SON: Bizans, Roma, Osmanlı ve Mısır Prensesi
Prenses Neslişah Sultan (1921–2012), Osmanlı hanedanının son temsilcilerinden biridir. 4 Şubat 1921’de, Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı VI. Mehmed Vahdettin’in torunu ve son halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Şehzade Ömer Faruk Efendi, annesi ise Sultan Vahdettin’in kızı Rukiye Sabiha Sultan idi.
1924’te hanedanın sürgüne gönderilmesiyle ailesiyle birlikte Avrupa’ya gitti. Önce Fransa’da, ardından Mısır’da yaşadı. Saray görgüsüyle yetişti, yabancı dillere ve kültürlere hâkim oldu. 1940’ta, Mısır Kraliyet ailesinden Prens Muhammed Abdülmünim ile evlendi. Bu evlilik sayesinde hem Osmanlı hem Mısır hanedanına bağlandı. Çocukları Prenses İkbal ve Prens Abbas Hilmi dünyaya geldi. 1952’de Mısır’da monarşi devrilince ailesiyle birlikte siyasî baskı gördü. Eşi bir süre naiplik yapmış, daha sonra yönetimden uzaklaştırılmıştır.
1950’lerde hanedan üyelerine dönüş izni verilince Türkiye’ye geldi. Uzun yıllar İstanbul’da yaşadı. Hayatının son döneminde Osmanlı hanedanının sembol isimlerinden biri olarak tanındı. Geleneksel aile değerlerini ve hatıralarını muhafaza ederken, Osmanlı hanedanının doğup sürgünü yaşayan, ardından Cumhuriyet Türkiye’sine dönebilen nadir şahsiyetlerden biri olarak tarihe geçti.
Çift taraftan Son Osmanlı Sultanı’nın ve Halife’nin torunu olan ayrıca Mısır Krallığınında son temsilcilerinden olan saraylarda yemekler, krallarla sohbetler, imparatorlukların gölgesinde bir hayat… ama aynı zamanda sürgün, devrim ve sahip olduğu her şeyi yitiriş. Bu yalnızca bir prensesin hikâyesi değil; Neslişah Sultan’ın, bir imparatorluğun çöküşünü ve modern Orta Doğu’nun çalkantılı doğuşunu yansıtan yaşam öyküsü. Yolculuk, Osmanlı dünyasının son yıllarında başlar. 20, yüzyılın başlarında üç kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğu artık “Avrupa’nın hasta adamı” olarak anılıyordu. I. Dünya Savaşı, 1918’de Merkez Devletler’in yenilgisiyle 600 yılı aşkın iktidarı sona erdirdi. Saltanat 1922’de, Hilafet 1924’te kaldırıldı; hanedan sürgüne gönderildi.
Neslişah Sultan 2 Şubat 1921’de İstanbul’da doğdu. Soyu, İslam dünyasının iki ulu hanedanını birleştiriyordu: Babası, son Halife Abdülmecid II’nin oğlu Şehzade Ömer Faruk; annesi, son Osmanlı Padişahı Mehmed VI Vahdeddin’in kızı Rukiye Sabiha Sultan’dı. Böylece Neslişah, hem son Sultan’ın hem son Halife’nin torunuydu; tarihte neredeyse benzersiz biri idi. 1924 Türkiye Cumhuriyeti Hilafeti kaldırınca hanedanın tüm üyeleri ülkeyi terk ettti. Ailece uzun yıllar diğer kraliyet aileleri gibi yurt dışındaki yatırımları - yabancı şişrketlerin hisse senetleri sayesinde güvenli ama gösterişten uzak İsviçre’ye geçti. Avrupalı aristokrasi merak ve saygı gösterse de “yabancı” idiler. Fransızca ve Türkçe eğitim gördü; Avrupa’da bulunduğu süre boyunca Almanca ve daha sonra İngilizce öğrendi. Disiplinli, çok okuyan, köklerinin farkında bir genç kadın olarak olgunlaştı; sürgün ona alçakgönüllülük de öğretti. Saraylar ve hizmetkârlar gitmişti; geriye silinmez bir isim ve tarih kalmıştı.
