Maalesef mevcut “İthalata dayalı tarımın bitmesi” ve özellikle et fiyatlarının 3 katına çıkması çok yakın bir gelecekte, yalnızca bir ekonomik kriz değil, uzun vadede ekolojik, sosyolojik ve politik bir dönüşüm yaratır.
1. Kısa Vadeli Etkiler: Gıda Fiyat Şoku ve Kırılgan Ekonomi
İthalata dayalı tarım bittiğinde, ilk sarsıntı şehirlerde hissedilir. Türkiye’de hayvancılığın büyük kısmı dışa bağımlı girdilere — yem, mazot, aşı ve ekipman — dayandığı için, ithalatın kesilmesi maliyetleri katlar. Eğer et fiyatı 3 katına çıkarsa, bu durum sadece sofradaki eti değil; süt, peynir, yumurta ve hatta unlu mamulleri bile etkiler. Çünkü tarım sisteminde her zincir diğerine bağlıdır.
Kısa vadede olanlar:
- Marketlerde ve restoranlarda fiyatlar sert şekilde artar.
- Orta gelirli aileler proteini daha az tüketmeye başlar, yetersiz beslenme riski doğar.
- Küçük üretici, yüksek girdi maliyetleri yüzünden üretimi durdurabilir.
- Şehirlerde enflasyon psikolojisi büyür: halkın alım gücü düşer, “yoksunluk algısı” derinleşir.
Ancak bu tablo aynı zamanda yerli üretim için büyük bir fırsat penceresi açar. Çünkü dışa bağımlılığın bitmesi, bir süre sancı verse de, uzun vadede “yerli tarımın yeniden doğuşunu” başlatabilir. Yeter ki devlet stratejik biçimde üreticiye yönelsin.
2. Orta Vadeli Etkiler: Tarımsal Yeniden Yapılanma Fırsatı
İthalata dayalı sistemin sona ermesi, aslında ülkenin kendi üretim reflekslerini yeniden keşfetmesini sağlar. 1980 sonrası politikalarla tarımın desteklenmesi yerine ithalatın kolaylaştırılması, köylüyü toprağından uzaklaştırmıştı. Eğer ithalat biterse, bu kez zorunlulukla yeniden yerli üretime dönüş yaşanır.
Olası sonuçlar:
- Köye geri dönüş hareketi: Kırsalda atıl kalan topraklar yeniden değerlendirilebilir. Özellikle genç çiftçilere ve kooperatiflere verilen destekler, yeni bir üretici sınıf yaratır.
- Tarımsal AR-GE artışı: Üniversiteler ve özel sektör, yüksek verimli yem bitkileri, iklime uygun hayvan ırkları ve düşük maliyetli üretim modellerine yönelir.
- Bölgesel uzmanlaşma: Erzurum–Kars hattı yeniden hayvancılık merkezi olur; İç Anadolu tahıla, Ege–Akdeniz sebze-meyveye yönelir.
Elbette bu dönüşümün 5–10 yıl alacağı unutulmamalıdır. Ancak bu süre sonunda Türkiye kendi gıda güvenliğini sağlayabilirse, dış ticaret açığı azalır ve kırsal istihdamda ciddi bir artış yaşanır.
3. Uzun Vadeli Etkiler: Gıda Egemenliği ve Ulusal Bağımsızlık
Et fiyatlarının 3 katına çıkması halkı zorlar; ama bu aynı zamanda “gerçek maliyetle üretim yapmayı öğrenme” dönemidir. Uzun vadede, tarımın ithalata dayalı değil, kendi ekolojik kapasitesine dayalı hale gelmesi ulusal bağımsızlık açısından hayati bir dönüşümdür.
