Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Kitabizade Sabri Öztürk
Köşe Yazarı
Kitabizade Sabri Öztürk
 

Karamsar roman ekolü

      Franz Kafka KARAMSAR ekolün öncüsü sayılan Alman ! yazar, 3 Temmuz 1883’te, o dönemde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı olan Bohemya Prag’da doğdu. Yahudi kökenli, Almanca konuşan bir ailenin en büyük çocuğuydu. Babası Hermann Kafka otoriter, güçlü ve baskın bir figürdü; annesi Julie ise daha yumuşak, kültürlü bir kadındı. Kafka’nın ilerleyen yıllarda yazılarında sık sık baba figürüyle hesaplaşmasının kökeninde, babasının bu sert karakteri ve otoritesi bulunuyordu. Zaten meşhur “Babaya Mektup” adlı metni, onun psikolojik ve duygusal dünyasını anlamada kilit belgedir. Kafka küçük yaşta edebiyata merak saldı. Prag’daki Alman Üniversitesi’nde hukuk okudu. Mezun olduktan sonra çeşitli sigorta şirketlerinde çalıştı; bu işler ona güvenli bir gelir sağlasa da, zamanını ve enerjisini tükettiği için yazarlığa vakit ayırmasını zorlaştırıyordu. Yine de geceleri ve tatil günlerinde sürekli yazdı. Çekçe konuşulan bir şehirde Almanca yazan bir Yahudi olması, Kafka’ya üç katmanlı bir yabancılaşma duygusu verdi: Praglı Çekler için “yabancı Alman”, Almanlar için “çevre Yahudi”, Yahudiler için ise “tam asimile olmamış bir entelektüel” idi. Bu kimlik bunalımı, eserlerinin merkezindeki “aidiyetsizlik, anlaşılmama ve boğucu otorite” temalarının kaynağıdır. Kafka hiçbir zaman tam anlamıyla ünlü bir yazar olarak yaşamadı. Arkadaşı Max Brod, onun ölümünden sonra yayımlanmasını istemediği el yazmalarını (Dava, Şato, Amerika) kurtarıp yayınladı. Kafka 1924’te 41 yaşında, gırtlak vereminden öldü. Yaşamı boyunca yayınladığı eserler azdı, ama ölümünden sonra modern dünya edebiyatının en özgün yazarlarından biri kabul edildi “Kafkaesk ekolü” kavramı: bürokrasi, yabancılaşma ve anlaşılmaz otoriteler karşısında bireyin çaresizliğini anlatan evrensel bir terim haline geldi.   En önemli yapıtı: Dava (Der Prozess) Kitabının Özeti: 1. Bölüm: Tutuklama Josef K., otuz yaşında, bir bankada çalışan, sıradan ve düzenli yaşam süren bir vatandaştır. Bir sabah odasında, kahvaltısı gelmediğinde huzursuz olur. Kapısı açılır ve iki yabancı adam – Franz ve Willem – kendisini “tutuklandığını” bildirir. Ancak neyle suçlandığını açıklamazlar. Ona yalnızca “artık özgür olmadığını” hissettirirler. Bu, Kafka’nın bütün romanında tekrar edecek belirsizlik temasının ilk işaretidir. K., serbesttir, işine gidebilir, ancak görünmez bir zincirle bağlanmıştır. Ev sahibesi Bayan Grubach ve komşu Fraulein Bürstner bu olaya şahit olur. K., hem şaşkın hem de gururu kırılmış bir haldedir. Mahkemeye çağrılacağı söylenir ama ne zaman, nerede olduğu belirsizdir. Artık yaşamı bir gölge tarafından kuşatılmıştır. 2. Bölüm: İlk Sorgulama K. bir pazar günü gizemli bir çağrı alır “Mahkemenin nerede olduğu ona söylenmez” yalnızca belirli bir adrese gitmesi gerektiği bildirilir. Adres, yoksul bir semtte, sıradan bir apartmanın çatı katındadır. Burada, sıkışık ve havasız bir salonda toplanmış insanlarla karşılaşır. Sanki gizli bir cemiyetin ortasına düşmüştür. Hakim görünmeyen, ama düzeni sağlayan küçük görevliler vardır. K. sorguya alınır ama yine suçunun ne olduğu söylenmez. Otoritenin dili muğlaktır, “dava” kavramı havada asılıdır. K. burada konuşma fırsatı bulur ve sert bir savunma yapar “Ben suçsuzum. Bu yargılama baştan aşağı saçmalıktır!” der. Kalabalık, bu çıkışı bir yandan ilgiyle dinler, bir yandan gülüşlerle karşılar. İlk kez, K. sistemin mantıkla açıklanamayacağını hisseder. Otoriteye karşı direnmek yerine, onun saçmalığını kabullenmek zorunda kalacaktır. 