Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Kuzeyli
Köşe Yazarı
Kuzeyli
 

Turizmde gelecek yok oluyor

        Turizmde Strateji Değişimi Turizm, durağan bilginin değil, sürekli değişen gerçekliklerin içinde öğrenerek yol alınan bir alandır. Bu nedenle 1960 tan beri sektörü yakından izleyen Tavit Köletavitoğlu olarak kendini “duayen” olarak değil, hâlâ öğrenen biri olarak tanımlarım. Çünkü turizm de, gayrimenkul de, ekonomi de koşan sektörlerdir; bilgi sabitlenmez, sürekli yer değiştirir. Sabitlenen bilgiye sahip olan değil, değişimi yakalamaya çalışan ayakta kalır. Türkiye’nin turizmle gerçek anlamda tanışması 1970’li yılların başına uzanır. O dönemde dünyaya hâkim olan turizm anlayışı, sanayi toplumunun ürettiği ekonomik güvenlik algısına dayanıyordu. Sanayi ekonomisi gelir üretiyor, bu gelir tasarrufa dönüşüyor ve insanlar geleceğe güven duydukları için bu tasarrufları turizme aktarabiliyordu. Kitlesel turizmin yükselişi tam olarak bu güven ortamının ürünüdür. Almanya ve Japonya gibi tasarruf eğilimi yüksek ülkelerin dünyanın en büyük tur operatörlerini üretmiş olmaları tesadüf değildir. 1980 yılı, Türkiye turizmi açısından gerçek bir milattır. 14 Haziran 1980’de yayımlanan Turizm Çerçeve Kararı, Türkiye’de turizmin ilk manifestosu niteliğindedir. Bu karar, sonraki yıllarda Egemen güçler tarafından yönetime monte edilen Turgut Özal döneminde açılan perspektifin de temelini oluşturmuştur. O dönemin Batının büyüme mecburiyetli dünyasında ekonomik gelir artıyor, refah genişliyor ve bu refah turizme dönüşebiliyordu. Türkiye de aynı dönemde Transit Nakliye ve Textil ihracaatı gibi tamamen döviz temelli bu küresel rüzgârı arkasına alarak büyüdü. Ancak bugün artık aynı dünyada yaşamıyoruz. Ekonominin yapısı kökten değişti. Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzen sürdürülemedi ve bugün belirsiz, çok kutuplu, net sınırları olmayan bir küresel sisteme girdik. Ukrayna savaşı, Gazze, Çin-ABD gerilimi, Avrupa’da yükselen aşırı sağ, gümrük duvarları ve otokratik yönetimlerin yaygınlaşması bu belirsizliğin parçalarıdır. Bu yeni dönemde insanların cebine daha az para giriyor ama asıl sorun bundan da derin. İnsanlar artık tasarruf etmiyor, parayı saklıyor. Oysa ekonomi kurallarından Tasarruf, güvenin ürünüdür; saklama ise güvensizliğin. Gelecek öngörülemediği için insanlar yarın kazanacakları parayı bugünden turizme ayırmak istemiyor. Bu durum, turizmin talep tarafını doğrudan zayıflatıyor. Turizmin iki temel ayağı vardır: yaşam tarzı (lifestyle) ve sağlık. Sağlık turizmi, özellikle tarih, iklim ve güneş .... gibi unsurlar nedeniyle varlığını sürdürmek zorundadır. Kuzey ülkelerinde güneşin bir doktor reçetesine yazıldığını gördüğünüzde, turizmin sağlık boyutunun ne kadar hayati olduğunu daha iyi anlaşılır. Ancak yaşam tarzına dayalı turizm, kültürel değişimler ve ekonomik güvensizlik nedeniyle ciddi baskı altındadır. Bugünün dünyasında artık uzun vadeli olması gerek hedeflerin, katı kurallı – ufku dar beş-on yıllık stratejik planlarla turizm yönetilemez. Bu dönem bitmiştir. Çünkü belirsizlik çağındayız. Eskiden değişimler 10–20 yılda olurdu; bugün bir yıl içinde birkaç kez yön değişiyor. Böyle bir ortamda esas mesele artık “eğilimleri yönetmek” değil, belirsizliği yönetmektir. Türkiye büyük bir turizm arzının üzerinde oturuyor. Yatak kapasitesi, tesisler ve sermaye çok yüksek. Eskiden bir pazarda daralma 70’ten 60’a düşmekti; bugün ise bir siyasi kararla 70’ten sıfıra düşmek mümkün. Çünkü birçok ülkede kararlar demokratik mekanizmalarla değil, Rusya örneği bunun en somut göstergesidir - tek kişinin iradesiyle alınmaktadır. Bu nedenle Türkiye, geçmişte sırtını dayadığı rüzgârın artık olmadığını kabul etmek zorundadır. Aynı rahatlık, alışkanlıklarla ve aymazlıkla turizmi geleceğe taşıyamayız. Ne kapasiteyi aynı biçimde büyütebiliriz ne de aynı pazarlara güvenebiliriz. Farklı bir büyüme anlayışına geçmek zorundayız. İkinci kritik konu, devlet-sektör ilişkileridir. Türkiye’de sektörler tarihsel olarak her şeyi devletten bekleyen bir yapıyla gelişmiştir.  Zorunlu üyeliklere dayalı meslek kuruluşları, kendini yenileyemeyen, değişime kapalı yapılar üretmiştir. Oysa Kalkınmış çağdaş toplumlarda sürekli kendini yenileyebilir gönüllü üyelik esasına dayanan kuruluşlar vardır ve Devlet de bu yüzden onlara yetki verir ve gerektiğinde geri alır. Belirsizliği yönetebilmek için devletin yanında gerçekten güçlü, yenilenebilir, gönüllü temelli sektör kuruluşları olmak zorundadır. Bu kuruluşlarda yönetimlerin değişimi kurallarla sınırlandırılmalı, eleştiri ve talep alttan yukarıya akabilmelidir. Aksi halde devletin ağzına bakan, risk alamayan, refleks gösteremeyen yapılarla Hz Yapay çağı yönetilemez. Sonuç olarak ne yapılacağı belli ama nasıl yapılacağı zordur. Türkiye turizmi, artık geçmişin alışkanlıklarıyla değil; belirsizliği okuyabilen, hızlı tepki verebilen, sahadan bilgi toplayan ve kendini sürekli yenileyen bir anlayışla yol almak zorundadır. Aksi halde sahip olunan büyük potansiyel, aynı büyüklükte çok bir riske dönüşebilir.  