Uzun vadede oluşabilecek iki yönlü tablo:
Olumlu senaryo: Devlet, ithalat yerine üretimi teşvik eder. Kırsal kooperatifler güçlenir, üretici örgütlenmesi artar. Türkiye, Orta Doğu ve Balkanlar’a yeniden “gıda ihracatçısı” konumuna gelir. Tarım politikası; tohum, su ve toprak koruma ekseninde yeniden inşa edilir. Halk “ucuz et” yerine “doğal, güvenilir et” talep eder - kalite bilinci artar.
Olumsuz senaryo: Devlet desteği gelmezse küçük üretici iflas eder. Kırsal göç artar, üretim tamamen birkaç büyük holdingin eline geçer. Gıda fiyatları uzun süre yüksek kalır, sosyal huzursuzluk büyür.
4. Krizden Kalkınmaya
Evet, ithalata dayalı tarımın bitmesi ilk yıllarda acı verir. Ama her ekonomik diriliş önce sancıyla başlar. Türkiye, 1929 Buhranı sonrası kendi sanayisini nasıl kurduysa, bugünkü kriz de “yerli üretim devrimi” için fırsat olabilir. Yeter ki devlet aklını, halk ise sabrını korusun. Onun için - Hiç gecikmeden: Tohumdan sofraya kadar her aşamada yerli üretim seferberliği başlatılırsa, Üniversiteler, çiftçi birlikleri ve teknoloji girişimleri el ele verirse, Gıda güvenliği “ulusal güvenlik” olarak görülürse, Türkiye belki 10-15 yıl içinde yeniden tarımda kendi kendine yeten ülkeler ligine dönebilir.
Bu süreçte halkın her ferdi - tarlasında üretici, kentte tüketici, okulda öğrenci - aynı bilinçle davranırsa, bugünkü kriz geleceğin bereketi olur. Çünkü her toprak, yeniden işlenmeyi bekleyen bir umuttur.
Boşuna biz çocukken Ülkesinin yarınını düşünen haysiyetli yöneticilerle ‘Yerli malı yurdun malı her Türk ondan almalı’ sloganlarıyla sene sonlarına doğru okullarda YERLİ MALI HAFTASI yapılırdı …
Maalesef mevcut “İthalata dayalı tarımın bitmesi” ve özellikle et fiyatlarının 3 katına çıkması çok yakın bir gelecekte, yalnızca bir ekonomik kriz değil, uzun vadede ekolojik, sosyolojik ve politik bir dönüşüm yaratır.
1. Kısa Vadeli Etkiler: Gıda Fiyat Şoku ve Kırılgan Ekonomi
İthalata dayalı tarım bittiğinde, ilk sarsıntı şehirlerde hissedilir. Türkiye’de hayvancılığın büyük kısmı dışa bağımlı girdilere — yem, mazot, aşı ve ekipman — dayandığı için, ithalatın kesilmesi maliyetleri katlar. Eğer et fiyatı 3 katına çıkarsa, bu durum sadece sofradaki eti değil; süt, peynir, yumurta ve hatta unlu mamulleri bile etkiler. Çünkü tarım sisteminde her zincir diğerine bağlıdır.
Kısa vadede olanlar:
- Marketlerde ve restoranlarda fiyatlar sert şekilde artar.
- Orta gelirli aileler proteini daha az tüketmeye başlar, yetersiz beslenme riski doğar.
- Küçük üretici, yüksek girdi maliyetleri yüzünden üretimi durdurabilir.
- Şehirlerde enflasyon psikolojisi büyür: halkın alım gücü düşer, “yoksunluk algısı” derinleşir.
Ancak bu tablo aynı zamanda yerli üretim için büyük bir fırsat penceresi açar. Çünkü dışa bağımlılığın bitmesi, bir süre sancı verse de, uzun vadede “yerli tarımın yeniden doğuşunu” başlatabilir. Yeter ki devlet stratejik biçimde üreticiye yönelsin.
