Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Kemal ULUSOY
Köşe Yazarı
Kemal ULUSOY
 

Devlet, Vergi, Refah ve Çöküş....

    Sorsan uçan ülke.  Dün, misafirim Miralay Osman ve eşi ile geçen asırdan kız arkadaşım ile 30 yıl sonra Taksim – İstanbul’da buluştuk.  Pandemi ile başlattığımız - Kesintisiz 2000 gündür devam eden, her gece değişik konuları işlediğimiz zoom etkinliğimize katılacak Fransız dostum, bizim gibi emekli.  Bu yıl 3. Tatili için seneler sonra Yoga gurubu arakadaşları ile Türkiyeye gelmiş.  Kapadokya, Konya, Bergama sonrası 2 haftalık turun son ayağı müzeler vs., için İstanbul’da.  Bizim gibi çalışırken ödediği birikmiş sigorta primlerinin faiz hakkı ayda € 2.190 emekli maaşı alan Fransız dostum, tesadüf bizimki ile aynı yıllarda - okulda okuyan oğlunu görmek için yıl sonunda - 4. Tatili için Kanadaya gidecek diye anlatırken, UÇAN ÜLKE ! vatandaşları bizler – bayramda memleketine gidemeyen çoğu AÇ emeklileri hatırlayınca, içimiz burkuldu. Din iman – yetmeyince vatan millet Sakarya diye yıllardır aldatılan halk için ‘en iyi müslüman - okumamış olanıdır !’ diyebilen dangalAKPudracı Üniversite Rektörü çizgisinde kendi çocuğunu özel okulda okutan Eğitim bakanının nerdeyse her kazada açtıkları yerlerde sürünen SEFİL üniversitelerinden mezunlar için ‘zaten iş bulamıyorlar !, Lise lüzumsuz, eğitimi ortaokul sevyesine’ çekmeye çalışması, Hz. Yapay Zeka çağında  CAHİL bırakılmak istenen toplumun ispatı gibi.       Kaybeder korkusuyla bir kısmını devlete yatırdığı paralar, çalışanın sağlık hizmetleri ve Emeklilikte HAKKI OLAN güvence kumbarasındaki birikimlerinden sorumlu devlet, hesap verme mecburiyetindeyken Türkiyede küstahça dikleşen yönetim – sanki başkasının parasıymış gibi dilenciye sadaka verircesine cimri.  Oysa emeklinin EKSİK HAKKI aslında bir avuç SORUMLU yöneticinin çalınan $128 MİLYAR gibi bütçeden kayıp – çalışanın emeklilik hakları ve verdiğimiz vergilerdir. Siyasi tarih, devlet-vergi, vergi-refah, vergi-çöküş arasındaki doğrudan/dolaylı ilişkilerle doludur. Genellikle devlet-refah ilişkileri dikkat çekmediği halde, birçok devletin çöküşünün temelinde vergilerden ezilen halk - aşırı verginin yol açtığı yıkımlardan bahseder. Modern toplumun temel özelliklerinden “sosyal devlet” vergileri öncelikle ihtiyaç sahiplerine aktaran sistemler bileşkesi, vergi-refah düzenidir. Devletin, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere görevlerini ifa etmesi için vergi toplaması şarttır.  İnsan topluluklarının oluşturduğu her organizasyonda bir çeşit vergi bulunmaktadır.  Aslında Doğal kaynak zengini ülkelerin vergiye ihtiyacı yoktur. Yönetim, bu zenginlikle ihtiyaçlarını karşılar, hatta fazlasını halkına dağıtırken, batılı sömürgeci strateji, 3. dünya ülkelerinde halkla yönetim arasında uçurumu derinleştirirken ülkesini soyarak kaynaklarını dışarıya kaçıranları sonuna kadar destekler. Zamanı gelince ‘Kullan at’ politikalarıyla alaşağı edip halktan hırsızlanan zenginliğin kendilerinde kalmasını sağlar. Halkın menfaati için kullanılması gereken vergi, devlet için iki ucu keskin kılıca dönüşebilmektedir. Vergi-çöküş arasındaki doğrudan ilişki, bazen aşırı vergiler, bazen toplanan meblağın yerinde kullanılmamasında görülmüştür. Hem ezici vergi salmak hem de toplanan meblağı saçıp savurmak, kaçırmak, devletin bekasına yönelik tehdit üzerine tehdittir. Türk-İslam tarihinde vergi-devlet-refah için nice menkıbeler bulunmaktadır. Diğer devletlerin tarihinden de örnekler vardır.  Japon İmparatoru Nintoku (MS 290-399), şehri temâşa ederken evlerin bacalarından duman çıkmadığını görür, halkın pişirecek pirinci olmadığını anlar. 3 yıl boyunca vergileri kaldırır, saray çalışanlarını evlerine gönderir. 3 yıl sonra şehre bakınca her evin bacasından duman çıktığını görerek “artık zenginiz!” diye haykırır. İmparatoriçe sarayın bakımsızlıktan döküldüğünden şikayet edince İmparator “halkın bacaları tüttüğüne göre zenginiz demektir, halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir” der.  Onun içindirki bugün ÇOK TANRILI fakat dini ‘Konfüçyüs AHLAKI’ olan Japonya Fert başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir.   