Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Anasayfa Yazarlar inanç Yazı Detayı Bu yazı 544+ kez okundu.
inanç
Köşe Yazarı
inanç
 

Kutsallıkla alakalı değil

          5.000 yıllık Başörtüsü tarihi Dünyaya adım attığı ilk günden beri en temel ihtiyaçlarından biri, doğanın etkilerinden korunmak için örtünmek ve giyinmek isteyen İnsanları diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerden biri Binlerce yıl içerisinde, bulunduğu ortamın şartlarına göre sürekli gelişen bu giyinme olgusu bugünlere kadar geldi. Yeri geldi, soğuktan korunmak için hayvan postlarına sarıldı; sıcaktan korunmak için ince kumaşlarla bedenini örttü. Yeri geldi, savaşlarda hayatta kalmak için metallerden zırhlar yaptı, inançlarına bağlı olarak da giyinmeyi dini kültürlerinin bir parçası haline getirdiler. Bu durum, çağlar boyunca özellikle kadınlar üzerinden yürüyen tartışmalara, kavgalara ve hatta savaşlara sebep oldu. Günümüzde ise İncil gibi İslamında kökeni İbrahimî dinlerin mensupları arasında bitmeyen tartışmaların kaynağı oldu. Örtünmenin hayatımıza resmi olarak girdiği ilk günden beri, pek çoğunuzun olaya bakışını kökten değiştirebilir olayda gizli sırlar ya da uç teoriler değil, yazılı tarihin bize sunduğu bilgilerde M.Ö. 5500–5000 yıllarında Sümer medeniyeti Gılgamış destanından Kuran’a AYNEN kopyalanmış Tufan sonrası dönemde, medeniyetin yeniden kuruluşunun ilk ışığını yakıp: kanunları, sosyal yapıları, gelişmiş tarımsal sistemleri ve ileri teknolojileriyle Mezopotamya’nın ortasında bir inciydi. Antik Sümerlerin inanç sistemleri ve toplumsal düzenleri de zamanının çok ötesinde gelişmişti ve binlerce yıl sonra Arabistan’da büyük bir devrim yaratacak İslam dininin hareketlerin temel taşlarını hazırlamıştı. Sümerlerde halk beş ana sınıfa ayrılıyordu: En üstte Kendilerini tanrı soyundan geldiklerini iddia ederek bu konumlarını koruyan kral ve yönetici sınıf, yani elitler (1) bunu rahipler izliyordu (2). Sonrasında devletin korunmasından sorumlu askerler (3), ardından ekonominin bel kemiği olan zanaatkârlar, tüccarlar ve çiftçiler geliyordu (4). En altta ise savaş esirleri, suçlular veya borçlular arasından çıkan en ağır işlerde çalıştırılır, hiçbir sosyal hakka sahip olamayan köleler vardı (5).   Sümerler, tekstilde ileri bir uygarlık olarak, kıyafeti sosyal statü göstergesi haline getiren ilk toplumlardan biri oldular. Elitlere özgü giyim tarzları öylesine sıkı korunuyordu ki, sıradan bir vatandaş ya da köle bu kıyafetleri taklit etmeye kalkarsa cezası ölüm olabiliyordu. Örtünme de bu dönemde ilk kez bir statü sembolü olarak karşımıza çıktı. Evli ve yüksek statüdeki kadınlar başlarını örten özel başlıklar ya da şallar kullanarak hem evliliklerini hem de toplumsal konumlarını sembolize ediyorlardı. Aynı şekilde yüksek rütbeli askerler ve rahipler de örtünme hakkına sahipti. Sümerlerde ayrıca Harimtu - Naditu denilen kadınlar vardı. Bunlar aşk ve doğurganlık tanrıçası İnanna’ya adanmış tapınaklarda görev yapar, bedenlerini dini ritüellerin bir parçası olarak kullanırlardı. Günümüzde “tapınak fahişeleri” olarak anılan bu kadınlar toplumda çok yüksek saygı görür ve elitlerle aynı şekilde örtünme hakkına sahip olurlardı. Ayinler sırasında hamile kalırlarsa, babası bilinmeyen çocuklar “tanrının çocuğu” olarak görülür, tapınak tarafından büyütülürdü. Bu durum, tıpkı Hz. İsa’nın babasız doğumu iddiasına dair yapılan tarihsel yorumlarla da ilginç benzerlikler taşır. Örtünme kavramı Sümerlerden Babil’e geçerken özellikle evli ve dul kadınlar, yüksek statüye sahiplerse başlarını örtmek zorundaydı. Antik Yunan’da ise bu gelenek yozlaşarak tapınakları neredeyse birer genelev haline getirdi.  