İtalyan edebiyatı denince .....
Giovanni Boccaccio, 1313 yılında Floransa’da doğdu. Babası bir tüccardı ve onu ticaretle uğraşması için Napoli’ye gönderdi. Ancak Boccaccio, ticaret yerine edebiyata yöneldi. Napoli’de edebiyat çevrelerine katıldı, klasik kültür ve şiirle ilgilendi. Daha sonra Dante ve Petrarca ile dostluk kurdu. Özellikle İtalyan meslektaşı Petrarca ile olan dostluğu hayatının önemli bir bölümünü şekillendirdi.
Boccaccio’nun en bilinen eseri “Decameron” 1348’de Floransa’yı kasıp kavuran Kara Veba sırasında yazılmıştır. Eserde, vebadan kaçan on genç, şehir dışında bir villada toplanır ve her biri onar hikâye anlatır. Böylece toplam yüz hikâye ortaya çıkar. Bu hikâyeler, aşk, ihanet, zekâ, din adamlarının ikiyüzlülüğü ve insan doğasının çeşitliliği üzerine kuruludur “Decameron” Avrupa öykücülüğünün temelini atmış ve kısa hikâye geleneğini başlatmıştır.
Boccaccio, eserinde toplumsal eleştiriyi mizahla harmanlamıştır. Özellikle kilisenin yozlaşmış temsilcilerini sert bir şekilde eleştirir. Ancak onun üslubu yalnızca eleştirel değil, aynı zamanda hayatı ve insan ilişkilerini kutlayan bir anlayış taşır. Hikâyelerinde kadınların güçlü ve zeki figürler olarak yer alması, dönemin ataerkil yapısına meydan okuyan bir özellik taşır.
“Decameron” dışında Boccaccio’nun “Filostrato” ve “Teseida” gibi destansı şiirleri vardır. Bu eserler, dönemin aşk ve kahramanlık anlayışını işler. Ayrıca Dante’nin hayatını anlattığı biyografisi, “Trattatello in laude di Dante”, onun edebiyat tarihindeki katkılarından biridir.
Boccaccio, hayatının son dönemlerinde kiliseye daha yakın bir tutum benimsedi. Ancak eserleri onun özgür düşünceli, cesur ve gerçekçi bir yazar olduğunu kanıtlar. 1375’te öldüğünde ardında, Avrupa’da edebiyatın yönünü değiştiren bir miras bırakmıştı. Bugün Boccaccio, hem gerçekçiliği hem de mizahi yaklaşımıyla modern hikâyeciliğin öncüsü kabul edilir.
Giovanni Boccaccio, 1313 yılında Floransa’da doğdu. Babası bir tüccardı ve onu ticaretle uğraşması için Napoli’ye gönderdi. Ancak Boccaccio, ticaret yerine edebiyata yöneldi. Napoli’de edebiyat çevrelerine katıldı, klasik kültür ve şiirle ilgilendi. Daha sonra Dante ve Petrarca ile dostluk kurdu. Özellikle Petrarca ile olan dostluğu hayatının önemli bir bölümünü şekillendirdi.
Boccaccio’nun en bilinen eseri **“Decameron”**dur. 1348’de Floransa’yı kasıp kavuran Kara Veba sırasında yazılmıştır. Eserde, vebadan kaçan on genç, şehir dışında bir villada toplanır ve her biri onar hikâye anlatır. Böylece toplam yüz hikâye ortaya çıkar. Bu hikâyeler, aşk, ihanet, zekâ, din adamlarının ikiyüzlülüğü ve insan doğasının çeşitliliği üzerine kuruludur. “Decameron”, Avrupa öykücülüğünün temelini atmış ve kısa hikâye geleneğini başlatmıştır.
Boccaccio, eserinde toplumsal eleştiriyi mizahla harmanlamıştır. Özellikle kilisenin yozlaşmış temsilcilerini sert bir şekilde eleştirir. Ancak onun üslubu yalnızca eleştirel değil, aynı zamanda hayatı ve insan ilişkilerini kutlayan bir anlayış taşır. Hikâyelerinde kadınların güçlü ve zeki figürler olarak yer alması, dönemin ataerkil yapısına meydan okuyan bir özellik taşır.
“Decameron” dışında Boccaccio’nun “Filostrato” ve “Teseida” gibi destansı şiirleri vardır. Bu eserler, dönemin aşk ve kahramanlık anlayışını işler. Ayrıca Dante’nin hayatını anlattığı biyografisi, “Trattatello in laude di Dante”, onun edebiyat tarihindeki katkılarından biridir.
Boccaccio, hayatının son dönemlerinde kiliseye daha yakın bir tutum benimsedi. Ancak eserleri onun özgür düşünceli, cesur ve gerçekçi bir yazar olduğunu kanıtlar. 1375’te öldüğünde ardında, Avrupa’da edebiyatın yönünü değiştiren bir miras bırakmıştı. Bugün Boccaccio, hem gerçekçiliği hem de mizahi yaklaşımıyla modern hikâyeciliğin öncüsü kabul edilir.