İki Çöken Hanedan Arasında Kahire’de Parlayan Bir Yıldız gibi 1940’ta, 19 yaşındayken 1914’te İngilizlerce azledilen Mısır ve Sudan’ın son Hidivi Abbas Hilmi II’nin oğlu Prens Muhammed Abdülmünim ile evlendi. Böylece Neslişah, Osmanlı ile Mısır gibi sönmekte olan iki hanedanı birbirine bağladı ve bir kez daha siyasetin tam kalbine yerleşti. Fakat Kahire, İsviçre’den çok farklıydı: Varlıklı, canlı ve derin siyasî. Neslişah kısa sürede uyum sağladı; zarafeti, zekâsı ve çok dilli oluşuyla hayranlık topladı. Halk onu Osmanlı görkemine açılan bir köprü olarak gördü. Diplomatlar, aristokratlar, siyasetçiler arasında saygın bir figürdü. Fakat 1940’lar Mısır’ında milliyetçi hareketler güçleniyor, Britanya nüfuzu sürerken halkta kızgınlık birikiyordu. 1952’de Kral Faruk’un tahttan çekilmesinin ardından ülke çalkantıya girdi. Genç Kral Fuad II adına, Neslişah’ın eşi Prens Abdülmün’im naip olarak kraliyet adına yönetim için görevlendirildi. Kısa bir süre, Neslişah Sultan fiilen Mısır için “first lady” oldu. Ama 1953’te, Nasır liderliğindeki Hür Subaylar hareketi monarşiyi kaldırdı. Aile bir süre ev hapsinde tutuldu; rejim tarafından yakından izlendi. Serbest bırakıldıklarında ise unvanların yeni cumhuriyette bir anlamı kalmamıştı. Neslişah, hayatında ikinci kez bir hanedanın çöküşüne tanıklık etmişti.
1952’de, Türkiye Osmanlı hanedanı kadınlarının sürgününü kaldırdı. Neslişah, atalarının yurduna dönüşü sembolikti. Modern Türkiye Cumhuriyeti’ne vakar içinde uyum sağladı. Siyasî güç aramadı, Osmanlı mirasını kışkırtıcı bir şekilde canlandırmaya kalkışmadı; bunun yerine tarihin yaşayan tanığı olarak saygı gördü. İstanbul’da geçmiş ile bugün arasında bir köprü oldu: kültürel etkinliklere katıldı, hayır işlerini destekledi, aile hatıralarını korudu. Evi, Osmanlı geleneğinin solan yankılarının, cumhuriyetle uyum içinde yaşadığı bir buluşma noktasına dönüştü. Genç kuşaklar için o, kaybın ve sürekliliğin bir arada vücut bulduğu, imparatorluğun sonu ile ruhunun devamını simgeleyen bir figürdü.
Mart 2012’de, 91 yaşında İstanbul’da vefat etti. Boğaz’a bakan Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi. Hem kendi hemde Mısır hanedanın çöküşüne tanıklık eden son Osmanlı prensesi Neslişah Sultan “Belki hanedan bitti ama Türk halkının Atatürk ile sağladığı kurtuluş, yenik ve dağınık bir halkın egemen bir cumhuriyet olarak yeniden inşası aslında bir mucize idi. Saltanat ve hilafet kaldırılmıştı, ama hukuk önünde eşitlik tesis edilmişti. Eğitim genişletilmiş, kız çocukları için okullar açılmış, kadınlara seçme-seçilme hakkı tanınmıştı. Dil ve kültür reformları ile modern alfabe benimsenmiş, milyonlara okuryazarlık yolu açılmıştı. Din ile siyasetin ayrılması vicdan özgürlüğünü güvenceye almış; en önemlisi, nesiller boyu eksik kalan haysiyet ve bağımsızlık duygusu halka geri verilmişti. Eski düzen alınganlıkla direndi; Neslişah ise barışı ve uzlaşmayı temsil etti. Atatürk’ü “Türk milletini kurtaran bir mimar” olarak gördü.
Neslişah sultanın sesinde imparatorluk ile cumhuriyet, gelenek ile modernlik, kayıp ile hayatta kalış arasında bir köprü yankılanırdı…