Ünlü tarihci Strabon, Afrodit tapınağında bin rahibenin “kutsal fahişe” olarak görev yaptığını yazar. Tıpkı günümüz kadın göbeğine muska yazar hacı hoca şarlatanları gibi Tapınaklara yapılan bağışların karşılığında bu rahibelerle ilişkiye girilmesine izin veriliyordu. Antik Mısır’da ise örtünme statü sembolü olmadı. Mısırlı kadınlar saçlarını süsleyerek ve takılar takarak toplumsal statülerini gösteriyorlardı. Örtünme yalnızca sıcaktan korunmak amacıyla kullanılan basit bir uygulamaydı. Ancak Yahudilikle birlikte örtünme farklı bir anlam kazandı. Tevrat’ta, fuhuşun ve tapınaklardaki yozlaşmış ritüellerin yasaklanmasına yönelik ayetler bulunur ve örtünmenin aynı zamanda iffet ve saygınlık sembolü olarak sunulmuştur (Tamar’ın kayınpederi Yehuda tarafından peçeli olduğu için fahişe sanılması buna bir örnektir). Yahudilik tıpkı İslamiyet gibi zamanla mezheplere bölündükçe örtünme şekilleri de sertleşti. Özellikle muhafazakâr mezheplerde peçeyle, çarşafla sadece gözlerin açıkta kaldığı giyim tarzı kutsal kabul edildi. Bu, kadının Rab’be adanmışlığının sembolü sayılıyordu. Hristiyanlık döneminde de örtünme kavramı daha katı hale geldi. Roma’da soylu kadınlar “stola” giyer, başlarını “palla” ile örterdi. İncil’de ise kadınların başlarını örtmeleri gerektiği, aksi halde saçlarını kestirmelerinin uygun olduğu belirtilir. Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’na yayılmasıyla birlikte kadınların örtünmesi, Papalık tarafından katı bir kural haline getirildi. İslamiyet öncesi Arap toplumunda da benzer sınıfsal bir giyim düzeni vardı. Soylu kadınlar uzun elbiseler giyer, renkli kumaşlar kullanır, başlarını hafif örtülerle kapatırdı. Fakat ziynetlere büyük önem verilir, gayet açık göğüs dekoltelerine takılar asılırdı. İslam’ın ortaya çıkışıyla birlikte, özellikle Nur suresi ile örtünme Müslüman kadınlara önerildi. Bu, sadece dini değil aynı zamanda toplumsal bir devrim niteliğindeydi. Çünkü binlerce yıl boyunca yalnızca soylulara özgü olan bu giyim tarzı, sıradan kadınlara da hak olarak verilmişti. Böylece hem Müslüman kadınlar toplumda saygın bir statü kazandı hem de Medine’de Yahudiler tarafından uğradıkları tacizlere karşı korunmuş oldular. Kuran’da asıl vurgunun “takva elbisesi” olduğuna dikkat çekilir. Yani esas olan, günahlardan sakınmak ve ahlaki bütünlüğü korumaktır. Saçın telinin gözükmesi ya da yüzün örtülmesi gibi ayrıntılar ise Kuran’da kattiyen yer almaz. Fakat zamanla uydurulmuş mezhepler ve siyasi çıkarlar, bu özgür tercihi sanki hakkında ayet varmış gibi düzmece hadislerle dayatmaya dönüştürdü. Kara çarşaf gibi uygulamalar özellikle Abbasi ve Emevi dönemlerinde dışarıdan alınan İsrailiyat ve Hristiyanlık etkileriyle İslam’a sokuldu. Günümüzde de Taliban gibi örneklerde bu katı kuralların kadınlar üzerinde bir baskı aracına dönüştü. Bugün örtünme, kimileri için dini bir vecibe, kimileri içinse bir kimlik sembolü. Oysa hiçbir tek tanrılı din kitabında bahsedilmeyen - insanoğlunun binlerce yıllık tarihinde örtünmenin özü, her zaman toplumsal statüyü ve kişisel tercihi sembolize etmek oldu. Asıl önemli olan, başın açık ya da kapalı olması değil; ufkun, vicdanın ve ahlakın açık olup olmadığıdır. İnsanları iyi ya da kötü yapan şey kıyafetleri değil, iç dünyalarıdır. Onun için erkeklerden üstün ÜRETKEN kutsal kadınlar, lütfen Kuranda olmadığı halde size dayatılan değil, içinize sinen tercihleri yapın. Kutuplarda ince bir şal yerine kalın giysiler misali herşey gibi Mantıklı olarak düşünün ve unutmayın, sizi değerli kılan başınızdaki Sümer Tapınak fahişesi örtüsü diğe başlayan, Yahudilik ve Hiristiyanlıkla gelişen kapanma değil; kalbinizdeki merhamet, aklınızdaki ışık ve vicdanınızdaki adalettir. Derleme Kaynağı:  https://www.youtube.com/watch?v=oELpJVsUd6k    

