Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Mustafa Aydın
Köşe Yazarı
Mustafa Aydın
 

Beni diniDARlardan koru !

    Libya halk edebiyatından alıntı bir hikaye vardır:   Evine gelen adam, evde tek başına olan eşini ağlar halde görür, ağlamasının sebebini sorar. Kadın: “Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor; bu durumda Allah’a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum” der. Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilenir; ona şefkatle sarılır ve alnından öper.   Daha sonra da kazma kürek hazırlar, karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söker. Adam çalışan biridir ve işe gidiş dönüş saatleri de bellidir. Günlerden bir gün çalıştığı yerden eve erken gelir. Kapıyı açar, karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girer, ama hayatının sürpriziyle karşılaşır.   Kuşların kendisini türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşini, yatak odasında bir adamla birlikte görür. Gördüğü durum karşısında çok şaşkındır. Onlara hissettirmeden, ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı da alarak evden çıkar; önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk eder.   Uzun bir yolculuktan sonra kendini kalabalık bir halk topluluğunun içinde bulur. Kalabalıkta herkes şaşkındır ve anlaşılmaz bir uğultu vardır. Adam birine yaklaşır ve kalabalığın nedenini sorar. Kraliyet hazinesinin çalındığını ve failinin de bulunamadığını öğrenir. Kral, halkı sarayının önüne toplamış, fail bulununcaya kadar sarayın önünde kalmalarını emretmiştir.   Kalabalığın içinde ayak parmakları üzerinde yürüyen biri adamın dikkatini çeker. Adam, yanındakilere bu kişinin kim olduğunu sorar. Onlar da bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu; ayağını tam basarsa, istemeyerek de olsa karınca ezebileceğini düşündüğü için Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylerler.   Adam; “Allah’ım, hırsızı buldum beni krala götürün” diye bir çığlık atar. Adamı krala götürürler. Adam kralın huzuruna gelince “Hazineyi çalan hırsız, kraliyetin din adamı, o değilse benim başımı kesin” der.   O din adamını getirirler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen o din adamı, hazineyi çaldığını itiraf eder. Kral, daha önce hiç görmediği bu adama dönerek, “Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?” der.   Adam; “Ey kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, bu abartılarını kendi suçlarını örtmek için yaparlar” diye cevap verir.   Bu hikayeyi okuduğumda A’raf suresinin 26. Ayeti aklıma geldi. "Ey Âdem oğulları! Size hem edep yerlerinizi örtecek bir elbise, hem de giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince, en güzel ve en hayırlı elbise işte odur." "Ehl-i takva kılıklı Ehl-i takla münafıklarından sen bizi muhafaza eyle yâ-Rabb."   Mustafa Aydın 7 Ağustos 2024 Libya halk edebiyatından alıntı bir hikaye vardır: Evine gelen adam, evde tek başına olan eşini ağlar halde görür, ağlamasının sebebini sorar. Kadın: “Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor; bu durumda Allah’a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum” der. Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilenir; ona şefkatle sarılır ve alnından öper. Daha sonra da kazma kürek hazırlar, karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söker. Adam çalışan biridir ve işe gidiş dönüş saatleri de bellidir. Günlerden bir gün çalıştığı yerden eve erken gelir. Kapıyı açar, karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girer, ama hayatının sürpriziyle karşılaşır. Kuşların kendisini türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşini, yatak odasında bir adamla birlikte görür. Gördüğü durum karşısında çok şaşkındır. Onlara hissettirmeden, ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı da alarak evden çıkar; önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk eder. Uzun bir yolculuktan sonra kendini kalabalık bir halk topluluğunun içinde bulur. Kalabalıkta herkes şaşkındır ve anlaşılmaz bir uğultu vardır. Adam birine yaklaşır ve kalabalığın nedenini sorar. Kraliyet hazinesinin çalındığını ve failinin de bulunamadığını öğrenir. Kral, halkı sarayının önüne toplamış, fail bulununcaya kadar sarayın önünde kalmalarını emretmiştir. Kalabalığın içinde ayak parmakları üzerinde yürüyen biri adamın dikkatini çeker. Adam, yanındakilere bu kişinin kim olduğunu sorar. Onlar da bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu; ayağını tam basarsa, istemeyerek de olsa karınca ezebileceğini düşündüğü için Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylerler. Adam; “Allah’ım, hırsızı buldum beni krala götürün” diye bir çığlık atar. Adamı krala götürürler. Adam kralın huzuruna gelince “Hazineyi çalan hırsız, kraliyetin din adamı, o değilse benim başımı kesin” der. O din adamını getirirler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen o din adamı, hazineyi çaldığını itiraf eder. Kral, daha önce hiç görmediği bu adama dönerek, “Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?” der. Adam; “Ey kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, bu abartılarını kendi suçlarını örtmek için yaparlar” diye cevap verir. Bu hikayeyi okuduğumda A’raf suresinin 26. Ayeti aklıma geldi. "Ey Âdem oğulları! Size hem edep yerlerinizi örtecek bir elbise, hem de giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince, en güzel ve en hayırlı elbise işte odur." "Ehl-i takva kılıklı Ehl-i takla münafıklarından sen bizi muhafaza eyle yâ-Rabb." Mustafa Aydın 7 Ağustos 2024

Beni diniDARlardan koru !

