Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
haftada bir
Köşe Yazarı
haftada bir
 

Ancak mevcut düzeltilebilir

          İmamoğlu’yla cezaevinde görüşen yabancıların, kendisine ne söyledikleri, neler konuştukları konusu oldukça ilginç. Her Kurban Bayramı’nda olduğu gibi dün de kurban kesimi ve o görüntüler her yerdeydi, maalesef. Bunun ötesinde en çok tartışılan konulardan biri, 23.000 aracın yeni sistemle radara yakalanmış olmasıydı. Şöyle bir durum var: Devletin ve polisin görevi, trafik güvenliğini sağlamak, trafiği akıtmak, yolu açmak ve trafiğin sağlıklı işlemesini temin etmektir. Ancak, köşe bucak radar yerleştirip, duvar köşesinde ya da ağacın arkasına gizlenerek vatandaşı tuzağa düşürmek değildir. Bu tür uygulamalara bizzat şahit olduğumuz için söylüyoruz; çünkü bizim de başımıza geldi. Bu, polislik değildir. Emekli bir emniyet müdürü dostumuz yıllar önce söylemişti: Bugün de hala geçerli olduğunu düşünüyorum. Hatta şimdi, polislerin günlük ceza kesme kotası daha da artırılmış. Trafik polislerinden her gün en az 100 ceza kesmeleri bekleniyor. Eğer bu kotanın altında kalırlarsa, raporları kabul edilmiyor. Ne yapacak polis? Sabah akşam ceza mı kesecek? İstanbul’da bazı sokaklar, bazı caddeler var. Polis buralarda hiç durmadan plakaları yazıyor, tek karede fotoğraf çekip ekliyor, ardından ceza makbuzunu gönderiyor. Bunlar birikiyor, sonra da bir anda ceza makbuzları vatandaşın eline ulaşmaya başlıyor. Bir devletin bütçesinde trafik cezası “gelir kalemi” olarak yer almalı mı? Maalesef Türkiye’de bu da oluyor. Zenginlerden, şirket sahiplerinden vergi toplanamayınca yük, vatandaşın sırtına biniyor. Emekliye ya da asgari ücretliye %15-16 zam yapılırken, devletin alacağına %44 oranında zam yapılıyor. Pasaport ücretine %44 zam yapıldı mesela. Bunun maliyeti neydi ki bu kadar artırıldı? “Güncelledik” diyorlar. Neyin güncellemesi? “Enflasyona göre” diyorlar. E peki, neden memur maaşını, emekli maaşını enflasyona göre artırmıyorsunuz? Böyle bir çifte standart var. Türkiye’de işler sıkışınca ilk yapılan şey, vatandaşın cebine el atmaktır: Benzine zam, trafik cezasına zam, motorlu taşıt vergisine zam, muayene ücretlerine zam, ehliyete zam, pasaporta zam, sigaraya zam, içkiye zam, tren biletine zam, uçak biletine zam, yurt dışına çıkış harcına zam… Varlık Fonu, internet ve telefon dahil pek çok hizmetin sahibi. Telekom onların elinde, Turkcell onların elinde ama dünyanın en yavaş internetine dünyanın en yüksek ücretini ödüyoruz. Elektriğe zam, doğalgaza zam, kira gelirine zam, ücretlere zam… Her şey vatandaşın sırtında. Devletin eli vatandaşın cebinden çıkmıyor. Böyle bir düzen olabilir mi? Bir de muafiyet ve teşvik alan şirketler var. Bu şirketlere baktığımızda teşvik süresi dolmadan “yeni yatırım” bahanesiyle tekrar teşvik alıyorlar. Kurumlar vergisinden muaf oluyorlar. Sadece kurumlar vergisi değil, SGK priminin işveren payından da muaflar. Yani işçi primini ödüyor ama işveren kendi payını ödemiyor çünkü “teşvik” var. Bu teşvik üretim için mi? Ürettiğini bedava mı veriyor? Hayır! Ama sorgulanmıyor. KDV’de de muafiyet söz konusu. Ürün neredeyse bedavaya veriliyor. Kullandıkları kredilerin 250 milyon TL’ye kadar olan faizine bile teşvik var. Vatandaşa da “teşvik” var ama çok ilginç: Elektrik faturalarında. 900 TL’lik faturada 500 TL’sini devlet ödüyor gibi gösteriyorlar. Geri kalan 400 TL’yi vatandaş ödüyor. Yani sanki ucuz elektrik veriliyormuş gibi bir algı yaratılarak aslında elektrik dağıtım şirketlerine kamu kaynağı aktarılıyor. Resmen servet transferi yapılıyor. Sonra “Allah devletimize zeval vermesin, bakın fatura yardımında bulunuyor” diyorlar. Şaka gibi değil mi? Gerçekten şaka gibi.   