Sadece bir kuşağı değil yüzyılı kaybediyoruz!
SELÇUK ŞİRİN
Gazete Oksijen - 23.05.2025
Türkiye’de gençler artık daha eğitimli ama daha yalnız; daha dijital ama daha izole; daha hoşgörülü ama daha mutsuz… Kültürel katılımları azalmış, gelecek umutları daralmış bir gençlikten söz ediyoruz. Bu kuşağın yaşadığı hayal kırıklığı yalnızca bireysel değil, yapısal bir çöküşün işareti.
Senede bir 19 Mayıs vesilesiyle de olsa gençleri konuşuyor, onlar üzerine raporlar yayınlıyoruz. Geçen hafta açıklanan o raporlardan ikisi bana bir kere daha gençlerimizin içinde bulunduğu kritik durumu görme fırsatı verdi. Bir kuşağı değil, bir yüzyılı kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.
Dünyada değişen teknolojik ve ekonomik paradigma insan hayatının gelişim evrelerine yeni bir halka ekledi. Eskiden çocuk doğar, ergen olur sonra da üniversiteyi bitirdiğinde yetişkin olarak bağımsız bir şekilde hayatına devam ederdi. Artık üniversite diploması gençlere bu olanağı vermiyor. Değişen istihdam politikaları nedeniyle tüm dünyada gençlerin bağımsız bir şekilde hayatlarını devam etme yaşı giderek 30’a yaklaşıyor. Bu durumu açıklamak için ergenlik ile yetişkinlik arasında, yani 18-30 yaş aralığını kapsayan yeni bir gelişim evresi icat etti psikologlar. Literatürde adına ‘beliren yetişkinlik - emerging adulthood’ dediğimiz bu yeni döneme Türkiye’de ‘ev genci’ deniyor. Elimizdeki verilere göre Türkiye’de yaklaşık 5 milyon “ev genci” olarak tanımlanan, ne eğitimde ne istihdamda yer alan genç var.
Avrupa’da en çok genç nüfusa sahip ülkeyiz!
Türkiye nüfus artış hızının düşüşünde bir rekor yaşıyor. Çin ya da Güney Kore gibi vakti zamanında devlet eliyle zorla nüfusunu azaltmaya çalışan ülkelerde bile bizdeki son 5 yılda görülen düşüş yaşanmadı. Bu durum yıllardır sahip olduğumuz demografik avantajı ortadan kaldırıyor. Türkiye yakın bir gelecekte Japonya ve İtalya gibi ülkelerle özdeşleştirdiğimiz başka bir paradigmaya geçecek. Tam da bu nedenle şu an genç yaşta olan nüfusa eskiden olduğundan çok daha farklı bir gözle bakmamız gerekiyor. Tıpkı Handmaid’s Tale dizisinde bebeklerin en kıymetli varlık olması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Ekonomistlerin gayri insani diliyle söyleyeyim, belki ne demek istediğim daha iyi anlaşılır: Rezervlerimiz tükeniyorken elimizdekilerin kıymetini bilelim!
Verileri hatırlayalım. TÜİK’in geçen hafta yayınladığı “İstatistiklerle Gençlik 2024” raporuna göre 15-24 yaş arasında 12.9 milyon gencimiz var. Bu gençler, toplam nüfusun yaklaşık %15’ini oluşturuyor. Yani her yedi kişiden biri genç. Nüfus oranındaki değişimi anlatmak için söylüyorum, bu sayı 10 yıl önce de 12.2 milyon idi. Yani 10 yılda nüfus kabaca yerinde saymış diyebiliriz. TÜİK’in projeksiyonlarına bakarsak genç nüfusumuzun genel nüfus içindeki oranı bundan sonra düşmeye başlayacak. 2030’da %14.8, 2040’ta %12.2 ve 2100’de %9.6 olacak. Şu anda Avrupa’da en az genç nüfus oranına sahip ülke olan Bulgaristan’da bu oranın daha yüksek olduğunu düşünürsek genç nüfus avantajımızı bu yüzyılda yitireceğimiz bir kesinlik artık.
Ancak dediğim gibi bugüne dönersek durum hâlâ lehimize. Türkiye şu anda Avrupa’da hâlâ açık ara en genç demografik yapıya sahip ülke konumunda. Yani avantaj şu anda bizde. Şimdi gelin, bu avantajı nasıl kullandığımıza bakalım.
Kayıp kuşak?
Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) için KONDA tarafından hazırlanan “Türkiye’de 100 Genç Olsaydı” raporu gençlerin son 10 yılda yaşadığı büyük değişimi anlamak için bize müthiş bir fotoğraf sunuyor. Eğer meraklıysanız lütfen TOG’un hazırladığı interaktif sayfayı ziyaret edin. Gençliğin son on yılda nasıl değiştiğini kendi merak ettiğiniz göstergelerle görün. Ben burada önemli bazı verileri dikkatinize sunuyorum.