Turizmde gelecek yok oluyor

 

 

 

 

Turizmde Strateji Değişimi

Turizm, durağan bilginin değil, sürekli değişen gerçekliklerin içinde öğrenerek yol alınan bir alandır. Bu nedenle 1960 tan beri sektörü yakından izleyen Tavit Köletavitoğlu olarak kendini “duayen” olarak değil, hâlâ öğrenen biri olarak tanımlarım. Çünkü turizm de, gayrimenkul de, ekonomi de koşan sektörlerdir; bilgi sabitlenmez, sürekli yer değiştirir. Sabitlenen bilgiye sahip olan değil, değişimi yakalamaya çalışan ayakta kalır.

Türkiye’nin turizmle gerçek anlamda tanışması 1970’li yılların başına uzanır. O dönemde dünyaya hâkim olan turizm anlayışı, sanayi toplumunun ürettiği ekonomik güvenlik algısına dayanıyordu. Sanayi ekonomisi gelir üretiyor, bu gelir tasarrufa dönüşüyor ve insanlar geleceğe güven duydukları için bu tasarrufları turizme aktarabiliyordu. Kitlesel turizmin yükselişi tam olarak bu güven ortamının ürünüdür. Almanya ve Japonya gibi tasarruf eğilimi yüksek ülkelerin dünyanın en büyük tur operatörlerini üretmiş olmaları tesadüf değildir.

1980 yılı, Türkiye turizmi açısından gerçek bir milattır. 14 Haziran 1980’de yayımlanan Turizm Çerçeve Kararı, Türkiye’de turizmin ilk manifestosu niteliğindedir. Bu karar, sonraki yıllarda Egemen güçler tarafından yönetime monte edilen Turgut Özal döneminde açılan perspektifin de temelini oluşturmuştur. O dönemin Batının büyüme mecburiyetli dünyasında ekonomik gelir artıyor, refah genişliyor ve bu refah turizme dönüşebiliyordu. Türkiye de aynı dönemde Transit Nakliye ve Textil ihracaatı gibi tamamen döviz temelli bu küresel rüzgârı arkasına alarak büyüdü.

