Kuzey Kıbrıs “katalogla kadın satışına hayır” haykırışı..
KKTC’li milletvekili Derya Doğuş’un Meclis kürsüsünden yükselen sesi, dinleyenleri derin bir utançla yüzleştirdi “Kadınlar hayvan gibi, birer mal gibi kataloglarla pazarlanıyorlar” diyerek başlayan konuşma, yalnızca bir tespit değil; bir ülkenin insan onuruna karşı işlenen sistematik suçların, kamusal ihmallerin ve devlet mekanizmalarının nasıl işlediğine dair ağır bir suçlamadır.
Konuşmanın merkezinde Kuzey Kıbrısı yozlaştırma adına Anavatan Türk firmalarının Pakistan, Afgan, Suriye uyruklu UCUZ KÖLE işçiler ve İsraillilere adanın kuzeyinden toprak satma operasyonları gibi maalesef bir anonim kurban daha var: Adı, yüzü ve kimliği bilinmeyen; ama bir annenin, bir babanın çocuğu olduğu kesin olan bir insan - kaybolmuş, öldürülmüş olabilir. Milletvekili, Meclis’te bu kaybın yarattığı vicdani sarsıntıyı defalarca “Bir ülkenin koşulları yoksuldur diye onun insanları, cariye - seks kölesi oluyor, mafyanın eline düşüyor, kurtarılamıyorlar” haykırdı.
Türkiyeden gelecek müşterilere için, Kuzey Kıbrıs SEKS endüstrisi patronlarının, devletin polis ve ilgili kurumların da işin içinde olduğu bir insan ticareti ağı işletiliyor. Meclis kayıtlarına göre gece kulüplerini düzenleyen yasada bir komisyon bulunuyor: İçişleri Bakanı, müsteşarı, kaymakam, muhaceret müdürü, temel sağlık hizmetleri temsilcisi, çalışma dairesi temsilcisi ve ilgili belediye müdürü... Bu komisyon gece kulüplerini sınıflandırıp izin veriyor, denetlediği iddia ediliyor. Ancak “İşin aslı hiçte öyle değil” çünkü: bugüne kadar artık DÜNYA seks cenneti olmuş Kıbrısta “YASAK olan fuhuş yaptırmaktan” hiç bir gece kulübü sahibine ceza verilmedi.
Gece kulüpleri Kadınların sabah alınışı, gece boyunca konsomasyon süresi, ardından otellere gönderilmeleri ve 24 saat çalıştırılmaları “18 yaşından küçük kızların ÇOK pahalı, 20 yaşından büyüklerine YAŞLI denenlerin daha ucuz” olduğu özellikle Anavatan Türkiyeden gelen müşterilere sunulan bu SAPKIN cariye – seks kölesi ticaret sistemi gibi insanı küçük düşüren olayda, tıpkı tümü SAPIK insanlık dışı arap ülkelerindeki yabancı işçiler gibi pasaportlarına devlet eliyle el koyulduğu iddiası ise insan ticaretinin en karanlık yöntemlerinden birinin devlet mekanizmalarıyla örtüştüğünü düşündürüyor.
Kuzey Kıbrısta “Çeyrek asırdır seks köleliği yapılıyor” gece kulüpleri yasasından beri devam eden yapısal sorunlarla dolu yasa ile devletin kurumlarının, dolayısıyla kamusal düzenlemelerin suistimal edildiği, hatta belirli dönemlerde bazı uygulamaların (ör. ihbar hattı, bilgilendirme broşürleri) varken 2003 ten beri ortalıktan kaldırıldığı, bunun da sistemin devamını kolaylaştırdığı anlatıldı.