 
 
Libya halk edebiyatından alıntı bir hikaye vardır:
 
Evine gelen adam, evde tek başına olan eşini ağlar halde görür, ağlamasının sebebini sorar.
Kadın: “Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor; bu durumda Allah’a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum” der. Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilenir; ona şefkatle sarılır ve alnından öper.
 
Daha sonra da kazma kürek hazırlar, karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söker.
Adam çalışan biridir ve işe gidiş dönüş saatleri de bellidir. Günlerden bir gün çalıştığı yerden eve erken gelir. Kapıyı açar, karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girer, ama hayatının sürpriziyle karşılaşır.
 
Kuşların kendisini türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşini, yatak odasında bir adamla birlikte görür. Gördüğü durum karşısında çok şaşkındır. Onlara hissettirmeden, ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı da alarak evden çıkar; önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk eder.
 
Uzun bir yolculuktan sonra kendini kalabalık bir halk topluluğunun içinde bulur. Kalabalıkta herkes şaşkındır ve anlaşılmaz bir uğultu vardır. Adam birine yaklaşır ve kalabalığın nedenini sorar.
Kraliyet hazinesinin çalındığını ve failinin de bulunamadığını öğrenir. Kral, halkı sarayının önüne toplamış, fail bulununcaya kadar sarayın önünde kalmalarını emretmiştir.
 
Kalabalığın içinde ayak parmakları üzerinde yürüyen biri adamın dikkatini çeker. Adam, yanındakilere bu kişinin kim olduğunu sorar. Onlar da bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu; ayağını tam basarsa, istemeyerek de olsa karınca ezebileceğini düşündüğü için Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylerler.
 
Adam; “Allah’ım, hırsızı buldum beni krala götürün” diye bir çığlık atar. Adamı krala götürürler. Adam kralın huzuruna gelince “Hazineyi çalan hırsız, kraliyetin din adamı, o değilse benim başımı kesin” der.
 
O din adamını getirirler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen o din adamı, hazineyi çaldığını itiraf eder.
Kral, daha önce hiç görmediği bu adama dönerek, “Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?” der.
 
Adam;
“Ey kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, bu abartılarını kendi suçlarını örtmek için yaparlar” diye cevap verir.
 
Bu hikayeyi okuduğumda A’raf suresinin 26. Ayeti aklıma geldi.
"Ey Âdem oğulları! Size hem edep yerlerinizi örtecek bir elbise, hem de giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince, en güzel ve en hayırlı elbise işte odur."
"Ehl-i takva kılıklı Ehl-i takla münafıklarından sen bizi muhafaza eyle yâ-Rabb."
 
Mustafa Aydın
7 Ağustos 2024
Libya halk edebiyatından alıntı bir hikaye vardır:
Evine gelen adam, evde tek başına olan eşini ağlar halde görür, ağlamasının sebebini sorar.
Kadın: “Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor; bu durumda Allah’a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum” der. Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilenir; ona şefkatle sarılır ve alnından öper.
Daha sonra da kazma kürek hazırlar, karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söker.
Adam çalışan biridir ve işe gidiş dönüş saatleri de bellidir. Günlerden bir gün çalıştığı yerden eve erken gelir. Kapıyı açar, karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girer, ama hayatının sürpriziyle karşılaşır.
Kuşların kendisini türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşini, yatak odasında bir adamla birlikte görür. Gördüğü durum karşısında çok şaşkındır. Onlara hissettirmeden, ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı da alarak evden çıkar; önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk eder.
Uzun bir yolculuktan sonra kendini kalabalık bir halk topluluğunun içinde bulur. Kalabalıkta herkes şaşkındır ve anlaşılmaz bir uğultu vardır. Adam birine yaklaşır ve kalabalığın nedenini sorar.
Kraliyet hazinesinin çalındığını ve failinin de bulunamadığını öğrenir. Kral, halkı sarayının önüne toplamış, fail bulununcaya kadar sarayın önünde kalmalarını emretmiştir.
Kalabalığın içinde ayak parmakları üzerinde yürüyen biri adamın dikkatini çeker. Adam, yanındakilere bu kişinin kim olduğunu sorar. Onlar da bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu; ayağını tam basarsa, istemeyerek de olsa karınca ezebileceğini düşündüğü için Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylerler.
Adam; “Allah’ım, hırsızı buldum beni krala götürün” diye bir çığlık atar. Adamı krala götürürler. Adam kralın huzuruna gelince “Hazineyi çalan hırsız, kraliyetin din adamı, o değilse benim başımı kesin” der.
O din adamını getirirler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen o din adamı, hazineyi çaldığını itiraf eder.
Kral, daha önce hiç görmediği bu adama dönerek, “Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?” der.
Adam;
“Ey kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, bu abartılarını kendi suçlarını örtmek için yaparlar” diye cevap verir.
Bu hikayeyi okuduğumda A’raf suresinin 26. Ayeti aklıma geldi.
"Ey Âdem oğulları! Size hem edep yerlerinizi örtecek bir elbise, hem de giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince, en güzel ve en hayırlı elbise işte odur."
"Ehl-i takva kılıklı Ehl-i takla münafıklarından sen bizi muhafaza eyle yâ-Rabb."
Mustafa Aydın
7 Ağustos 2024
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.