İtibarı, ihtişamlı saraylarda, altın yaldızlı salonlarda, elmas işlemeli koltuklarda değil, halkın refahında, huzurunda arayanlar, Osman Gazi köprü inşaatında ‘vardiyasında ölen Türk işçisi için’ intihar eden bizden MİLYON KEZ daha fazla müslüman o Aziz Japon mühendise belkide gülen, günümüz Devlet yöneticilerimiz Osman gazi oğlu Orhan Gazi döneminde fakir müslüman olmadığından gayrimüslim fukaraya zekat verilmesi konusunda fetva verdiğini bilmek istemezler. Vergi türlerinin çokluğu ve oranlarının  yüksekliği açısından dünya lideriyiz. Gümrük, KDV, ÖTV, gelir, kurumlar, ticaret, stopaj, damga … gibi her alanda zincirleme vergiler üretimi, ticareti, hatta yaşamayı artık işkence haline getirdiği için Motosikletli Daltonlar infaz çeteleri gibi, Devlet - Mafya işbirliğinde Dünya NARKOTİK MERKEZİ olan ülkemizde aynı kalemde katlanarak çeşitlenen vergiler, tarım ve sanayi ürünlerinde dünyanın en pahalı ülkesi haline gelmemize yol açarken imalat durmuştur. Konfüçyus gibi DİNİ AHLAK OLAN kalkınmış toplumlarda “Vergiyi tabana yaymak” herkesin gelir ve imkanına göre vatandaşlık görevini yerine getirmesi’’ verginin temel ilkelerindendir. Mevcut yönetimi bunu her fırsatta tekrarladığı halde tersinden yorumlayarak tabandan, halk kitlelerini anlamaktadır.  Oysa sabit gelirli, çalışan, emekli kesimin geliri, oransal olarak gittikçe azalmaktadır. Bu geniş taban enflasyon karşısında daha fakirleşmekte, milli gelirden aldığı pay gittikçe azalırken tavandaki sınırlı BEŞLİ ÇETE türü kesim için sıklıkla vergi sildiği patronlar, yeni uçaklar, yatlar, yurttışında villalar – caddeler alabilmesi için açlıkla boğuşan her aileden ayda en az $ 110- 120 çalınırken o ailenin muhatabı bakkal, esnaf, üreticinin de gelirinin azalması demek olup kayıp zincirleme olarak ülke ekonomisini kemirmektedir.  Yandaşların aldığı uçaklar, yurt dışına taşan süper lüks hayat ve harcamalar, ülke ekonomisine dönüşü olmayan kan kaybıdır.   Olağanüstü şartlar, doğal afetler, başta savunma olmak üzere zaruri yatırımlar bütün devletler için geçerli olup Türkiye’nin jeopolitik durumu daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bunun gereği ASLA daha fazla vergi toplamak değil, aksine kaynakları MÜSLÜMANCA yerinde harcamaktır. Daha fazla vergi salmakla gelirler artmaz, vergi verebilecek mükellef kalmaz !. Vergilerin kullanıldığı bütçe kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturan hazine garantili yol, köprü, inşaat… giderleri, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de refahına pranga vurmuştur.  KAÇINILMAZ beklenen  felakete karşı radikal tedbirler almak, maliyetlerle borçlanmalar arasındaki uçurumu kapatmak aciliyet kespetmiştir. Uzun vadede devletin daha fazla gelir elde etmesi için derhal vergilerde indirim, bir kısmında iptal yasalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Daha fazla vergi ile ölçü kaçtığında: daha fazla iflas, konkordato, nihayet daha az vergi geliri sarmalına girmiş durumdayız. İflas veya konkordato ilan eden şirketlerin artması, işsizler ordusuna yüzbinlerin katılması demektir. Bu yolla borçlarını ödemeyen veya erteleyen her firma, tedarikçisi olduğu sektörde kalabilenleri de iflasa sürüklemekte, kısır döngü sürüp giderken vergi geliri azalmaktadır. Böyle bir süreçte Maliye politikası çerçevesinde  yapılması gereken tabandaki vergi yükünü hafifletmek, şirketlerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Çünkü Her fırsatta yeni vergi dalgasıyla kuşatılan toplum veya piyasaların dayanma gücünün kalmadığını görmek için iflas kararlarını doğru tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü nesiller boyu ayakta kalmış, yüz binlerin ekmek ocağı kurumlar patır patır dökülürken nice şirketler tasfiye edilmekte, bunları işletecek yeni sahip bulunamamaktadır.  Birçok kuruluş vergi “belasına” karşın vergi kolaylığı olan Mısır’a, Azerbaycan’a … kaçmaktadır. Verginin lüzumuna karşın nice devletlerin çöküş sebebi olduğu, geliri artırmak maksadıyla vatandaştan daha fazlasını almanın sürdürülebilir olmadığını yöneticilerde illaki bilmektedir.  Aslında ülkemizdeki vergi miktarı, oranı ve çeşidi artarken hızlanan iflaslar ve fakirleşen kitleler en taze örneklerdendir. Bütün bunlara rağmen yeni vergilerle üreticilerin iflahını kesme, özellikle küçük üreticileri yok etme politikasının hedefini anlamak mümkün değildir. Tavukları değneklemekle daha fazla yumurta elde edilmez. Çünkü her seferinde birçok tavuk ölmekte, yumurtlayacak tavuk kalmayacağından maalesef Asıl hedefin sosyal patlamalar, iç savaş ve çöküş olduğu iddialarına inanmasakta gidiş KAÇINILMAZ şekilde o istikamet gibi.   