325 yılında toplanan İznik Konsili, Hristiyanlığın tarihindeki en önemli kırılma anlarından biri olarak öne çıkar. İstanbul henüz inşa halindeyken Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanından piskoposlar İznik’te buluştu. Bugün Katoliklik–Ortodoksluk ayrımının henüz yaşanmadığı bu dönemde konsil, Hristiyan inancının temel hatlarını tanımladığı gibi, kilisenin imparatorluk içinde nasıl örgütleneceğini de belirledi.
Görünürdeki tartışmalar İsa’nın doğası, Tanrı ile ilişkisi gibi teolojik konular etrafında dönse de, asıl mesele kilisenin bir devlet kurumu gibi yapılandırılmasıydı. Gelir kaynakları, piskoposluk bölgeleri, hukukî yetkiler, mülk anlaşmazmalarının çözümü gibi başlıklarla kilise ilk kez imparatorluk çapında örgütlü bir idareye kavuştu. Hristiyanlık böylece marjinal bir inanç hareketi olmaktan çıkıp Roma’nın ideolojik ve kurumsal ortağına dönüştü.
Konsilin dikkat çekici diğer yönü, temsil çeşitliliğiydi: Batı’dan sınırlı sayıda piskopos gelirken İran coğrafyasından çok daha geniş bir heyet katıldı. Bu durum, o dönem Hristiyanlığın yalnızca Roma ile sınırlı olmadığını, daha geniş bir Doğu dünyasına da yayıldığını gösterir.
İznik Konsili bu açıdan hem Hristiyan teopolitikasının başlangıç noktası, hem de bugün düşman gibi görünen Katolik ve Ortodoks geleneklerinin ortak mirasıdır. Papa’nın İznik’i anmasının sembolik değeri de buradan gelir: Doğu ve Batı Hristiyanlığını ilk kez ortak bir çatı altında birleştiren tarihsel hafızaya vurgu yapmak.