İyi gelişmelerden başlayalım. 10 yıl önce 17-25 yaş arası gençlerin yüzde 67’si lise üzeri düzeyde eğitimliyken bu oran yüzde 84’e yükselmiş durumda. Bu değişimin etkilerini en çok gördüğümüz alanlardan biri, gençlerde artan hoşgörü. Örneğin, “Damadım/gelinim farklı dinden olabilir” diyenlerin oranı %31’den % 58’e çıkmış. Benzer şekilde, “Damadım/gelinim farklı etnik kökenden olabilir” diyenlerin oranı yüzde 50’den yüzde 70’e yükselmiş. Ancak en büyük değişim kadına yönelik tutumda olmuş. “Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır” diyenlerin oranı 10 yılda % 57’den yüzde 22’ye gerilemiş.
Dindar gençlik oranı yarı yarıya düşmüş!
Son 10 yıldaki en önemli değişimlerden biri hayat tarzında olmuş. Gençler arasında kendine dindar-muhafazakâr diyenlerin oranı yarı yarıya düşerek %10’a inmiş, buna paralel olarak kendisine modern diyenlerin oranı %42’den %59’a çıkmış! Geleneksel muhafazakâr gençlerin oranı da 6 puan gerileyerek %37’ye inmiş. Son dönemde gençlerin göstermiş olduğu toplumsal tepkilerde bu verilerin izlerini görmek mümkün ama sokaktaki hareketlilik sizi yanıltmasın. Türkiye’de hala 100 gençten 90’ı hiç bir STK ya da politik partiye ne üye ne gönüllü ne de bağışçı.
Gençler artık online!
Tahmin edeceğiniz gibi son 10 yılda gençlerin hayatındaki asıl değişim dijital dünyada yaşandı. Sosyal medya kullanımı yüzde 83’ten yüzde 98’e çıkmış. Mesela Whatsapp kullanımı % 56’dan % 94’e, Instagram kullanımı % 39’dan % 92’ye yükselmiş. Facebook % 22’lere düşmüş ama onun dışında tüm platformlarda kullanım oranı ciddi oranda artmış. TikTok ve Twitch hâlâ % 50 barajının altında kalmış.
Gençler mutsuz ve umutsuz!
Raporda beni en çok tedirgin eden ama maalesef şaşırtmayan verilere gelince. On yıl önce gençlerin yalnızca %9’u kendisini “mutsuz” ya da “çok mutsuz” olarak tanımlıyorken bu oran bugün % 22’ye yükselmiş durumda. Bunda en önemli nedenlerden biri gençlerin endişelerinin artması ve özgürlüklerinin azalması olsa gerek. Eskiden gençlerin yarısından azı eğitime erişim konusunda kaygı duyarken bu oran bugün % 70’e çıkmış durumda. Gençlerin mutsuzluğunun bir diğer kaynağı da özgürlüklerinin elinden alınması. Bugün her 10 gençten 8’i özgürlükleri konusunda endişeli. Bu oran 10 yıl önce % 60 imiş. Hatırlayın 10 yıl önce de Türkiye’de durum pek parlak değildi. Hatta anımsayın, 2015’te Türkiye, ciddi bir terör sarmalının içinden geçerek çok tartışmalı iki seçimi yaşadı. Ama görünen o ki bugünkü gençler o günkü gençlerden bile daha çok baskı altında hissediyor kendilerini.
Daha fazla detaya girerek sizi yormayayım. Manzara ortada. Elde ettiğimiz tüm veriler açıkça gösteriyor ki Türkiye’de gençler daha eğitimli ama daha yalnız; daha dijital ama daha izole; daha hoşgörülü ama daha mutsuz. Kültürel katılımları azalmış, gelecek umutları daralmış bir gençlikten söz ediyoruz. Bu kuşağın yaşadığı hayal kırıklığı yalnızca bireysel değil, yapısal bir çöküşün işareti. Gençlere sadece bir gün, bir tören ya da bir hashtag armağan etmek yetmez. Onlara iyi bir eğitim, adil bir rekabet, özgür bir düşünce ortamı ve yaşanabilir bir gelecek sunmalıyız. Bunu da açıkcası kendimiz için hadi o beylik sözle ülkenin bekası için yapmalıyız. Ülkede bugün için 5 milyon “ev genci” var. Onları sadece istatistiklerde görmekle kalırsak, sadece bugünü değil, geleceği de kaybederiz.
Çünkü bu kuşağı kaybedersek bu yüzyılı kaybedeceğiz.