Devletin doğrudan ya da dolaylı katılımına dair iddialar geniş bir çerçeveye yayılıyor: Gece kulüpleri arasındaki rekabet, kadınların ülkeye gönderilmeden önce barındırılması, Türkiyeden gelecek müşteriler için aleni “kataloglar” aracılığıyla pazarlama ve seks turizminin teşvik edilmesi. İnternette “Kıbrıs Gece Kulüpleri Rehberi” ve “Kıbrıs Gece Turu” gibi sitelerde açıkca VIP transferi, villa kiralama ve otel hizmetleriyle seks turizminin pazarlanmasını ve bunun Türkiyeye EN YAKIN vizesiz gelebileceğiniz – en ucuz ülke diye tanıtım yapan bulunabilen aleni Türkçe 49 internet sitesi ile sistemin ne kadar örgütlü - ORTAK - olduğu gözler önünde, fakat sorumlular sağır, kör ve dilsizi oynuyor.
Cariye - seks köleliği ile seks işçiliği arasındaki fark. Başka ülkelerde seks işçiliğinin bir meslek olarak tanımlanıp çalışma saatleri, izin, sağlık güvencesi ve emeklilik haklarıyla düzenlenir. Oysa KKTC’deki mevcut çifte standartlı düzende “Hem kanunen fuhuş yasak diyeceksiniz hem de insanların seyahat belgelerini el koyup isteği dışında Cartiye – seks kölesi gibi çalıştırmak” insan onurunu yok sayan bir kölelikle eşdeğer görülüyor.
Devlet hastanelerinin bile bu düzenin dolaylı sonuçlarından etkilendi. Uzun süredir kürtaj uygulamadığını; sebebin, doğum kontrol yöntemi yokluğu ve müşterilerin prezervatif kullanmak istememesiyle cinsel yolla bulaşan hastalık riskinin kadınlarda gebeliklere yol açması, Hastanenin kürtajı durdurmasının da “çalıştırılmaya devam eden kadınların işverenlerinin işine geldiği” gerçeğinde, Kadınların ameliyat sonrası iyileşme sürecinde çalışamamaları, patronlar için gelir kaybı anlamına geliyor.
Somut vakalardan örnekler çok: Ayovem - sığınma/yardım hattına ulaşan ihbarların polis veya muhacirlik kayıtlarında izinin kaybolması, kadının akıbetinin bilinmemesi; organ mafyasına düşmüş olma ihtimali, darp, ölüm türü, tümü cevapsız kalan sorularla, kadınlara hayvan muamelesi - insanlık onuruna yapılan saldırıdır.
İçişleri Bakanlığı sorumluluğunda olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin, Anavattan Türkiyeden gelen Kara para, Kumar, Uyuşturucu ve seks ticareti baronlarının bu işlerinin son bulması gerektiğini, gece kulüplerinin kapatılması veya aklı başında bir Batılı devlet sistemi ile etkin denetimle aleni satılan - bazıları çocuk yaşta - genç kızların ticaretine olanak veren düzenlemelerin kaldırılması ŞART. Çünkü “Ölen insanların kanı hepimizin elinde” Bu yalnızca vicdani bir suçlama değil, aynı zamanda Tıpkı Türkiyedeki gibi yozlaşmış Devlet + Mafya işbirliği için hesap verme çağrısı diye kabul edilmeli.
Aslında u konuşma, bir milletvekilinin Meclis kürsüsünden açtığı bir yaradır; aynı zamanda toplumsal bir haykırıştır. Konunun ciddiyeti, devasa insan hakları ihlallerini, kamusal düzenlemelerin yozlaşmasını ve uluslararası hukukun boşluklarını işaret ediyor. Derya Doğuş’un talebi net: Bu insanlık ayıbına derhal son verilsin; sorumlular hesap versin, mağdurlar bulunup korunup rehabilite edilsin.
Son olarak; böylesi açıklamalar cesaret ister. Meclis’te söylenen her söz, duyulmalı, soruşturulmalı ve sonuçları takip edilmelidir. Bir insanın adı yoksa, yüzü bilinmiyorsa bile onun varlığı yadsınamaz; onun acısı, hakikati ortaya çıkarmamız için bize yüklenen bir sorumluluktur. Bu sorumluluk; vicdanı, hukuku ve devleti harekete geçirme cesaretini göstermektir.
