyan (Venedik-Ceneviz) kaynaklarında  “Kızılbörk Othman - yani Kızılbaş Ottoman’’ diye bahsedilir. Birçok yazar, aynı kaynaklardan yararlandıkları halde, Ottoman - Attaman Bey’in başlığından söz ederken hep “beyaz sarıklı” diyerek, kızıl veya kırmızı kısmından dolayı “Kızılbaşlığı” çağrıştırdığı kayıtlıdır.

Selçuklu devleti çökerken babalar, şeyh ve dervişler: uç bölgelerde toplanarak, bağımsız Türkmen beyliklerini kurdular. Hace Bektaş Veli’nin ölümü sonrası, vasiyetine uyarak beyliklerin toparlanmasında büyük emek verdiler ve başardılar. Ottomanlının kurulmasında önemli görevler alan; Ede Balı, Abdal Musa, Kumral Abdal, Geyikli Baba, Abdal Murad gibi birçok Horasan Ereni, ülkeden bozulan düzeni yeniden tesis etmek amacıyla, himayesiz ve boş topraklara tekke ve zaviyeler kurarak, güçsüz kalan halkın canını malını korumayı düstur edinmiştir.

Osmanlı’nın ilk iktidar dönemlerinde de, alabildiğine gevşek ve günümüz katı kurallarından uzak bir dinsel anlayış vardı. Örneğin “Orhan Gazi’ye ait Vakfiyyede, Bursa’nın zaptında büyük himmeti ve askeri coşturarak zaferde katkısı olan Heteredoks derviş Geyikli Baba’ya bir kısım arazi ile iki deve yükü şarap ve iki eşek yükü rakı verilmesi’’ kaydı son derece dikkati çekicidir. Geyikli Baba, kendisini; “Baba İlyas müridiyim, Seyyid Ebu'l Vefa tarikatindenim” diye tanımlar.

Yine yazar Mustafa Akdağ ise bugün içinde olduğumuz dini-sosyal gerçekliğe denk düşen bir analizle “Babaların Kuzey Anadolu, Çorum-Ankara-Bursa etrafında yuvalandıkları veAlevi  tekkelerini kolayca kurdukları yerler olmasına karşılık, Konya’nın başşehir olduğu Kayseri-Konya-Kütahya-Aydın hattı ve etrafı da Mevlevilerin nüfuzundaydı.  Bu iki siyasi-idari bölgenin birinde Mevleviler, diğerinde Bektaşiler hâkim tarikat oldular.

Osmanlıların kuruluşunda, kendilerini destekleyenler hep alevi babalar dedeler olup, Mevlevilerden pek bahsolunmaz.  Ertuğrul Bey’in Vefai/Babai alevi inancına bağlı iken, Oğul Hattman Ottoman - Osman, bey olur olmaz Ede Balı gibi bir Vefai halifesinin duasını alması, hemen sonra onun kızıyla evlenmesi, en güzel örnektir.  

Özetle Osmanlı “resmi tarih maalesef - ezberinden farklı bir dinsel ortamda şekillenmiştir. Örneğin bu bölgede onca hareketliliğe rağmen Müslüman ve Hristiyan unsurlar arasında dini sebeplerden çıkmış herhangi bir mücadeleye tesadüf edilmez. Çünkü Hristiyanlığı dinsel nedenle düşmanlaştıran bir anlayış Türkmenler arasında “hiçbir zaman kuvvetli bir tesir icra edememiştir. Öyle ki, Müslüman olmakla beraber, her türlü taassuptan arınmış, kabul ettikleri yeni dinin kendileri için çok muğlâk – esnek ve eski kavmi ananeler sanki Müslümanlık cilasına boyanmış basit şekline, eski Türk Şamanlarının haricen İslamlaşmış devamından başka bir şey olmayan Türkmen alevi babalarının manevi nüfuzu altında idiler”

Yunus Emre, Taptuk Emre, Hacı Bektaş Veli, (...) Baba İshak gibi büyük Türkmen erenlerinin anladığı ve telkin ettiği İslamiyet, Türk Şamanizminden gelen inanışların, halka kadar inmiş, geniş tasavvufi fikirlerle, medrese mensuplarının dar katı Şeriat kaidelerine karşı çok rahat bir mahiyette idi.  Bu sebeple Türkler kendilerine mensup olan cemaatlerin, inanış ve yaşayışları İslamiyete aykırı olsa dahi pek ehemmiyet vermezlerdi.

Anadolu gibi birçok kültürlerin kaynaştığı bölgede yaşayan bu Alevi Türkmen şeyhlerinin bir kısmı, yalnız doğrudan doğruya kendilerine mensup Şii-Şamanî hayat ve kurallarına bağlı Türkmenlerin değil, keza Sünni Türklerin ve hatta Hristiyanların bile, bilhassa ölümlerinden sonra, velileri haline geleceklerine olan inanç yüksekti.

Birçok belgede de görüldüğü gibi devletin temelini atan Süleyman, Ertuğrul ve Ottoman beyleri, dini tutuculuk içinde cihad peşinde koşan İslam gazileri olarak göstermek, asla objektif tarihi gerçeklerle bağdaşmaz.  Emelleri Bir yer bulmak ve orada kalıcı olmak şartıyla, kendine yurt arayan Türkler, Anadolu’yu bir baştan bir başa geçmiş, onlarca ırk ve inançla tanışmış, kişisel olarak İslam anlayışının devamında karar kılmışlardı.

Bu inancın günümüzdeki izdüşümü ise, kuşkuya yer vermeyecek kadar açıktır ve halen Alevi /Bektaşilik olarak yaşamaktadır. Nitekim bu ‘satıhsal’ İslam inancının bir sonucu olarak, Ottoman – Attaman Osmanlı kurucuları, Selçuklu Devleti’nden daha çok, özellikle ve bilinçli bir biçimde Bizans İmparatorluğu ve İslam dışı çevrelerle ilişki kuruyor, gerektiğinde ittifak yaparak Bizans’a yapılan saldırıları bertaraf ederken, Anadolu Selçuklu Devletinin tepkisini almamaya da özen göstererel Türk hakanı Sultan II. Alâeddin Keyhüsrev yönetimine saygıda da asla kusur etmiyorlardı.

Bâtıni inancının doğal hoşgörü ve toleransı, Otman’ın insan ilişkilerine zenginlik, çeşitlilik katıyor, farklı kesim ve mensubiyetlerle kolaylıkla dostluk kurmasına ve başarısına büyük katkılar sağlıyordu.  Harmankaya Tekfuru Bizanslı Köse Mihal, Otman’ın yoldaşı ve müttefiki idi. Köse Mihal ve Otman Gazi’nin yakın adamları ve hizmetçilerinin bir kısmı Harmankaya’nın Bizanslı yerli halkı arasından seçilen güvenilir adamlardı.

Derleme kaynağı: Ali Taş - Facebook

 
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.