3. Bölüm: Avukat, Fabrikatör ve Ressam K., süreci anlamak için çevresinden yardım aramaya başlar. Amcası, ona tanınmış bir avukatı önerir. Bu avukat, yaşlı ve hasta bir adamdır; kapalı perdeli, ağır atmosferli evinde davalarla ilgilenir. Avukat, K.’nin davasını üstlenir ama hiçbir ilerleme sağlamaz. K., avukatın sistemin bir parçası olduğunu, aslında davayı uzatmaktan başka işlevi olmadığını görür. Bu süreçte, mahkeme çevresinde çalışan, “hakimlere portre yapan” ressam Titorelli ile tanışır, yönetimi elde tutan zengin – bürokrasi etkisindeki mahkemenin “gerçek beraat” imkansızdır “görünüşte beraat” geçicidir “sürüncemede bırakma” ise davanın hiç bitmemesi anlamına gelir diye işleyişini üç ihtimalle izahlayınca K., aslında hiçbir kurtuluş yolunun olmadığını anlar. 4. Bölüm: Bürokrasi Koridorları K., çalıştığı bankada görevleri sırasında tesadüfen mahkemenin odalarına benzer bürolarla karşılaşır. Küçük, havasız, tozlu odalar, masalarda yığılmış dosyalar, bitmeyen dava listeleri… Burada sıradan görevlilerin sürüklendiği sefalet ortamını görür. Görevliler hasta, tükenmiş, neredeyse köle gibidir. K. kendi davasını ilerletmeye çalıştıkça, daha da derin bir labirente girer. Bürokrasi, kendi varlığını sürdürmek için vardır. Hiçbir kapı kesin sonuca açılmaz. 5. Bölüm: Kadınlar ve Güç İlişkileri Mahkeme çevresinde K.’ya ilgi gösteren kadınlar vardır: Avukatın hemşiresi Leni, bir fahişe, ressamın yanındaki genç kızlar…., K.’nin zaaflarını kullanır ya da onu teselli etmeye çalışır. Ancak her biri, bürokrası tarafından kullanılan mahkeme ağına bağlıdır. Kafka burada kadını hem bir cazibe unsuru, hem de çıkışı olmayan labirentin bir parçası olarak çizer. K., kısa yakınlık yaşadığı Leni ona “davaların çoğu kaybedilir” unun için, sistemi değiştirmektense kabullenmek gerektiğini ima ederken. K. hâlâ direniş içinde ama yavaş yavaş umutsuzluğa sürüklenir. 6. Bölüm: Papaz ve Katedral Bir gün, banka işleri için bir katedrale giden K., aslında “mahkeme rahibi” olan karşılaştığı Papaz ona “Kanun Önünde” diye bir masal anlatır: Bir köylü, kanunun kapısına gelir. Kapıda bir bekçi vardır. Köylü içeri girmek ister ama bekçi “Şimdi değil” der. Köylü ömrü boyunca kapının önünde bekler. Yaşlanır, tükenir. Ölüm döşeğindeyken sorar “Herkes kanunu arıyor ama Nasıl oluyor da bunca yıl boyunca benden başka kimse buraya gelmedi?” Bekçi “Çünkü bu kapı yalnızca senin içindi. Şimdi kapatıyorum” Diye cevap verir: Bu aslında, K.’nin yazgısını özetler. Dava aslında onun bireysel kaderidir; ama aynı zamanda insanın varoluşsal çaresizliğinin simgesidir. 7. Bölüm: İnfaz Roman, çarpıcı bir finalle biter. K., davası boyunca hiçbir şey öğrenemez; ne suçunu, ne de neden yargılandığını. Bir gece, iki görevli onu evinden alır. Sessiz sokaklarda yürürler, şehrin dışındaki bir taş ocağına götürürler. Orada, soğuk taşların arasında, görevli bıçağını çıkarır. K. diz çöker. Hiçbir direniş gösteremez. Son anda gökyüzüne bakar ve kendi ölümünün anlamını sorgular. Bıçak göğsüne saplanırken “Sanki utancı, ölümünden sonra da yaşayacaktı.” cümlesi zihninden geçer.  Bu aslında, insanın otorite karşısında mutlak çaresizliğini ve kendi suçunu bile bilmeden suçlu ilan edilmesinin trajedisini anlatır. Temalarında Bitmeyen, mantıksız, boğucu süreçleri - Bürokrasi, Bireyin hem toplumdan, hem kendinden kopuşu - Yabancılaşma, İnsan, nedenini bilmediği bir suçla damgalanışı - Varoluş Kaygısı, Kurallar vardır ama kimse bilmez; kararlar alınır ama kimse açıklamayışı - Absürd Düzen, kaçınılmaz sonuna doğru sürüklenişi - Kader ve Ölüm: olarak tanımlarken Franz Kafka’nın Dava romanı, modern edebiyatın en güçlü alegorilerinden biridir. Josef K.’nin öyküsü, aslında her çağda yaşayan insanın öyküsüdür: anlaşılmaz kuralların, görünmez otoritelerin ve boğucu bürokrasilerin içinde “suçsuzken suçlu” hissetmek. Roman, yalnızca bir hikâye değil; modern insanın varoluşunu anlatan bir aynadır. Kafka, yaşamında hissettiği yalnızlığı ve çaresizliği Josef K. üzerinden evrensel bir dile dönüştürmüştür.    