Kuzey Kıbrıs “katalogla satışa hayır” haykırışı..
KKTC’li milletvekili Derya Doğuş’un Meclis kürsüsünden yükselen sesi, dinleyenleri derin bir utançla yüzleştirdi “Kadınlar hayvan gibi, birer mal gibi kataloglarla pazarlanıyorlar” diyerek başlayan konuşma, yalnızca bir tespit değil; bir ülkenin insan onuruna karşı işlenen sistematik suçların, kamusal ihmallerin ve devlet mekanizmalarının nasıl işlediğine dair ağır bir suçlamadır.
Konuşmanın merkezinde Kuzey Kıbrısı yozlaştırma adına Anavatan Türk firmalarının Pakistan, Afgan, Suriye uyruklu UCUZ KÖLE işçiler ve İsraillilere adanın kuzeyinden toprak satma operasyonları gibi maalesef bir anonim kurban daha var: Adı, yüzü ve kimliği bilinmeyen; ama bir annenin, bir babanın çocuğu olduğu kesin olan bir insan - kaybolmuş, öldürülmüş olabilir. Milletvekili, Meclis’te bu kaybın yarattığı vicdani sarsıntıyı defalarca “Bir ülkenin koşulları yoksuldur diye onun insanları, cariye - seks kölesi oluyor, mafyanın eline düşüyor, kurtarılamıyorlar” haykırdı.
Türkiyeden gelecek müşterilere için, Kuzey Kıbrıs SEKS endüstrisi patronlarının, devletin polis ve ilgili kurumların da işin içinde olduğu bir insan ticareti ağı işletiliyor. Meclis kayıtlarına göre gece kulüplerini düzenleyen yasada bir komisyon bulunuyor: İçişleri Bakanı, müsteşarı, kaymakam, muhaceret müdürü, temel sağlık hizmetleri temsilcisi, çalışma dairesi temsilcisi ve ilgili belediye müdürü... Bu komisyon gece kulüplerini sınıflandırıp izin veriyor, denetlediği iddia ediliyor. Ancak “İşin aslı hiçte öyle değil” çünkü: bugüne kadar artık DÜNYA seks cenneti olmuş Kıbrısta “YASAK olan fuhuş yaptırmaktan” hiç bir gece kulübü sahibine ceza verilmedi.
Gece kulüpleri Kadınların sabah alınışı, gece boyunca konsomasyon süresi, ardından otellere gönderilmeleri ve 24 saat çalıştırılmaları “18 yaşından küçük kızların ÇOK pahalı, 20 yaşından büyüklerine YAŞLI denenlerin daha ucuz” olduğu özellikle Anavatan Türkiyeden gelen müşterilere sunulan bu SAPKIN cariye – seks kölesi ticaret sistemi gibi insanı küçük düşüren olayda, tıpkı tümü SAPIK insanlık dışı arap ülkelerindeki yabancı işçiler gibi pasaportlarına devlet eliyle el koyulduğu iddiası ise insan ticaretinin en karanlık yöntemlerinden birinin devlet mekanizmalarıyla örtüştüğünü düşündürüyor.
Kuzey Kıbrısta “Çeyrek asırdır seks köleliği yapılıyor” gece kulüpleri yasasından beri devam eden yapısal sorunlarla dolu yasa ile devletin kurumlarının, dolayısıyla kamusal düzenlemelerin suistimal edildiği, hatta belirli dönemlerde bazı uygulamaların (ör. ihbar hattı, bilgilendirme broşürleri) varken 2003 ten beri ortalıktan kaldırıldığı, bunun da sistemin devamını kolaylaştırdığı anlatıldı.