2. Orta Vadeli Etkiler: Tarımsal Yeniden Yapılanma Fırsatı
İthalata dayalı sistemin sona ermesi, aslında ülkenin kendi üretim reflekslerini yeniden keşfetmesini sağlar. 1980 sonrası politikalarla tarımın desteklenmesi yerine ithalatın kolaylaştırılması, köylüyü toprağından uzaklaştırmıştı. Eğer ithalat biterse, bu kez zorunlulukla yeniden yerli üretime dönüş yaşanır.
Olası sonuçlar:
- Köye geri dönüş hareketi: Kırsalda atıl kalan topraklar yeniden değerlendirilebilir. Özellikle genç çiftçilere ve kooperatiflere verilen destekler, yeni bir üretici sınıf yaratır.
- Tarımsal AR-GE artışı: Üniversiteler ve özel sektör, yüksek verimli yem bitkileri, iklime uygun hayvan ırkları ve düşük maliyetli üretim modellerine yönelir.
- Bölgesel uzmanlaşma: Erzurum–Kars hattı yeniden hayvancılık merkezi olur; İç Anadolu tahıla, Ege–Akdeniz sebze-meyveye yönelir.
Elbette bu dönüşümün 5–10 yıl alacağı unutulmamalıdır. Ancak bu süre sonunda Türkiye kendi gıda güvenliğini sağlayabilirse, dış ticaret açığı azalır ve kırsal istihdamda ciddi bir artış yaşanır.
3. Uzun Vadeli Etkiler: Gıda Egemenliği ve Ulusal Bağımsızlık
Et fiyatlarının 3 katına çıkması halkı zorlar; ama bu aynı zamanda “gerçek maliyetle üretim yapmayı öğrenme” dönemidir. Uzun vadede, tarımın ithalata dayalı değil, kendi ekolojik kapasitesine dayalı hale gelmesi ulusal bağımsızlık açısından hayati bir dönüşümdür.
Uzun vadede oluşabilecek iki yönlü tablo:
Olumlu senaryo: Devlet, ithalat yerine üretimi teşvik eder. Kırsal kooperatifler güçlenir, üretici örgütlenmesi artar. Türkiye, Orta Doğu ve Balkanlar’a yeniden “gıda ihracatçısı” konumuna gelir. Tarım politikası; tohum, su ve toprak koruma ekseninde yeniden inşa edilir. Halk “ucuz et” yerine “doğal, güvenilir et” talep eder - kalite bilinci artar.
Olumsuz senaryo: Devlet desteği gelmezse küçük üretici iflas eder. Kırsal göç artar, üretim tamamen birkaç büyük holdingin eline geçer. Gıda fiyatları uzun süre yüksek kalır, sosyal huzursuzluk büyür.
4. Krizden Kalkınmaya
Evet, ithalata dayalı tarımın bitmesi ilk yıllarda acı verir. Ama her ekonomik diriliş önce sancıyla başlar. Türkiye, 1929 Buhranı sonrası kendi sanayisini nasıl kurduysa, bugünkü kriz de “yerli üretim devrimi” için fırsat olabilir. Yeter ki devlet aklını, halk ise sabrını korusun. Onun için - Hiç gecikmeden: Tohumdan sofraya kadar her aşamada yerli üretim seferberliği başlatılırsa, Üniversiteler, çiftçi birlikleri ve teknoloji girişimleri el ele verirse, Gıda güvenliği “ulusal güvenlik” olarak görülürse, Türkiye belki 10-15 yıl içinde yeniden tarımda kendi kendine yeten ülkeler ligine dönebilir.
Bu süreçte halkın her ferdi - tarlasında üretici, kentte tüketici, okulda öğrenci - aynı bilinçle davranırsa, bugünkü kriz geleceğin bereketi olur. Çünkü her toprak, yeniden işlenmeyi bekleyen bir umuttur.
Boşuna biz çocukken Ülkesinin yarınını düşünen haysiyetli yöneticilerle ‘Yerli malı yurdun malı her Türk ondan almalı’ sloganlarıyla sene sonlarına doğru okullarda YERLİ MALI HAFTASI yapılırdı …