PKK telekonferans
TC Hükümeti ‘Devlet başkanı’ statüsü ile BEBEK KATİLİ Öcalan için düzenlediği özel ofisinden ! PKK yöneticileri arasında yapılı gizli telekonferansın tutanakları, 2 Mayıs 2025’te İmralı’da gerçekleşen bir görüşmeye ilişkin. Muhalaefeti susturulmuş - artık tümü YANDAŞ -Türkiye medyasında bu içerik,yer bulmamıştı. Tutanaklar; örgütün fesih kongresinden günler önceki iklime, kullanılan dile ve aktörlerin pozisyonlarına dair ipuçları veriyor. Gündem geniş: Selahattin Demirtaş’ın son mesajlarından Dilovası’ndaki yangına; kamu gelirleri ve ithalat başlıklarından siyasetin merkezindeki güç mücadelelerine kadar… Ancak hepsinden önce, “tarihi tutanaklar” olarak anılan bu metinler, süreci Oslo kayıtlarını hatırlatacak ölçüde kritik bir eşiğe taşıyor.
Kimler, Nerede, Hangi Dille?
Belgedeki anlatıma göre görüşme, MİT’ten “Hakan” kod adlı üst düzey bir görevlinin bulunduğu bir salonda, kameralar karşısında yapılıyor. PKK kanadından Sabri Ok, Songül Çelik (Diler/Sivas kod adıyla anılıyor), Remzi Kartal ve İlham Ahmed kameranın önünde. Tarafların temkinli, yer yer soyut bir dil kullandığı anlaşılıyor. Buna karşılık Abdullah Öcalan, tutanaklara göre doğrudan ve keskin konuşuyor. Beberk Katili Öcalan’ın “PKK’nin kurucu genel başkanı olarak son konuşmam” vurgusu dikkat çekiyor. Bahçeli’nin çağrısına atıf yapıyor; “Bu işi devletle demokratikleşme temelinde çözerim” diyor. Dört maddelik bir bildirge hazırlandığını, bunun yalnızca Kandil’i değil diaspora, Rojava ve İran’a uzanan tüm bileşenleri içeren bir “ön görüşme sürecinin” parçası olduğunu belirtiyor.
Masaya Konan Çizgi: “Demokratik Cumhuriyet, Kürdistan’dan Kıymetli”
Tutanakların en çarpıcı cümlelerinden biri, Bebek Katili Öcalan’a atfedilen şu ifade “Demokratik Cumhuriyeti kurmak, bir Kürdistan’ı kurmaktan daha kıymetlidir” Bebek Katili Öcalan, örgütün 1978’deki bağımsız Kürdistan hedefinin “reel sosyalizmin çöküşü ve ulus-devletçi paradigmanın aşınmasıyla” anlamını yitirdiğini savunuyor; şiddete dayalı sosyalizmi reddettiğini kaydediyor. Bu çerçevede PKK’nin “iki nedenle feshedileceğini” söylüyor. PKK yöneticileri ise sahadaki tabloyu özetliyor: On yıllık ağır çatışma, süre giden operasyonlar, ateşkes ilanlarına rağmen değişmeyen dil… Avrupa alanında dayanışmanın yükseldiği, ancak toplum inşasında hâlâ eksikler bulunduğu ifade ediliyor.
Rojava Başlığı: Sınırlar, Gümrükler ve “Devlete Teslim” Vurgusu
Suriyede ABD tarafından eğitilmiş - donanmış 65.000 kişilik ordusu ile PKK kontrölündeki Rojava dosyasında Öcalan demokratik anayasa çağrısı yapıyor. İlham Ahmed, Rojava’nın bağlılığını iletirken Şam’la yürüyen pazarlıklarda Türkiye kaynaklı baskı ve şüpheleri dile getiriyor. Bebek katili Öcalan, Türk yetkilileriyle konuşacağını, “acele edilmeyeceğini, meselelerin elbirliğiyle çözüleceğini” ifade ediyor. Öte yandan, ABD/İsrail dâhil “çoklu ilişki” önerilerine karşı Gazze ve Ukrayna örneklerini anımsatıp “dış desteklerin yarı yolda bırakma” riskine dikkat çekiyor; “ilişki kurmayı yasaklamam, hesabını siz yaparsınız” çizgisini çekiyor.
Devlet–Örgüt Eşiği: “Partilerle Değil, Devletle Konuşuyorum”
Öcalan “iktidardaki partilerle değil, devletle görüştüğünü” vurguluyor; MİT’ten “Hakan” kod adlı isme atıfla, sürecin kurumsal yönüne işaret ediyor. Kimi anlarda sertleşiyor; Kandil’e “demagoji” uyarısı yapıyor “Gerçek Apo karşınızdadır; kimse bana dayatma yapamaz” diyor. Barzani’yle görüşme önerisini bizzat üstlenmek istediğini belirtiyor. Sahadaki saldırı iddiaları ve ateşkes tartışmalarında ise öz savunma ile şiddetsiz demokratik mücadele arasında bir denge öneriyor “Elde silah, barış olmaz; demokratik mücadele silahtan güçlüdür. Saldırmayın; ama kendinizi koruyun” Görüşme, karşılıklı selam ve alkışlarla bitiyor; akabinde örgüt içi bir bilgilendirme notu dağıtıldığı anlaşılıyor.
Siyasî Arka Plan: Demirtaş’ın “Bağımlılık” Metaforu ve İmralı Tartışması
Bu tutanakların sızdığı günlerde Bebek Katili Öcalan yerine - Kürtlere belkide çok daha faydalı önder olabilecek Selahattin Demirtaş da yeni bir mesaj yayımladı. Devletin güvenlik odaklı tek kanallı alışkanlığı ile Kürt hareketinin silahlı mücadeleye yaslanan meşruiyet arayışını “bağımlılık yapan ilaç” metaforuyla eleştirdi; “Ne Ankara, ne Kandil, ne İmralı aynı düşünce kalıplarıyla yeni bir Türkiye kuramaz” dedi. Ankara kulislerinde, İmralı’ya bir heyet meselesi gerilim yaratıyor. Yetkili onayıyla atılacak her adımın hukukî/anayasal zincir süreçleri tetikleyeceği; “binlerce kişinin statüsü” gibi başlıkların gündemi kökten değiştireceği konuşuluyor. Süreç yönetimi, iktidarın siyasî maliyet–fayda hesabının merkezinde.
Son Söz: Eşik Zamanı
Tutanakların dili, Demirtaş’ın metaforu, Dilovası’nın acısı, tarımın alarmı ve hukuktaki gerilim… Tüm başlıklar aynı yere bağlanıyor: Türkiye KORKUNÇ derecede tehlikleli bir eşikte. Karar anlarında tek bir dişli dönmüyor; birbirine bağlı çok sayıda dişli aynı anda harekete geçiyor. Bu yüzden, atılacak her adım siyaset, ekonomi, hukuk ve toplumsal psikoloji üzerinde zincirleme etki yaratacak. Evet, barış herkesin talebi. Barış için şiddetsiz demokratik mücadele ve hukukun üstünlüğü asgarî müşterek. Devlet kapasitesinin vatandaşa görünür biçimde çalıştığı, çocuğun korunabildiği, çiftçinin üretimde kaldığı, gençlerin bilim ve teknolojiyle anıldığı bir ülke; zorlu ama mümkün.
Bugün “tarihi” denilen kayıtlar, yalnız geçmişin değil yarının da aynası olabilir. Cesaret, sağduyu ve hesap verilebilirlik ile…