Ancak bugün artık aynı dünyada yaşamıyoruz. Ekonominin yapısı kökten değişti. Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzen sürdürülemedi ve bugün belirsiz, çok kutuplu, net sınırları olmayan bir küresel sisteme girdik. Ukrayna savaşı, Gazze, Çin-ABD gerilimi, Avrupa’da yükselen aşırı sağ, gümrük duvarları ve otokratik yönetimlerin yaygınlaşması bu belirsizliğin parçalarıdır.

Bu yeni dönemde insanların cebine daha az para giriyor ama asıl sorun bundan da derin. İnsanlar artık tasarruf etmiyor, parayı saklıyor. Oysa ekonomi kurallarından Tasarruf, güvenin ürünüdür; saklama ise güvensizliğin. Gelecek öngörülemediği için insanlar yarın kazanacakları parayı bugünden turizme ayırmak istemiyor. Bu durum, turizmin talep tarafını doğrudan zayıflatıyor.

Turizmin iki temel ayağı vardır: yaşam tarzı (lifestyle) ve sağlık. Sağlık turizmi, özellikle tarih, iklim ve güneş .... gibi unsurlar nedeniyle varlığını sürdürmek zorundadır. Kuzey ülkelerinde güneşin bir doktor reçetesine yazıldığını gördüğünüzde, turizmin sağlık boyutunun ne kadar hayati olduğunu daha iyi anlaşılır. Ancak yaşam tarzına dayalı turizm, kültürel değişimler ve ekonomik güvensizlik nedeniyle ciddi baskı altındadır.

Bugünün dünyasında artık uzun vadeli olması gerek hedeflerin, katı kurallı – ufku dar beş-on yıllık stratejik planlarla turizm yönetilemez. Bu dönem bitmiştir. Çünkü belirsizlik çağındayız. Eskiden değişimler 10–20 yılda olurdu; bugün bir yıl içinde birkaç kez yön değişiyor. Böyle bir ortamda esas mesele artık “eğilimleri yönetmek” değil, belirsizliği yönetmektir.

Türkiye büyük bir turizm arzının üzerinde oturuyor. Yatak kapasitesi, tesisler ve sermaye çok yüksek. Eskiden bir pazarda daralma 70’ten 60’a düşmekti; bugün ise bir siyasi kararla 70’ten sıfıra düşmek mümkün. Çünkü birçok ülkede kararlar demokratik mekanizmalarla değil, Rusya örneği bunun en somut göstergesidir - tek kişinin iradesiyle alınmaktadır.

Bu nedenle Türkiye, geçmişte sırtını dayadığı rüzgârın artık olmadığını kabul etmek zorundadır. Aynı rahatlık, alışkanlıklarla ve aymazlıkla turizmi geleceğe taşıyamayız. Ne kapasiteyi aynı biçimde büyütebiliriz ne de aynı pazarlara güvenebiliriz. Farklı bir büyüme anlayışına geçmek zorundayız.

İkinci kritik konu, devlet-sektör ilişkileridir. Türkiye’de sektörler tarihsel olarak her şeyi devletten bekleyen bir yapıyla gelişmiştir.  Zorunlu üyeliklere dayalı meslek kuruluşları, kendini yenileyemeyen, değişime kapalı yapılar üretmiştir. Oysa Kalkınmış çağdaş toplumlarda sürekli kendini yenileyebilir gönüllü üyelik esasına dayanan kuruluşlar vardır ve Devlet de bu yüzden onlara yetki verir ve gerektiğinde geri alır.

Belirsizliği yönetebilmek için devletin yanında gerçekten güçlü, yenilenebilir, gönüllü temelli sektör kuruluşları olmak zorundadır. Bu kuruluşlarda yönetimlerin değişimi kurallarla sınırlandırılmalı, eleştiri ve talep alttan yukarıya akabilmelidir. Aksi halde devletin ağzına bakan, risk alamayan, refleks gösteremeyen yapılarla Hz Yapay çağı yönetilemez.

Sonuç olarak ne yapılacağı belli ama nasıl yapılacağı zordur. Türkiye turizmi, artık geçmişin alışkanlıklarıyla değil; belirsizliği okuyabilen, hızlı tepki verebilen, sahadan bilgi toplayan ve kendini sürekli yenileyen bir anlayışla yol almak zorundadır. Aksi halde sahip olunan büyük potansiyel, aynı büyüklükte çok bir riske dönüşebilir.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.