Devlet, Vergi, Refah ve Çöküş   Sorsan uçan ülke.  Dün, misafirim Miralay Osman ve eşi ile geçen asırdan kız arkadaşım ile 30 yıl sonra Taksim – İstanbul’da buluştuk.  Pandemi ile başlattığımız - Kesintisiz 2000 gündür devam eden, her gece değişik konuları işlediğimiz zoom etkinliğimize katılacak Fransız dostum, bizim gibi emekli.  Bu yıl 3. Tatili için seneler sonra Yoga gurubu arakadaşları ile Türkiyeye gelmiş.  Kapadokya, Konya, Bergama sonrası 2 haftalık turun son ayağı müzeler vs., için İstanbul’da.  Bizim gibi çalışırken ödediği birikmiş sigorta primlerinin faiz hakkı ayda € 2.190 emekli maaşı alan Fransız dostum, tesadüf bizimki ile aynı yıllarda - okulda okuyan oğlunu görmek için yıl sonunda - 4. Tatili için Kanadaya gidecek diye anlatırken, UÇAN ÜLKE ! vatandaşları bizler – bayramda memleketine gidemeyen çoğu AÇ emeklileri hatırlayınca, içimiz burkuldu. Din iman – yetmeyince vatan millet Sakarya diye yıllardır aldatılan halk için ‘en iyi müslüman - okumamış olanıdır !’ diyebilen dangalAKPudracı Üniversite Rektörü çizgisinde kendi çocuğunu özel okulda okutan Eğitim bakanının nerdeyse her kazada açtıkları yerlerde sürünen SEFİL üniversitelerinden mezunlar için ‘zaten iş bulamıyorlar !, Lise lüzumsuz, eğitimi ortaokul sevyesine’ çekmeye çalışması, Hz. Yapay Zeka çağında  CAHİL bırakılmak istenen toplumun ispatı gibi.       Kaybeder korkusuyla bir kısmını devlete yatırdığı paralar, çalışanın sağlık hizmetleri ve Emeklilikte HAKKI OLAN güvence kumbarasındaki birikimlerinden sorumlu devlet, hesap verme mecburiyetindeyken Türkiyede küstahça dikleşen yönetim – sanki başkasının parasıymış gibi dilenciye sadaka verircesine cimri.  Oysa emeklinin EKSİK HAKKI aslında bir avuç SORUMLU yöneticinin çalınan $128 MİLYAR gibi bütçeden kayıp – çalışanın emeklilik hakları ve verdiğimiz vergilerdir. Siyasi tarih, devlet-vergi, vergi-refah, vergi-çöküş arasındaki doğrudan/dolaylı ilişkilerle doludur. Genellikle devlet-refah ilişkileri dikkat çekmediği halde, birçok devletin çöküşünün temelinde vergilerden ezilen halk - aşırı verginin yol açtığı yıkımlardan bahseder. Modern toplumun temel özelliklerinden “sosyal devlet” vergileri öncelikle ihtiyaç sahiplerine aktaran sistemler bileşkesi, vergi-refah düzenidir. Devletin, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere görevlerini ifa etmesi için vergi toplaması şarttır.  İnsan topluluklarının oluşturduğu her organizasyonda bir çeşit vergi bulunmaktadır.  Aslında Doğal kaynak zengini ülkelerin vergiye ihtiyacı yoktur. Yönetim, bu zenginlikle ihtiyaçlarını karşılar, hatta fazlasını halkına dağıtırken, batılı sömürgeci strateji, 3. dünya ülkelerinde halkla yönetim arasında uçurumu derinleştirirken ülkesini soyarak kaynaklarını dışarıya kaçıranları sonuna kadar destekler. Zamanı gelince ‘Kullan at’ politikalarıyla alaşağı edip halktan hırsızlanan zenginliğin kendilerinde kalmasını sağlar. Halkın menfaati için kullanılması gereken vergi, devlet için iki ucu keskin kılıca dönüşebilmektedir. Vergi-çöküş arasındaki doğrudan ilişki, bazen aşırı vergiler, bazen toplanan meblağın yerinde kullanılmamasında görülmüştür. Hem ezici vergi salmak hem de toplanan meblağı saçıp savurmak, kaçırmak, devletin bekasına yönelik tehdit üzerine tehdittir. Türk-İslam tarihinde vergi-devlet-refah için nice menkıbeler bulunmaktadır. Diğer devletlerin tarihinden de örnekler vardır.  Japon İmparatoru Nintoku (MS 290-399), şehri temâşa ederken evlerin bacalarından duman çıkmadığını görür, halkın pişirecek pirinci olmadığını anlar. 3 yıl boyunca vergileri kaldırır, saray çalışanlarını evlerine gönderir. 3 yıl sonra şehre bakınca her evin bacasından duman çıktığını görerek “artık zenginiz!” diye haykırır. İmparatoriçe sarayın bakımsızlıktan döküldüğünden şikayet edince İmparator “halkın bacaları tüttüğüne göre zenginiz demektir, halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir” der.  Onun içindirki bugün ÇOK TANRILI fakat dini ‘Konfüçyüs AHLAKI’ olan Japonya Fert başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir.   