Kutsallıkla alakalı değil

 

 

 

 

 

5.000 yıllık Başörtüsü tarihi

Dünyaya adım attığı ilk günden beri en temel ihtiyaçlarından biri, doğanın etkilerinden korunmak için örtünmek ve giyinmek isteyen İnsanları diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerden biri Binlerce yıl içerisinde, bulunduğu ortamın şartlarına göre sürekli gelişen bu giyinme olgusu bugünlere kadar geldi. Yeri geldi, soğuktan korunmak için hayvan postlarına sarıldı; sıcaktan korunmak için ince kumaşlarla bedenini örttü. Yeri geldi, savaşlarda hayatta kalmak için metallerden zırhlar yaptı, inançlarına bağlı olarak da giyinmeyi dini kültürlerinin bir parçası haline getirdiler. Bu durum, çağlar boyunca özellikle kadınlar üzerinden yürüyen tartışmalara, kavgalara ve hatta savaşlara sebep oldu. Günümüzde ise İncil gibi İslamında kökeni İbrahimî dinlerin mensupları arasında bitmeyen tartışmaların kaynağı oldu.

Örtünmenin hayatımıza resmi olarak girdiği ilk günden beri, pek çoğunuzun olaya bakışını kökten değiştirebilir olayda gizli sırlar ya da uç teoriler değil, yazılı tarihin bize sunduğu bilgilerde M.Ö. 5500–5000 yıllarında Sümer medeniyeti Gılgamış destanından Kuran’a AYNEN kopyalanmış Tufan sonrası dönemde, medeniyetin yeniden kuruluşunun ilk ışığını yakıp: kanunları, sosyal yapıları, gelişmiş tarımsal sistemleri ve ileri teknolojileriyle Mezopotamya’nın ortasında bir inciydi. Antik Sümerlerin inanç sistemleri ve toplumsal düzenleri de zamanının çok ötesinde gelişmişti ve binlerce yıl sonra Arabistan’da büyük bir devrim yaratacak İslam dininin hareketlerin temel taşlarını hazırlamıştı.

Sümerlerde halk beş ana sınıfa ayrılıyordu: En üstte Kendilerini tanrı soyundan geldiklerini iddia ederek bu konumlarını koruyan kral ve yönetici sınıf, yani elitler (1) bunu rahipler izliyordu (2). Sonrasında devletin korunmasından sorumlu askerler (3), ardından ekonominin bel kemiği olan zanaatkârlar, tüccarlar ve çiftçiler geliyordu (4). En altta ise savaş esirleri, suçlular veya borçlular arasından çıkan en ağır işlerde çalıştırılır, hiçbir sosyal hakka sahip olamayan köleler vardı (5).  

Sümerler, tekstilde ileri bir uygarlık olarak, kıyafeti sosyal statü göstergesi haline getiren ilk toplumlardan biri oldular. Elitlere özgü giyim tarzları öylesine sıkı korunuyordu ki, sıradan bir vatandaş ya da köle bu kıyafetleri taklit etmeye kalkarsa cezası ölüm olabiliyordu. Örtünme de bu dönemde ilk kez bir statü sembolü olarak karşımıza çıktı. Evli ve yüksek statüdeki kadınlar başlarını örten özel başlıklar ya da şallar kullanarak hem evliliklerini hem de toplumsal konumlarını sembolize ediyorlardı. Aynı şekilde yüksek rütbeli askerler ve rahipler de örtünme hakkına sahipti.

Sümerlerde ayrıca Harimtu - Naditu denilen kadınlar vardı. Bunlar aşk ve doğurganlık tanrıçası İnanna’ya adanmış tapınaklarda görev yapar, bedenlerini dini ritüellerin bir parçası olarak kullanırlardı. Günümüzde “tapınak fahişeleriolarak anılan bu kadınlar toplumda çok yüksek saygı görür ve elitlerle aynı şekilde örtünme hakkına sahip olurlardı. Ayinler sırasında hamile kalırlarsa, babası bilinmeyen çocuklar “tanrının çocuğu” olarak görülür, tapınak tarafından büyütülürdü. Bu durum, tıpkı Hz. İsa’nın babasız doğumu iddiasına dair yapılan tarihsel yorumlarla da ilginç benzerlikler taşır.

Örtünme kavramı Sümerlerden Babil’e geçerken özellikle evli ve dul kadınlar, yüksek statüye sahiplerse başlarını örtmek zorundaydı. Antik Yunan’da ise bu gelenek yozlaşarak tapınakları neredeyse birer genelev haline getirdi.  Ünlü tarihci Strabon, Afrodit tapınağında bin rahibenin “kutsal fahişe” olarak görev yaptığını yazar. Tıpkı günümüz kadın göbeğine muska yazar hacı hoca şarlatanları gibi Tapınaklara yapılan bağışların karşılığında bu rahibelerle ilişkiye girilmesine izin veriliyordu.

