Osmanlı – Karahanlı Devleti Sürekliliği ve Türklük Bilinci
Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca Osmanlıların veya Selçukluların değil, temelde Karahanlı Devleti’nin devamı niteliğindedir. Çünkü Türklük bilincinin yüksek olduğu ilk dönem Karahanlılardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde de bu bilinç güçlüydü. Karahanlıların ilk sekiz hakanlık döneminde belirgin bir kültürel ve siyasal çizgi oluşmuş, sonraki yüzyıllarda bazı değişimler yaşansa da Türklük bilincinden tamamen kopulmamıştır. II. Abdülhamid’in “Ben de Türküm” sözü, bu bilincin sonraki dönemlerde de sürdüğünün önemli göstergelerinden biridir.
Karahanlılar Dönemi: Türklerin İslam’la Buluşması
Karahanlılar, Türklerin İslamiyet’i benimsediği dönemin devletidir. Bu süreç 10. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. Türkleri Müslüman olmaya davet eden isim, Hallacı Mansur’dur. Onun “Enel Hak” sözüyle simgeleşen tasavvufi yaklaşımı, Türklerin İslam’la kurduğu ilişkinin de niteliğini göstermektedir. Hallacı Mansur’un temsil ettiği bu derin tasavvufi anlayış, Ehlibeyt imamlarının ortaya koyduğu bilimsel bilinçle birleşmişti. Örneğin, 6. İmam Cafer Sadık dönemin en büyük bilginlerinden biriydi; ünlü kimyager Cabir bin Hayyan onun öğrencisiydi. Cabir bin Hayyan, “laboratuvarda canlı hücre yaptım” diyerek bilim tarihinde çığır açmıştır.
Bu dönemde Türk töresi ile İslam’ın tasavvufi yorumu iç içe geçerek güçlü bir kültür oluşturdu. Bu kültürün en önemli yazılı belgelerinden biri Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk adlı eseridir. Bu eser yalnızca bir sözlük değil, aynı zamanda ansiklopedik nitelikte bir kültür hazinesidir. Mahmud, kitabı Araplar ve halifeler için kaleme almış, Türklerin egemenliğinin uzun süreceğini belirterek Araplara Türkçe öğrenmelerini tavsiye etmiştir. Rivayetlere göre Hz. Muhammed de “Türklerin hükümranlığı uzun sürecektir, Türkçe öğrenin” buyurmuştur.
Aynı dönemde Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig (Kutlu Bilgi) ve Atabetü’l-Hakayık gibi eserler, Türkçenin ifade gücünü ve dönemin düşünsel zenginliğini yansıtır.
Türklerin Kayıp Kutsal Kitabı Rivayeti
Bazı tarihçiler, Türklerin eski dönemlerde “Allah’tan gelen bir kutsal kitaba” sahip olduklarını ileri sürer. Mısırlı büyük alim Haybek’e göre bu kitabı getiren kişi “Ulu Ata Bitikçi”dir. “Bitikçi” kelimesi Türkçede “yazan, kitap getiren” anlamına gelir ve peygamber karşılığı olarak kullanılmıştır. Bu iddiaya göre söz konusu kitap çok eski Oğuz Han dönemine aittir ve zamanla kaybolmuştur. Osman Turan’ın Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eseri bu konuda önemli bir başvuru kaynağıdır.
Ermeni bir tarihçi de 12. yüzyıla ait kaynaklarda, bu kutsal kitabın “Mengü Tengri küçümen” (Ebedî Tanrının adıyla) ifadesiyle başladığını, yani Türkçe bir besmeleyle açıldığını yazar. Bu kitabın parçalarının bir kısmı Göktürk yazıtlarında, bir kısmı da Manas Destanı ve Dede Korkut Hikâyeleri’nde korunmuştur. Örneğin, o eski dinde “yedi göbek içinde evlenmek yasaktı” hükmü bulunuyordu. Bu gelenek hâlâ Kazak, Kırgız, Kafkas, Karaçay-Malkar ve Balkan Türkleri gibi birçok toplulukta geçerliliğini korumaktadır.
Gök Tanrı İnancı ve “Şamanizm” Yanılgısı
Türklerin eski inanç sisteminde “Gök Tanrı” anlayışı temel konumdaydı. Orhun Yazıtları’nda, “Altta yağız yer, üstte mavi gök yaratıldığında, ikisinin arasında insan yaratıldı” ifadesiyle bu inanç açık biçimde yer alır. Burada yaratıcı tek Tanrı’dır. Türklerin inancı, vahdet-i vücut (birlik) anlayışına yakındı; Tanrı’nın eşi benzeri olmadığına inanılırdı.
“Şamanizm” kavramı aslında Türkçeye ait değildir. Türklerde din adamlarına “kam” veya “baksı” denirdi. “Şaman” kelimesi Türkçede yer almaz. Günümüzde şamanizm olarak anlatılan inanç sistemi, Türk kültürüne özgü bir din değil; insanlığın kadim halk inançlarından biridir. Sağaltma (tedavi), gaybdan haber alma, muska yazma gibi uygulamalar sadece Türklerde değil, dünyanın birçok kültüründe vardır.
Sonuç olarak: Karahanlılar dönemi, Türk tarihinin hem kültürel hem dini açıdan bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde İslamiyet, kadim Türk töresiyle birleşmiş; güçlü bir kültür, dil ve devlet geleneği ortaya çıkmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğü, Yusuf Has Hacib’in eserleri, tasavvufun bilimle buluştuğu düşünce iklimi, bugün dahi Türk kimliğinin köklerini anlamak için başlıca kaynaklardır. Türklerin kadim inanç sistemleri ve kayıp kutsal kitap rivayetleri ise, tarih boyunca bu milletin derinlikli bir kültürel mirasa sahip olduğunun göstergesidir.
Bilgi kaynağı: https://www.youtube.com/watch?v=HkykAhjjqHQ