Örneğin: Bir muhbir “Belediyeden 500 milyon TL alacağım vardı, bu alacağım için 1,5 milyar TL’lik villa verdim !” diyor.  AKePe yargısı bu halkı gerçekten salak yerine koyuyor. İnanılır gibi değil. 23.000 araç bayram tatiline giderken radara yakalanmış. Maliye sıkışınca ilk başvurduğu şey trafik cezaları oluyor. Elzem olan her şeye zam geliyor. Ceza yazarak bütçeyi düzeltmek, doğru düzgün vergi toplayamayan hükümetlerin yöntemidir. Devlet, vatandaştan alacağı trafik cezasına kaldıysa, orada mali yapı çökmüş demektir.  Onun için Soru şu: Kuyruğu kim çekecek? Devletin mi, hükümetin mi, vatandaşın mı? Devlet kamyon gibi bir şeyse, onun bir şoförü var. Şoför yanlışsa, sistem de yanlış olur. Devletin bu şekilde dolambaçlı, gayriresmî yöntemlerle para toplaması, vatandaş tarafından yutulmamalı ve itiraz edilmeli. Yasalar ve talimatlar kısa, net, anlaşılır olmalı. Bayram başladı, fakat Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Çiğdem Mater, Ümit Özdağ, Ekrem İmamoğlu… Kaç bayramdır içerideler. Üstelik çoğu hakkında somut bir suçlama bile yok. Onun için Terörün tanımını yaparken: Silahlı terör vardır ama her terör silahlı değildir. Silahsız terör de vardır. Korkutma, sindirme, vazgeçirme gibi yöntemlerle uygulanan baskılar da terördür. Mevcut hükümetin vatandaşlara karşı kullandığı yöntemler, tam da bu silahsız terör tanımına giriyor. Yargı kararı olmadan yapılan gözaltılar, tutuklamaya çevrilen işlemler bu tanıma girer. Diyelim ki Ekrem İmamoğlu beraat etti. O zaman cezaevinde geçirdiği günlerin hesabını kim verecek?   Şayet Tutukla korkut diye Gözaltı süreci "nasıl olsa ceza alır" mantığıyla cezaya çevriliyor. Böylece "cezasını önceden çektirdik" gibi bir anlayış ortaya çıkıyor. Oysa bu açıkça kötü niyetin göstergesidir. Gözaltına almak şart değil. Pasaport iptali gibi daha hafif tedbirler alınabilir. Türkiye’de o kadar çok polis var ki belediye çalışanlarını almaya 30-40 polis gidiyor. Her bir çalışanın kolunda bir polis. Bu görüntüler, Sadece bilerek yapanlar değil, tüm Türkiye için utanç. Tıpkı Hitler dönemindeki SS subaylarının Yahudileri fırına götürdüğü anlar geliyor. Bu bir kültür meselesidir,. İddianamelere baktığınızda ortada doğru dürüst bir isnat bile yok. Eskiden belge olurdu, şimdi pehlivan tefrikası gibi iddialar. AKePe Hükümetinin vatandaşa karşı tutumu açık: Saygısızlık, sindirme, direnci kırma.  Bu, zorbalıktır. Faşizm denmese bile açık bir zorbalıktır.  Bu arada Terör konusunda Tayyib Erdoğan için namussuz – alçak diyen şimdi canciğer halli Devlet Bahçeli'nin “Yeni kuruluş anayasası yapalım” sözü tehlikelidir. Yeni anayasa ancak bir devlet çökerse yapılır. Onun için yeni anayasa yapılamaz, ancak düzeltilebilir. İlk dört maddeye dokunulmaz diyenlerin önce 174. maddeyi öğrenmeleri gerekir. Çünkü bu madde, inkılap kanunlarının anayasa ile çelişemeyeceğini söyler. Bu madde, ilk dört maddeyi de korur. Oysa çoğu milletvekili, bakan anayasanın en önemli maddesini ilk dört madde sanıyor. Sonuç olarak bu anayasa meselesinde bile yeterince bilgi sahibi olmadan işkembeden konuşan – kahve laklaklamasına merak çok sayıda dangalAKPudracı mevcut. Derlenen kaynak - https://www.youtube.com/watch?v=L-BWViiqO64&t=1190s  

Ancak mevcut düzeltilebilir

 

 

 

 

 

İmamoğlu’yla cezaevinde görüşen yabancıların, kendisine ne söyledikleri, neler konuştukları konusu oldukça ilginç. Her Kurban Bayramı’nda olduğu gibi dün de kurban kesimi ve o görüntüler her yerdeydi, maalesef.

