ORTALAMA ODAKLANMA SÜREMiZ....
Maalesef JAPON BALIĞINKiNDEN BiLE KISA. HAFIZA sahibi olmak kötü bir hal. Sebebi ise KiTAP OKUYAMAMAK Bu sadece kişisel bir eksiklik değil, UYGARLIĞIN
ZiHiNSEL DERiNLiĞiNi KAYBETMESi anlamına geliyor.
PARÇALANAN ZiHiN ÇAĞI
İnsan zihni, bir zamanlar tek bir hikâyeyi baştan sona izleyebilen, sabırla büyüyen bir bahçe gibiydi. Çekirdekler toprağa düşer, yavaş yavaş kök salar, meyvesini zamanında verirdi. Şimdi ise o bahçe, bir fırtınanın savurduğu tohumlar gibi dağılmış durumda. Her bir fikir yarım kalıyor, her duygu bir başka uyaranın gölgesinde sönüyor. Bunun yalnızca BiREYSEL bir ODAK PROBLEMi olmadığını artık biliyoruz.
Microsoft’un küresel araştırması,
2000’lerin BAŞINDA ortalama 12 Sn olan odaklanma süremizin, BUGÜN 8 Sn'ye düştüğünü ortaya koyuyor. Bu, ironik biçimde, bir JAPON BALIĞININ DiKKAT SÜRESiNDEN bile KISA. Zihnimiz artık bir romanın derin sayfalarında dolaşmak yerine, saniyeler içinde parlayan görüntülerin peşinde koşuyor. Dikkatimizi kaybetmek, yalnızca ÜRETKENLiĞi değil, DÜŞÜNME BiÇiMiNiZi de değiştiriyor. Çünkü ODAKLANMAK, zihnin hem özgürlüğü hem de en güçlü savunmasıdır.
EKRAN HIZININ PSiKOLOJiSi
Dijital çağ, zihnimizi hızın narkotik etkisine alıştırdı. Artık dopamin sistemimiz, bir öykünün yavaşça açılan kapılarını değil, saniyeler içinde ödül veren bildirim patlamalarını bekliyor. Stanford Üniversitesi’nden Clifford Nass’ın araştırmaları, sürekli ÇOKLU GÖREV yapan insanların tek bir işe odaklanma kapasitelerinin KALICI olarak DÜŞTÜĞÜNÜ gösteriyor. Telefon bildirimleri, hızlı video akışları, sosyal medyanın ‘daha fazlası’ çağrısı… Hepsi zihnimizi küçük şeker paketleriyle besliyor. Bu şekerler anlık tatmin sağlasa da zihni beslemez, tıpkı fast food’un açlığı bastırıp beden sağlığını zayıflatması gibi. Oysa zihnin gerçek besini, yavaş pişen, sindirilerek tüketilen fikirlerdir.
KiTAP, BU YEMEĞiN EN RAFiNE HÂLiDiR.
Kitap OKUYAMAMAK: Bir SEMPTOM, bir ALARM DiKKAT KAYBININ EN GÖRÜNÜR SEMPTOMU, KiTAP OKUYAMAMAK. Çünkü kitap, ‘LiNEER DiKKAT’ gerektirir; sayfa sayfa ilerleyen anlatı, beynin hem kısa hem uzun süreli hafızasını aynı anda çalıştırır. Her yeni paragraf, öncekiyle bağ kurar, okurun zihninde bir bütün inşa eder.Ekran ise bu bağı koparır. Saniyeler içinde yeni bir içerik, yeni bir başlık, yeni bir uyarıcı… Zihin, hiçbirinde derinleşmeden yüzeyde kayar. Artık iki sayfa okuduktan sonra elimizin telefona gitmesi, beynimizin uzun süreli sabır yerine hızlı ödüle koşullanmasının kaçınılmaz sonucu. Bu yalnızca bir okuma alışkanlığının kaybı değil, karmaşık düşünme becerisinin, derin bağ kurma yetisinin ve empati kapasitesinin de yavaş yavaş silinmesi.
YÜZEYSELLEŞEN TOPLUM
Odak kaybı yalnızca BiREYSEL DEĞiL, TOPLUMSAL bir EROZYON. Tarihçi Walter Ong, yazının uygarlığa en büyük katkısının ‘UZUN DÜSÜNME‘ becerisi olduğunu vurgular.
Eğer TOPLUM OLARAK DiKKAT SÜREMiZ KISALIYORSA ASLINDA KOLEKTiF DÜŞÜNME DERiNLiĞiMiZ de AZALIYOR DEMEKTiR ...
Dr.Feyza Bayraktar