Karamsar roman ekolü

 

 

 

Franz Kafka

KARAMSAR ekolün öncüsü sayılan Alman ! yazar, 3 Temmuz 1883’te, o dönemde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı olan Bohemya Prag’da doğdu. Yahudi kökenli, Almanca konuşan bir ailenin en büyük çocuğuydu. Babası Hermann Kafka otoriter, güçlü ve baskın bir figürdü; annesi Julie ise daha yumuşak, kültürlü bir kadındı. Kafka’nın ilerleyen yıllarda yazılarında sık sık baba figürüyle hesaplaşmasının kökeninde, babasının bu sert karakteri ve otoritesi bulunuyordu. Zaten meşhur “Babaya Mektup” adlı metni, onun psikolojik ve duygusal dünyasını anlamada kilit belgedir.

Kafka küçük yaşta edebiyata merak saldı. Prag’daki Alman Üniversitesi’nde hukuk okudu. Mezun olduktan sonra çeşitli sigorta şirketlerinde çalıştı; bu işler ona güvenli bir gelir sağlasa da, zamanını ve enerjisini tükettiği için yazarlığa vakit ayırmasını zorlaştırıyordu. Yine de geceleri ve tatil günlerinde sürekli yazdı. Çekçe konuşulan bir şehirde Almanca yazan bir Yahudi olması, Kafka’ya üç katmanlı bir yabancılaşma duygusu verdi: Praglı Çekler için “yabancı Alman”, Almanlar için “çevre Yahudi”, Yahudiler için ise “tam asimile olmamış bir entelektüel” idi. Bu kimlik bunalımı, eserlerinin merkezindeki “aidiyetsizlik, anlaşılmama ve boğucu otorite” temalarının kaynağıdır.