Bunun ötesinde en çok tartışılan konulardan biri, 23.000 aracın yeni sistemle radara yakalanmış olmasıydı. Şöyle bir durum var: Devletin ve polisin görevi, trafik güvenliğini sağlamak, trafiği akıtmak, yolu açmak ve trafiğin sağlıklı işlemesini temin etmektir. Ancak, köşe bucak radar yerleştirip, duvar köşesinde ya da ağacın arkasına gizlenerek vatandaşı tuzağa düşürmek değildir. Bu tür uygulamalara bizzat şahit olduğumuz için söylüyoruz; çünkü bizim de başımıza geldi.

Bu, polislik değildir. Emekli bir emniyet müdürü dostumuz yıllar önce söylemişti: Bugün de hala geçerli olduğunu düşünüyorum. Hatta şimdi, polislerin günlük ceza kesme kotası daha da artırılmış. Trafik polislerinden her gün en az 100 ceza kesmeleri bekleniyor. Eğer bu kotanın altında kalırlarsa, raporları kabul edilmiyor. Ne yapacak polis? Sabah akşam ceza mı kesecek?

İstanbul’da bazı sokaklar, bazı caddeler var. Polis buralarda hiç durmadan plakaları yazıyor, tek karede fotoğraf çekip ekliyor, ardından ceza makbuzunu gönderiyor. Bunlar birikiyor, sonra da bir anda ceza makbuzları vatandaşın eline ulaşmaya başlıyor.

Bir devletin bütçesinde trafik cezası “gelir kalemi” olarak yer almalı mı? Maalesef Türkiye’de bu da oluyor. Zenginlerden, şirket sahiplerinden vergi toplanamayınca yük, vatandaşın sırtına biniyor. Emekliye ya da asgari ücretliye %15-16 zam yapılırken, devletin alacağına %44 oranında zam yapılıyor.

Pasaport ücretine %44 zam yapıldı mesela. Bunun maliyeti neydi ki bu kadar artırıldı? “Güncelledik” diyorlar. Neyin güncellemesi? “Enflasyona göre” diyorlar. E peki, neden memur maaşını, emekli maaşını enflasyona göre artırmıyorsunuz?

Böyle bir çifte standart var. Türkiye’de işler sıkışınca ilk yapılan şey, vatandaşın cebine el atmaktır: Benzine zam, trafik cezasına zam, motorlu taşıt vergisine zam, muayene ücretlerine zam, ehliyete zam, pasaporta zam, sigaraya zam, içkiye zam, tren biletine zam, uçak biletine zam, yurt dışına çıkış harcına zam…

Varlık Fonu, internet ve telefon dahil pek çok hizmetin sahibi. Telekom onların elinde, Turkcell onların elinde ama dünyanın en yavaş internetine dünyanın en yüksek ücretini ödüyoruz. Elektriğe zam, doğalgaza zam, kira gelirine zam, ücretlere zam… Her şey vatandaşın sırtında. Devletin eli vatandaşın cebinden çıkmıyor. Böyle bir düzen olabilir mi?

Bir de muafiyet ve teşvik alan şirketler var. Bu şirketlere baktığımızda teşvik süresi dolmadan “yeni yatırım” bahanesiyle tekrar teşvik alıyorlar. Kurumlar vergisinden muaf oluyorlar. Sadece kurumlar vergisi değil, SGK priminin işveren payından da muaflar. Yani işçi primini ödüyor ama işveren kendi payını ödemiyor çünkü “teşvik” var. Bu teşvik üretim için mi? Ürettiğini bedava mı veriyor? Hayır! Ama sorgulanmıyor.

KDV’de de muafiyet söz konusu. Ürün neredeyse bedavaya veriliyor. Kullandıkları kredilerin 250 milyon TL’ye kadar olan faizine bile teşvik var. Vatandaşa da “teşvik” var ama çok ilginç: Elektrik faturalarında. 900 TL’lik faturada 500 TL’sini devlet ödüyor gibi gösteriyorlar. Geri kalan 400 TL’yi vatandaş ödüyor. Yani sanki ucuz elektrik veriliyormuş gibi bir algı yaratılarak aslında elektrik dağıtım şirketlerine kamu kaynağı aktarılıyor. Resmen servet transferi yapılıyor.