Antik Mısır’da ise örtünme statü sembolü olmadı. Mısırlı kadınlar saçlarını süsleyerek ve takılar takarak toplumsal statülerini gösteriyorlardı. Örtünme yalnızca sıcaktan korunmak amacıyla kullanılan basit bir uygulamaydı. Ancak Yahudilikle birlikte örtünme farklı bir anlam kazandı. Tevrat’ta, fuhuşun ve tapınaklardaki yozlaşmış ritüellerin yasaklanmasına yönelik ayetler bulunur ve örtünmenin aynı zamanda iffet ve saygınlık sembolü olarak sunulmuştur (Tamar’ın kayınpederi Yehuda tarafından peçeli olduğu için fahişe sanılması buna bir örnektir).

Yahudilik tıpkı İslamiyet gibi zamanla mezheplere bölündükçe örtünme şekilleri de sertleşti. Özellikle muhafazakâr mezheplerde peçeyle, çarşafla sadece gözlerin açıkta kaldığı giyim tarzı kutsal kabul edildi. Bu, kadının Rab’be adanmışlığının sembolü sayılıyordu. Hristiyanlık döneminde de örtünme kavramı daha katı hale geldi. Roma’da soylu kadınlar “stola” giyer, başlarını “palla” ile örterdi. İncil’de ise kadınların başlarını örtmeleri gerektiği, aksi halde saçlarını kestirmelerinin uygun olduğu belirtilir. Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’na yayılmasıyla birlikte kadınların örtünmesi, Papalık tarafından katı bir kural haline getirildi.

İslamiyet öncesi Arap toplumunda da benzer sınıfsal bir giyim düzeni vardı. Soylu kadınlar uzun elbiseler giyer, renkli kumaşlar kullanır, başlarını hafif örtülerle kapatırdı. Fakat ziynetlere büyük önem verilir, gayet açık göğüs dekoltelerine takılar asılırdı. İslam’ın ortaya çıkışıyla birlikte, özellikle Nur suresi ile örtünme Müslüman kadınlara önerildi. Bu, sadece dini değil aynı zamanda toplumsal bir devrim niteliğindeydi. Çünkü binlerce yıl boyunca yalnızca soylulara özgü olan bu giyim tarzı, sıradan kadınlara da hak olarak verilmişti. Böylece hem Müslüman kadınlar toplumda saygın bir statü kazandı hem de Medine’de Yahudiler tarafından uğradıkları tacizlere karşı korunmuş oldular.

Kuran’da asıl vurgunun “takva elbisesi” olduğuna dikkat çekilir. Yani esas olan, günahlardan sakınmak ve ahlaki bütünlüğü korumaktır. Saçın telinin gözükmesi ya da yüzün örtülmesi gibi ayrıntılar ise Kuran’da kattiyen yer almaz. Fakat zamanla uydurulmuş mezhepler ve siyasi çıkarlar, bu özgür tercihi sanki hakkında ayet varmış gibi düzmece hadislerle dayatmaya dönüştürdü. Kara çarşaf gibi uygulamalar özellikle Abbasi ve Emevi dönemlerinde dışarıdan alınan İsrailiyat ve Hristiyanlık etkileriyle İslam’a sokuldu. Günümüzde de Taliban gibi örneklerde bu katı kuralların kadınlar üzerinde bir baskı aracına dönüştü.

Bugün örtünme, kimileri için dini bir vecibe, kimileri içinse bir kimlik sembolü. Oysa hiçbir tek tanrılı din kitabında bahsedilmeyen - insanoğlunun binlerce yıllık tarihinde örtünmenin özü, her zaman toplumsal statüyü ve kişisel tercihi sembolize etmek oldu. Asıl önemli olan, başın açık ya da kapalı olması değil; ufkun, vicdanın ve ahlakın açık olup olmadığıdır. İnsanları iyi ya da kötü yapan şey kıyafetleri değil, iç dünyalarıdır.

Onun için erkeklerden üstün ÜRETKEN kutsal kadınlar, lütfen Kuranda olmadığı halde size dayatılan değil, içinize sinen tercihleri yapın. Kutuplarda ince bir şal yerine kalın giysiler misali herşey gibi Mantıklı olarak düşünün ve unutmayın, sizi değerli kılan başınızdaki Sümer Tapınak fahişesi örtüsü diğe başlayan, Yahudilik ve Hiristiyanlıkla gelişen kapanma değil; kalbinizdeki merhamet, aklınızdaki ışık ve vicdanınızdaki adalettir.

Derleme Kaynağı:  https://www.youtube.com/watch?v=oELpJVsUd6k

 

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.