İtibarı, ihtişamlı saraylarda, altın yaldızlı salonlarda, elmas işlemeli koltuklarda değil, halkın refahında, huzurunda arayanlar, Osman Gazi köprü inşaatında ‘vardiyasında ölen Türk işçisi için’ intihar eden bizden MİLYON KEZ daha fazla müslüman o Aziz Japon mühendise belkide gülen, günümüz Devlet yöneticilerimiz Osman gazi oğlu Orhan Gazi döneminde fakir müslüman olmadığından gayrimüslim fukaraya zekat verilmesi konusunda fetva verdiğini bilmek istemezler. Vergi türlerinin çokluğu ve oranlarının  yüksekliği açısından dünya lideriyiz. Gümrük, KDV, ÖTV, gelir, kurumlar, ticaret, stopaj, damga … gibi her alanda zincirleme vergiler üretimi, ticareti, hatta yaşamayı artık işkence haline getirdiği için Motosikletli Daltonlar infaz çeteleri gibi, Devlet - Mafya işbirliğinde Dünya NARKOTİK MERKEZİ olan ülkemizde aynı kalemde katlanarak çeşitlenen vergiler, tarım ve sanayi ürünlerinde dünyanın en pahalı ülkesi haline gelmemize yol açarken imalat durmuştur. Konfüçyus gibi DİNİ AHLAK OLAN kalkınmış toplumlarda “Vergiyi tabana yaymak” herkesin gelir ve imkanına göre vatandaşlık görevini yerine getirmesi’’ verginin temel ilkelerindendir. Mevcut yönetimi bunu her fırsatta tekrarladığı halde tersinden yorumlayarak tabandan, halk kitlelerini anlamaktadır.  Oysa sabit gelirli, çalışan, emekli kesimin geliri, oransal olarak gittikçe azalmaktadır. Bu geniş taban enflasyon karşısında daha fakirleşmekte, milli gelirden aldığı pay gittikçe azalırken tavandaki sınırlı BEŞLİ ÇETE türü kesim için sıklıkla vergi sildiği patronlar, yeni uçaklar, yatlar, yurttışında villalar – caddeler alabilmesi için açlıkla boğuşan her aileden ayda en az $ 110- 120 çalınırken o ailenin muhatabı bakkal, esnaf, üreticinin de gelirinin azalması demek olup kayıp zincirleme olarak ülke ekonomisini kemirmektedir.  Yandaşların aldığı uçaklar, yurt dışına taşan süper lüks hayat ve harcamalar, ülke ekonomisine dönüşü olmayan kan kaybıdır.     Olağanüstü şartlar, doğal afetler, başta savunma olmak üzere zaruri yatırımlar bütün devletler için geçerli olup Türkiye’nin jeopolitik durumu daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bunun gereği ASLA daha fazla vergi toplamak değil, aksine kaynakları MÜSLÜMANCA yerinde harcamaktır. Daha fazla vergi salmakla gelirler artmaz, vergi verebilecek mükellef kalmaz !. Vergilerin kullanıldığı bütçe kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturan hazine garantili yol, köprü, inşaat… giderleri, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de refahına pranga vurmuştur.  KAÇINILMAZ beklenen  felakete karşı radikal tedbirler almak, maliyetlerle borçlanmalar arasındaki uçurumu kapatmak aciliyet kespetmiştir. Uzun vadede devletin daha fazla gelir elde etmesi için derhal vergilerde indirim, bir kısmında iptal yasalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Daha fazla vergi ile ölçü kaçtığında: daha fazla iflas, konkordato, nihayet daha az vergi geliri sarmalına girmiş durumdayız. İflas veya konkordato ilan eden şirketlerin artması, işsizler ordusuna yüzbinlerin katılması demektir. Bu yolla borçlarını ödemeyen veya erteleyen her firma, tedarikçisi olduğu sektörde kalabilenleri de iflasa sürüklemekte, kısır döngü sürüp giderken vergi geliri azalmaktadır. Böyle bir süreçte Maliye politikası çerçevesinde  yapılması gereken tabandaki vergi yükünü hafifletmek, şirketlerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Çünkü Her fırsatta yeni vergi dalgasıyla kuşatılan toplum veya piyasaların dayanma gücünün kalmadığını görmek için iflas kararlarını doğru tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü nesiller boyu ayakta kalmış, yüz binlerin ekmek ocağı kurumlar patır patır dökülürken nice şirketler tasfiye edilmekte, bunları işletecek yeni sahip bulunamamaktadır.  Birçok kuruluş vergi “belasına” karşın vergi kolaylığı olan Mısır’a, Azerbaycan’a … kaçmaktadır. Verginin lüzumuna karşın nice devletlerin çöküş sebebi olduğu, geliri artırmak maksadıyla vatandaştan daha fazlasını almanın sürdürülebilir olmadığını yöneticilerde illaki bilmektedir.  Aslında ülkemizdeki vergi miktarı, oranı ve çeşidi artarken hızlanan iflaslar ve fakirleşen kitleler en taze örneklerdendir. Bütün bunlara rağmen yeni vergilerle üreticilerin iflahını kesme, özellikle küçük üreticileri yok etme politikasının hedefini anlamak mümkün değildir. Tavukları değneklemekle daha fazla yumurta elde edilmez. Çünkü her seferinde birçok tavuk ölmekte, yumurtlayacak tavuk kalmayacağından maalesef Asıl hedefin sosyal patlamalar, iç savaş ve çöküş olduğu iddialarına inanmasakta gidiş KAÇINILMAZ şekilde o istikamet gibi. Devlet, Vergi, Refah ve Çöküş   Sorsan uçan ülke.  