Sonra “Allah devletimize zeval vermesin, bakın fatura yardımında bulunuyor” diyorlar. Şaka gibi değil mi? Gerçekten şaka gibi.   Örneğin: Bir muhbir “Belediyeden 500 milyon TL alacağım vardı, bu alacağım için 1,5 milyar TL’lik villa verdim !” diyor.  AKePe yargısı bu halkı gerçekten salak yerine koyuyor.

İnanılır gibi değil. 23.000 araç bayram tatiline giderken radara yakalanmış. Maliye sıkışınca ilk başvurduğu şey trafik cezaları oluyor. Elzem olan her şeye zam geliyor. Ceza yazarak bütçeyi düzeltmek, doğru düzgün vergi toplayamayan hükümetlerin yöntemidir. Devlet, vatandaştan alacağı trafik cezasına kaldıysa, orada mali yapı çökmüş demektir.  Onun için Soru şu: Kuyruğu kim çekecek? Devletin mi, hükümetin mi, vatandaşın mı? Devlet kamyon gibi bir şeyse, onun bir şoförü var. Şoför yanlışsa, sistem de yanlış olur. Devletin bu şekilde dolambaçlı, gayriresmî yöntemlerle para toplaması, vatandaş tarafından yutulmamalı ve itiraz edilmeli.

Yasalar ve talimatlar kısa, net, anlaşılır olmalı. Bayram başladı, fakat Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Çiğdem Mater, Ümit Özdağ, Ekrem İmamoğlu… Kaç bayramdır içerideler. Üstelik çoğu hakkında somut bir suçlama bile yok. Onun için Terörün tanımını yaparken: Silahlı terör vardır ama her terör silahlı değildir. Silahsız terör de vardır. Korkutma, sindirme, vazgeçirme gibi yöntemlerle uygulanan baskılar da terördür.

Mevcut hükümetin vatandaşlara karşı kullandığı yöntemler, tam da bu silahsız terör tanımına giriyor. Yargı kararı olmadan yapılan gözaltılar, tutuklamaya çevrilen işlemler bu tanıma girer. Diyelim ki Ekrem İmamoğlu beraat etti. O zaman cezaevinde geçirdiği günlerin hesabını kim verecek?   Şayet Tutukla korkut diye Gözaltı süreci "nasıl olsa ceza alır" mantığıyla cezaya çevriliyor. Böylece "cezasını önceden çektirdik" gibi bir anlayış ortaya çıkıyor. Oysa bu açıkça kötü niyetin göstergesidir.

Gözaltına almak şart değil. Pasaport iptali gibi daha hafif tedbirler alınabilir. Türkiye’de o kadar çok polis var ki belediye çalışanlarını almaya 30-40 polis gidiyor. Her bir çalışanın kolunda bir polis. Bu görüntüler, Sadece bilerek yapanlar değil, tüm Türkiye için utanç. Tıpkı Hitler dönemindeki SS subaylarının Yahudileri fırına götürdüğü anlar geliyor. Bu bir kültür meselesidir,.

İddianamelere baktığınızda ortada doğru dürüst bir isnat bile yok. Eskiden belge olurdu, şimdi pehlivan tefrikası gibi iddialar. AKePe Hükümetinin vatandaşa karşı tutumu açık: Saygısızlık, sindirme, direnci kırma.  Bu, zorbalıktır. Faşizm denmese bile açık bir zorbalıktır.  Bu arada Terör konusunda Tayyib Erdoğan için namussuz – alçak diyen şimdi canciğer halli Devlet Bahçeli'nin “Yeni kuruluş anayasası yapalım” sözü tehlikelidir. Yeni anayasa ancak bir devlet çökerse yapılır. Onun için yeni anayasa yapılamaz, ancak düzeltilebilir.

İlk dört maddeye dokunulmaz diyenlerin önce 174. maddeyi öğrenmeleri gerekir. Çünkü bu madde, inkılap kanunlarının anayasa ile çelişemeyeceğini söyler. Bu madde, ilk dört maddeyi de korur. Oysa çoğu milletvekili, bakan anayasanın en önemli maddesini ilk dört madde sanıyor.

Sonuç olarak bu anayasa meselesinde bile yeterince bilgi sahibi olmadan işkembeden konuşan – kahve laklaklamasına merak çok sayıda dangalAKPudracı mevcut.

Derlenen kaynak - https://www.youtube.com/watch?v=L-BWViiqO64&t=1190s

 
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.