Devletin doğrudan ya da dolaylı katılımına dair iddialar geniş bir çerçeveye yayılıyor: Gece kulüpleri arasındaki rekabet, kadınların ülkeye gönderilmeden önce barındırılması, Türkiyeden gelecek müşteriler için aleni “kataloglar” aracılığıyla pazarlama ve seks turizminin teşvik edilmesi. İnternette “Kıbrıs Gece Kulüpleri Rehberi” ve “Kıbrıs Gece Turu” gibi sitelerde açıkca VIP transferi, villa kiralama ve otel hizmetleriyle seks turizminin pazarlanmasını ve bunun Türkiyeye EN YAKIN vizesiz gelebileceğiniz – en ucuz ülke diye tanıtım yapan bulunabilen aleni Türkçe 49 internet sitesi ile sistemin ne kadar örgütlü - ORTAK - olduğu gözler önünde, fakat sorumlular sağır, kör ve dilsizi oynuyor.
Cariye - seks köleliği ile seks işçiliği arasındaki fark. Başka ülkelerde seks işçiliğinin bir meslek olarak tanımlanıp çalışma saatleri, izin, sağlık güvencesi ve emeklilik haklarıyla düzenlenir. Oysa KKTC’deki mevcut çifte standartlı düzende “Hem kanunen fuhuş yasak diyeceksiniz hem de insanların seyahat belgelerini el koyup isteği dışında Cartiye – seks kölesi gibi çalıştırmak” insan onurunu yok sayan bir kölelikle eşdeğer görülüyor.
Devlet hastanelerinin bile bu düzenin dolaylı sonuçlarından etkilendi. Uzun süredir kürtaj uygulamadığını; sebebin, doğum kontrol yöntemi yokluğu ve müşterilerin prezervatif kullanmak istememesiyle cinsel yolla bulaşan hastalık riskinin kadınlarda gebeliklere yol açması, Hastanenin kürtajı durdurmasının da “çalıştırılmaya devam eden kadınların işverenlerinin işine geldiği” gerçeğinde, Kadınların ameliyat sonrası iyileşme sürecinde çalışamamaları, patronlar için gelir kaybı anlamına geliyor.
Somut vakalardan örnekler çok: Ayovem - sığınma/yardım hattına ulaşan ihbarların polis veya muhacirlik kayıtlarında izinin kaybolması, kadının akıbetinin bilinmemesi; organ mafyasına düşmüş olma ihtimali, darp, ölüm türü, tümü cevapsız kalan sorularla, kadınlara hayvan muamelesi - insanlık onuruna yapılan saldırıdır.
İçişleri Bakanlığı sorumluluğunda olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin, Anavattan Türkiyeden gelen Kara para, Kumar, Uyuşturucu ve seks ticareti baronlarının bu işlerinin son bulması gerektiğini, gece kulüplerinin kapatılması veya aklı başında bir Batılı devlet sistemi ile etkin denetimle aleni satılan - bazıları çocuk yaşta - genç kızların ticaretine olanak veren düzenlemelerin kaldırılması ŞART. Çünkü “Ölen insanların kanı hepimizin elinde” Bu yalnızca vicdani bir suçlama değil, aynı zamanda Tıpkı Türkiyedeki gibi yozlaşmış Devlet + Mafya işbirliği için hesap verme çağrısı diye kabul edilmeli.
Aslında u konuşma, bir milletvekilinin Meclis kürsüsünden açtığı bir yaradır; aynı zamanda toplumsal bir haykırıştır. Konunun ciddiyeti, devasa insan hakları ihlallerini, kamusal düzenlemelerin yozlaşmasını ve uluslararası hukukun boşluklarını işaret ediyor. Derya Doğuş’un talebi net: Bu insanlık ayıbına derhal son verilsin; sorumlular hesap versin, mağdurlar bulunup korunup rehabilite edilsin.
Son olarak; böylesi açıklamalar cesaret ister. Meclis’te söylenen her söz, duyulmalı, soruşturulmalı ve sonuçları takip edilmelidir. Bir insanın adı yoksa, yüzü bilinmiyorsa bile onun varlığı yadsınamaz; onun acısı, hakikati ortaya çıkarmamız için bize yüklenen bir sorumluluktur. Bu sorumluluk; vicdanı, hukuku ve devleti harekete geçirme cesaretini göstermektir.