Kafka hiçbir zaman tam anlamıyla ünlü bir yazar olarak yaşamadı. Arkadaşı Max Brod, onun ölümünden sonra yayımlanmasını istemediği el yazmalarını (Dava, Şato, Amerika) kurtarıp yayınladı. Kafka 1924’te 41 yaşında, gırtlak vereminden öldü. Yaşamı boyunca yayınladığı eserler azdı, ama ölümünden sonra modern dünya edebiyatının en özgün yazarlarından biri kabul edildi “Kafkaesk ekolü” kavramı: bürokrasi, yabancılaşma ve anlaşılmaz otoriteler karşısında bireyin çaresizliğini anlatan evrensel bir terim haline geldi.

 

En önemli yapıtı: Dava (Der Prozess) Kitabının Özeti:

1. Bölüm: Tutuklama

Josef K., otuz yaşında, bir bankada çalışan, sıradan ve düzenli yaşam süren bir vatandaştır. Bir sabah odasında, kahvaltısı gelmediğinde huzursuz olur. Kapısı açılır ve iki yabancı adam – Franz ve Willem – kendisini “tutuklandığını” bildirir. Ancak neyle suçlandığını açıklamazlar. Ona yalnızca “artık özgür olmadığını” hissettirirler. Bu, Kafka’nın bütün romanında tekrar edecek belirsizlik temasının ilk işaretidir. K., serbesttir, işine gidebilir, ancak görünmez bir zincirle bağlanmıştır. Ev sahibesi Bayan Grubach ve komşu Fraulein Bürstner bu olaya şahit olur. K., hem şaşkın hem de gururu kırılmış bir haldedir. Mahkemeye çağrılacağı söylenir ama ne zaman, nerede olduğu belirsizdir. Artık yaşamı bir gölge tarafından kuşatılmıştır.

2. Bölüm: İlk Sorgulama

K. bir pazar günü gizemli bir çağrı alır “Mahkemenin nerede olduğu ona söylenmez” yalnızca belirli bir adrese gitmesi gerektiği bildirilir. Adres, yoksul bir semtte, sıradan bir apartmanın çatı katındadır. Burada, sıkışık ve havasız bir salonda toplanmış insanlarla karşılaşır. Sanki gizli bir cemiyetin ortasına düşmüştür. Hakim görünmeyen, ama düzeni sağlayan küçük görevliler vardır. K. sorguya alınır ama yine suçunun ne olduğu söylenmez. Otoritenin dili muğlaktır, “dava” kavramı havada asılıdır. K. burada konuşma fırsatı bulur ve sert bir savunma yapar “Ben suçsuzum. Bu yargılama baştan aşağı saçmalıktır!” der. Kalabalık, bu çıkışı bir yandan ilgiyle dinler, bir yandan gülüşlerle karşılar. İlk kez, K. sistemin mantıkla açıklanamayacağını hisseder. Otoriteye karşı direnmek yerine, onun saçmalığını kabullenmek zorunda kalacaktır.

3. Bölüm: Avukat, Fabrikatör ve Ressam

K., süreci anlamak için çevresinden yardım aramaya başlar. Amcası, ona tanınmış bir avukatı önerir. Bu avukat, yaşlı ve hasta bir adamdır; kapalı perdeli, ağır atmosferli evinde davalarla ilgilenir. Avukat, K.’nin davasını üstlenir ama hiçbir ilerleme sağlamaz. K., avukatın sistemin bir parçası olduğunu, aslında davayı uzatmaktan başka işlevi olmadığını görür. Bu süreçte, mahkeme çevresinde çalışan, “hakimlere portre yapan” ressam Titorelli ile tanışır, yönetimi elde tutan zengin – bürokrasi etkisindeki mahkemenin “gerçek beraat” imkansızdır “görünüşte beraat” geçicidir “sürüncemede bırakma” ise davanın hiç bitmemesi anlamına gelir diye işleyişini üç ihtimalle izahlayınca K., aslında hiçbir kurtuluş yolunun olmadığını anlar.