Dün, misafirim Miralay Osman ve eşi ile geçen asırdan kız arkadaşım ile 30 yıl sonra Taksim – İstanbul’da buluştuk.  Pandemi ile başlattığımız - Kesintisiz 2000 gündür devam eden, her gece değişik konuları işlediğimiz zoom etkinliğimize katılacak Fransız dostum, bizim gibi emekli.  Bu yıl 3. Tatili için seneler sonra Yoga gurubu arakadaşları ile Türkiyeye gelmiş.  Kapadokya, Konya, Bergama sonrası 2 haftalık turun son ayağı müzeler vs., için İstanbul’da.  Bizim gibi çalışırken ödediği birikmiş sigorta primlerinin faiz hakkı ayda € 2.190 emekli maaşı alan Fransız dostum, tesadüf bizimki ile aynı yıllarda - okulda okuyan oğlunu görmek için yıl sonunda - 4. Tatili için Kanadaya gidecek diye anlatırken, UÇAN ÜLKE ! vatandaşları bizler – bayramda memleketine gidemeyen çoğu AÇ emeklileri hatırlayınca, içimiz burkuldu. Din iman – yetmeyince vatan millet Sakarya diye yıllardır aldatılan halk için ‘en iyi müslüman - okumamış olanıdır !’ diyebilen dangalAKPudracı Üniversite Rektörü çizgisinde kendi çocuğunu özel okulda okutan Eğitim bakanının nerdeyse her kazada açtıkları yerlerde sürünen SEFİL üniversitelerinden mezunlar için ‘zaten iş bulamıyorlar !, Lise lüzumsuz, eğitimi ortaokul sevyesine’ çekmeye çalışması, Hz. Yapay Zeka çağında  CAHİL bırakılmak istenen toplumun ispatı gibi.       Kaybeder korkusuyla bir kısmını devlete yatırdığı paralar, çalışanın sağlık hizmetleri ve Emeklilikte HAKKI OLAN güvence kumbarasındaki birikimlerinden sorumlu devlet, hesap verme mecburiyetindeyken Türkiyede küstahça dikleşen yönetim – sanki başkasının parasıymış gibi dilenciye sadaka verircesine cimri.  Oysa emeklinin EKSİK HAKKI aslında bir avuç SORUMLU yöneticinin çalınan $128 MİLYAR gibi bütçeden kayıp – çalışanın emeklilik hakları ve verdiğimiz vergilerdir. Siyasi tarih, devlet-vergi, vergi-refah, vergi-çöküş arasındaki doğrudan/dolaylı ilişkilerle doludur. Genellikle devlet-refah ilişkileri dikkat çekmediği halde, birçok devletin çöküşünün temelinde vergilerden ezilen halk - aşırı verginin yol açtığı yıkımlardan bahseder. Modern toplumun temel özelliklerinden “sosyal devlet” vergileri öncelikle ihtiyaç sahiplerine aktaran sistemler bileşkesi, vergi-refah düzenidir. Devletin, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere görevlerini ifa etmesi için vergi toplaması şarttır.  İnsan topluluklarının oluşturduğu her organizasyonda bir çeşit vergi bulunmaktadır.  Aslında Doğal kaynak zengini ülkelerin vergiye ihtiyacı yoktur. Yönetim, bu zenginlikle ihtiyaçlarını karşılar, hatta fazlasını halkına dağıtırken, batılı sömürgeci strateji, 3. dünya ülkelerinde halkla yönetim arasında uçurumu derinleştirirken ülkesini soyarak kaynaklarını dışarıya kaçıranları sonuna kadar destekler. Zamanı gelince ‘Kullan at’ politikalarıyla alaşağı edip halktan hırsızlanan zenginliğin kendilerinde kalmasını sağlar. Halkın menfaati için kullanılması gereken vergi, devlet için iki ucu keskin kılıca dönüşebilmektedir. Vergi-çöküş arasındaki doğrudan ilişki, bazen aşırı vergiler, bazen toplanan meblağın yerinde kullanılmamasında görülmüştür. Hem ezici vergi salmak hem de toplanan meblağı saçıp savurmak, kaçırmak, devletin bekasına yönelik tehdit üzerine tehdittir. Türk-İslam tarihinde vergi-devlet-refah için nice menkıbeler bulunmaktadır. Diğer devletlerin tarihinden de örnekler vardır.  Japon İmparatoru Nintoku (MS 290-399), şehri temâşa ederken evlerin bacalarından duman çıkmadığını görür, halkın pişirecek pirinci olmadığını anlar. 3 yıl boyunca vergileri kaldırır, saray çalışanlarını evlerine gönderir. 3 yıl sonra şehre bakınca her evin bacasından duman çıktığını görerek “artık zenginiz!” diye haykırır. İmparatoriçe sarayın bakımsızlıktan döküldüğünden şikayet edince İmparator “halkın bacaları tüttüğüne göre zenginiz demektir, halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir” der.  Onun içindirki bugün ÇOK TANRILI fakat dini ‘Konfüçyüs AHLAKI’ olan Japonya Fert başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir.   İtibarı, ihtişamlı saraylarda, altın yaldızlı salonlarda, elmas işlemeli koltuklarda değil, halkın refahında, huzurunda arayanlar, Osman Gazi köprü inşaatında ‘vardiyasında ölen Türk işçisi için’ intihar eden bizden MİLYON KEZ daha fazla müslüman o Aziz Japon mühendise belkide gülen, günümüz Devlet yöneticilerimiz Osman gazi oğlu Orhan Gazi döneminde fakir müslüman olmadığından gayrimüslim fukaraya zekat verilmesi konusunda fetva verdiğini bilmek istemezler. Vergi türlerinin çokluğu ve oranlarının  yüksekliği açısından dünya lideriyiz. Gümrük, KDV, ÖTV, gelir, kurumlar, ticaret, stopaj, damga … gibi her alanda zincirleme vergiler üretimi, ticareti, hatta yaşamayı artık işkence haline getirdiği için Motosikletli Daltonlar infaz çeteleri gibi, Devlet - Mafya işbirliğinde Dünya NARKOTİK MERKEZİ olan ülkemizde aynı kalemde katlanarak çeşitlenen vergiler, tarım ve sanayi ürünlerinde dünyanın en pahalı ülkesi haline gelmemize yol açarken imalat durmuştur. Konfüçyus gibi DİNİ AHLAK OLAN kalkınmış toplumlarda “Vergiyi tabana yaymak” herkesin gelir ve imkanına göre vatandaşlık görevini yerine getirmesi’’ verginin temel ilkelerindendir. Mevcut yönetimi bunu her fırsatta tekrarladığı halde tersinden yorumlayarak tabandan, halk kitlelerini anlamaktadır.  Oysa sabit gelirli, çalışan, emekli kesimin geliri, oransal olarak gittikçe azalmaktadır. Bu geniş taban enflasyon karşısında daha fakirleşmekte, milli gelirden aldığı pay gittikçe azalırken tavandaki sınırlı BEŞLİ ÇETE türü kesim için sıklıkla vergi sildiği patronlar, yeni uçaklar, yatlar, yurttışında villalar – caddeler alabilmesi için açlıkla boğuşan her aileden ayda en az $ 110- 120 çalınırken o ailenin muhatabı bakkal, esnaf, üreticinin de gelirinin azalması demek olup kayıp zincirleme olarak ülke ekonomisini kemirmektedir.  Yandaşların aldığı uçaklar, yurt dışına taşan süper lüks hayat ve harcamalar, ülke ekonomisine dönüşü olmayan kan kaybıdır.     Olağanüstü şartlar, doğal afetler, başta savunma olmak üzere zaruri yatırımlar bütün devletler için geçerli olup Türkiye’nin jeopolitik durumu daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bunun gereği ASLA daha fazla vergi toplamak değil, aksine kaynakları MÜSLÜMANCA yerinde harcamaktır. Daha fazla vergi salmakla gelirler artmaz, vergi verebilecek mükellef kalmaz !. Vergilerin kullanıldığı bütçe kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturan hazine garantili yol, köprü, inşaat… giderleri, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de refahına pranga vurmuştur.  KAÇINILMAZ beklenen  felakete karşı radikal tedbirler almak, maliyetlerle borçlanmalar arasındaki uçurumu kapatmak aciliyet kespetmiştir. Uzun vadede devletin daha fazla gelir elde etmesi için derhal vergilerde indirim, bir kısmında iptal yasalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Daha fazla vergi ile ölçü kaçtığında: daha fazla iflas, konkordato, nihayet daha az vergi geliri sarmalına girmiş durumdayız. İflas veya konkordato ilan eden şirketlerin artması, işsizler ordusuna yüzbinlerin katılması demektir. Bu yolla borçlarını ödemeyen veya erteleyen her firma, tedarikçisi olduğu sektörde kalabilenleri de iflasa sürüklemekte, kısır döngü sürüp giderken vergi geliri azalmaktadır. Böyle bir süreçte Maliye politikası çerçevesinde  yapılması gereken tabandaki vergi yükünü hafifletmek, şirketlerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Çünkü Her fırsatta yeni vergi dalgasıyla kuşatılan toplum veya piyasaların dayanma gücünün kalmadığını görmek için iflas kararlarını doğru tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü nesiller boyu ayakta kalmış, yüz binlerin ekmek ocağı kurumlar patır patır dökülürken nice şirketler tasfiye edilmekte, bunları işletecek yeni sahip bulunamamaktadır.  Birçok kuruluş vergi “belasına” karşın vergi kolaylığı olan Mısır’a, Azerbaycan’a … kaçmaktadır. Verginin lüzumuna karşın nice devletlerin çöküş sebebi olduğu, geliri artırmak maksadıyla vatandaştan daha fazlasını almanın sürdürülebilir olmadığını yöneticilerde illaki bilmektedir.  Aslında ülkemizdeki vergi miktarı, oranı ve çeşidi artarken hızlanan iflaslar ve fakirleşen kitleler en taze örneklerdendir. Bütün bunlara rağmen yeni vergilerle üreticilerin iflahını kesme, özellikle küçük üreticileri yok etme politikasının hedefini anlamak mümkün değildir. Tavukları değneklemekle daha fazla yumurta elde edilmez. Çünkü her seferinde birçok tavuk ölmekte, yumurtlayacak tavuk kalmayacağından maalesef Asıl hedefin sosyal patlamalar, iç savaş ve çöküş olduğu iddialarına inanmasakta gidiş KAÇINILMAZ şekilde o istikamet gibi.  