4. Bölüm: Bürokrasi Koridorları

K., çalıştığı bankada görevleri sırasında tesadüfen mahkemenin odalarına benzer bürolarla karşılaşır. Küçük, havasız, tozlu odalar, masalarda yığılmış dosyalar, bitmeyen dava listeleri… Burada sıradan görevlilerin sürüklendiği sefalet ortamını görür. Görevliler hasta, tükenmiş, neredeyse köle gibidir. K. kendi davasını ilerletmeye çalıştıkça, daha da derin bir labirente girer. Bürokrasi, kendi varlığını sürdürmek için vardır. Hiçbir kapı kesin sonuca açılmaz.

5. Bölüm: Kadınlar ve Güç İlişkileri

Mahkeme çevresinde K.’ya ilgi gösteren kadınlar vardır: Avukatın hemşiresi Leni, bir fahişe, ressamın yanındaki genç kızlar…., K.’nin zaaflarını kullanır ya da onu teselli etmeye çalışır. Ancak her biri, bürokrası tarafından kullanılan mahkeme ağına bağlıdır. Kafka burada kadını hem bir cazibe unsuru, hem de çıkışı olmayan labirentin bir parçası olarak çizer. K., kısa yakınlık yaşadığı Leni ona “davaların çoğu kaybedilir” unun için, sistemi değiştirmektense kabullenmek gerektiğini ima ederken. K. hâlâ direniş içinde ama yavaş yavaş umutsuzluğa sürüklenir.

6. Bölüm: Papaz ve Katedral

Bir gün, banka işleri için bir katedrale giden K., aslında “mahkeme rahibi” olan karşılaştığı Papaz ona “Kanun Önünde” diye bir masal anlatır: Bir köylü, kanunun kapısına gelir. Kapıda bir bekçi vardır. Köylü içeri girmek ister ama bekçi “Şimdi değil” der. Köylü ömrü boyunca kapının önünde bekler. Yaşlanır, tükenir. Ölüm döşeğindeyken sorar “Herkes kanunu arıyor ama Nasıl oluyor da bunca yıl boyunca benden başka kimse buraya gelmedi?” Bekçi “Çünkü bu kapı yalnızca senin içindi. Şimdi kapatıyorum” Diye cevap verir: Bu aslında, K.’nin yazgısını özetler. Dava aslında onun bireysel kaderidir; ama aynı zamanda insanın varoluşsal çaresizliğinin simgesidir.

7. Bölüm: İnfaz

Roman, çarpıcı bir finalle biter. K., davası boyunca hiçbir şey öğrenemez; ne suçunu, ne de neden yargılandığını. Bir gece, iki görevli onu evinden alır. Sessiz sokaklarda yürürler, şehrin dışındaki bir taş ocağına götürürler. Orada, soğuk taşların arasında, görevli bıçağını çıkarır. K. diz çöker. Hiçbir direniş gösteremez. Son anda gökyüzüne bakar ve kendi ölümünün anlamını sorgular. Bıçak göğsüne saplanırken “Sanki utancı, ölümünden sonra da yaşayacaktı.” cümlesi zihninden geçer.  Bu aslında, insanın otorite karşısında mutlak çaresizliğini ve kendi suçunu bile bilmeden suçlu ilan edilmesinin trajedisini anlatır.

Temalarında Bitmeyen, mantıksız, boğucu süreçleri - Bürokrasi, Bireyin hem toplumdan, hem kendinden kopuşu - Yabancılaşma, İnsan, nedenini bilmediği bir suçla damgalanışı - Varoluş Kaygısı, Kurallar vardır ama kimse bilmez; kararlar alınır ama kimse açıklamayışı - Absürd Düzen, kaçınılmaz sonuna doğru sürüklenişi - Kader ve Ölüm: olarak tanımlarken Franz Kafka’nın Dava romanı, modern edebiyatın en güçlü alegorilerinden biridir. Josef K.’nin öyküsü, aslında her çağda yaşayan insanın öyküsüdür: anlaşılmaz kuralların, görünmez otoritelerin ve boğucu bürokrasilerin içinde “suçsuzken suçlu” hissetmek.

Roman, yalnızca bir hikâye değil; modern insanın varoluşunu anlatan bir aynadır. Kafka, yaşamında hissettiği yalnızlığı ve çaresizliği Josef K. üzerinden evrensel bir dile dönüştürmüştür.

 

 
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.