Devlet, Vergi, Refah ve Çöküş....

 

 

Sorsan uçan ülke. 

Dün, misafirim Miralay Osman ve eşi ile geçen asırdan kız arkadaşım ile 30 yıl sonra Taksim – İstanbul’da buluştuk.  Pandemi ile başlattığımız - Kesintisiz 2000 gündür devam eden, her gece değişik konuları işlediğimiz zoom etkinliğimize katılacak Fransız dostum, bizim gibi emekli.  Bu yıl 3. Tatili için seneler sonra Yoga gurubu arakadaşları ile Türkiyeye gelmiş.  Kapadokya, Konya, Bergama sonrası 2 haftalık turun son ayağı müzeler vs., için İstanbul’da.  Bizim gibi çalışırken ödediği birikmiş sigorta primlerinin faiz hakkı ayda € 2.190 emekli maaşı alan Fransız dostum, tesadüf bizimki ile aynı yıllarda - okulda okuyan oğlunu görmek için yıl sonunda - 4. Tatili için Kanadaya gidecek diye anlatırken, UÇAN ÜLKE ! vatandaşları bizler – bayramda memleketine gidemeyen çoğu AÇ emeklileri hatırlayınca, içimiz burkuldu.

Din iman – yetmeyince vatan millet Sakarya diye yıllardır aldatılan halk için ‘en iyi müslüman - okumamış olanıdır !’ diyebilen dangalAKPudracı Üniversite Rektörü çizgisinde kendi çocuğunu özel okulda okutan Eğitim bakanının nerdeyse her kazada açtıkları yerlerde sürünen SEFİL üniversitelerinden mezunlar için ‘zaten iş bulamıyorlar !, Lise lüzumsuz, eğitimi ortaokul sevyesine’ çekmeye çalışması, Hz. Yapay Zeka çağında  CAHİL bırakılmak istenen toplumun ispatı gibi.      

Kaybeder korkusuyla bir kısmını devlete yatırdığı paralar, çalışanın sağlık hizmetleri ve Emeklilikte HAKKI OLAN güvence kumbarasındaki birikimlerinden sorumlu devlet, hesap verme mecburiyetindeyken Türkiyede küstahça dikleşen yönetim – sanki başkasının parasıymış gibi dilenciye sadaka verircesine cimri.  Oysa emeklinin EKSİK HAKKI aslında bir avuç SORUMLU yöneticinin çalınan $128 MİLYAR gibi bütçeden kayıp – çalışanın emeklilik hakları ve verdiğimiz vergilerdir.

Siyasi tarih, devlet-vergi, vergi-refah, vergi-çöküş arasındaki doğrudan/dolaylı ilişkilerle doludur. Genellikle devlet-refah ilişkileri dikkat çekmediği halde, birçok devletin çöküşünün temelinde vergilerden ezilen halk - aşırı verginin yol açtığı yıkımlardan bahseder. Modern toplumun temel özelliklerinden “sosyal devlet” vergileri öncelikle ihtiyaç sahiplerine aktaran sistemler bileşkesi, vergi-refah düzenidir.

Devletin, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere görevlerini ifa etmesi için vergi toplaması şarttır.  İnsan topluluklarının oluşturduğu her organizasyonda bir çeşit vergi bulunmaktadır.  Aslında Doğal kaynak zengini ülkelerin vergiye ihtiyacı yoktur. Yönetim, bu zenginlikle ihtiyaçlarını karşılar, hatta fazlasını halkına dağıtırken, batılı sömürgeci strateji, 3. dünya ülkelerinde halkla yönetim arasında uçurumu derinleştirirken ülkesini soyarak kaynaklarını dışarıya kaçıranları sonuna kadar destekler. Zamanı gelince ‘Kullan at’ politikalarıyla alaşağı edip halktan hırsızlanan zenginliğin kendilerinde kalmasını sağlar.

Halkın menfaati için kullanılması gereken vergi, devlet için iki ucu keskin kılıca dönüşebilmektedir. Vergi-çöküş arasındaki doğrudan ilişki, bazen aşırı vergiler, bazen toplanan meblağın yerinde kullanılmamasında görülmüştür. Hem ezici vergi salmak hem de toplanan meblağı saçıp savurmak, kaçırmak, devletin bekasına yönelik tehdit üzerine tehdittir.

Türk-İslam tarihinde vergi-devlet-refah için nice menkıbeler bulunmaktadır. Diğer devletlerin tarihinden de örnekler vardır.  Japon İmparatoru Nintoku (MS 290-399), şehri temâşa ederken evlerin bacalarından duman çıkmadığını görür, halkın pişirecek pirinci olmadığını anlar. 3 yıl boyunca vergileri kaldırır, saray çalışanlarını evlerine gönderir. 3 yıl sonra şehre bakınca her evin bacasından duman çıktığını görerek “artık zenginiz!” diye haykırır. İmparatoriçe sarayın bakımsızlıktan döküldüğünden şikayet edince İmparator “halkın bacaları tüttüğüne göre zenginiz demektir, halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir” der.  Onun içindirki bugün ÇOK TANRILI fakat dini ‘Konfüçyüs AHLAKI’ olan Japonya Fert başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir.  

İtibarı, ihtişamlı saraylarda, altın yaldızlı salonlarda, elmas işlemeli koltuklarda değil, halkın refahında, huzurunda arayanlar, Osman Gazi köprü inşaatında ‘vardiyasında ölen Türk işçisi için’ intihar eden bizden MİLYON KEZ daha fazla müslüman o Aziz Japon mühendise belkide gülen, günümüz Devlet yöneticilerimiz Osman gazi oğlu Orhan Gazi döneminde fakir müslüman olmadığından gayrimüslim fukaraya zekat verilmesi konusunda fetva verdiğini bilmek istemezler.

Vergi türlerinin çokluğu ve oranlarının  yüksekliği açısından dünya lideriyiz. Gümrük, KDV, ÖTV, gelir, kurumlar, ticaret, stopaj, damga … gibi her alanda zincirleme vergiler üretimi, ticareti, hatta yaşamayı artık işkence haline getirdiği için Motosikletli Daltonlar infaz çeteleri gibi, Devlet - Mafya işbirliğinde Dünya NARKOTİK MERKEZİ olan ülkemizde aynı kalemde katlanarak çeşitlenen vergiler, tarım ve sanayi ürünlerinde dünyanın en pahalı ülkesi haline gelmemize yol açarken imalat durmuştur.

Konfüçyus gibi DİNİ AHLAK OLAN kalkınmış toplumlarda “Vergiyi tabana yaymak” herkesin gelir ve imkanına göre vatandaşlık görevini yerine getirmesi’’ verginin temel ilkelerindendir. Mevcut yönetimi bunu her fırsatta tekrarladığı halde tersinden yorumlayarak tabandan, halk kitlelerini anlamaktadır.  Oysa sabit gelirli, çalışan, emekli kesimin geliri, oransal olarak gittikçe azalmaktadır. Bu geniş taban enflasyon karşısında daha fakirleşmekte, milli gelirden aldığı pay gittikçe azalırken tavandaki sınırlı BEŞLİ ÇETE türü kesim için sıklıkla vergi sildiği patronlar, yeni uçaklar, yatlar, yurttışında villalar – caddeler alabilmesi için açlıkla boğuşan her aileden ayda en az $ 110- 120 çalınırken o ailenin muhatabı bakkal, esnaf, üreticinin de gelirinin azalması demek olup kayıp zincirleme olarak ülke ekonomisini kemirmektedir.  Yandaşların aldığı uçaklar, yurt dışına taşan süper lüks hayat ve harcamalar, ülke ekonomisine dönüşü olmayan kan kaybıdır.  

Olağanüstü şartlar, doğal afetler, başta savunma olmak üzere zaruri yatırımlar bütün devletler için geçerli olup Türkiye’nin jeopolitik durumu daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bunun gereği ASLA daha fazla vergi toplamak değil, aksine kaynakları MÜSLÜMANCA yerinde harcamaktır. Daha fazla vergi salmakla gelirler artmaz, vergi verebilecek mükellef kalmaz !. Vergilerin kullanıldığı bütçe kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturan hazine garantili yol, köprü, inşaat… giderleri, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de refahına pranga vurmuştur.  KAÇINILMAZ beklenen  felakete karşı radikal tedbirler almak, maliyetlerle borçlanmalar arasındaki uçurumu kapatmak aciliyet kespetmiştir. Uzun vadede devletin daha fazla gelir elde etmesi için derhal vergilerde indirim, bir kısmında iptal yasalarına ihtiyaç bulunmaktadır.

Daha fazla vergi ile ölçü kaçtığında: daha fazla iflas, konkordato, nihayet daha az vergi geliri sarmalına girmiş durumdayız. İflas veya konkordato ilan eden şirketlerin artması, işsizler ordusuna yüzbinlerin katılması demektir. Bu yolla borçlarını ödemeyen veya erteleyen her firma, tedarikçisi olduğu sektörde kalabilenleri de iflasa sürüklemekte, kısır döngü sürüp giderken vergi geliri azalmaktadır. Böyle bir süreçte Maliye politikası çerçevesinde  yapılması gereken tabandaki vergi yükünü hafifletmek, şirketlerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Çünkü Her fırsatta yeni vergi dalgasıyla kuşatılan toplum veya piyasaların dayanma gücünün kalmadığını görmek için iflas kararlarını doğru tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü nesiller boyu ayakta kalmış, yüz binlerin ekmek ocağı kurumlar patır patır dökülürken nice şirketler tasfiye edilmekte, bunları işletecek yeni sahip bulunamamaktadır.  Birçok kuruluş vergi “belasına” karşın vergi kolaylığı olan Mısır’a, Azerbaycan’a … kaçmaktadır.

Verginin lüzumuna karşın nice devletlerin çöküş sebebi olduğu, geliri artırmak maksadıyla vatandaştan daha fazlasını almanın sürdürülebilir olmadığını yöneticilerde illaki bilmektedir.  Aslında ülkemizdeki vergi miktarı, oranı ve çeşidi artarken hızlanan iflaslar ve fakirleşen kitleler en taze örneklerdendir. Bütün bunlara rağmen yeni vergilerle üreticilerin iflahını kesme, özellikle küçük üreticileri yok etme politikasının hedefini anlamak mümkün değildir.

Tavukları değneklemekle daha fazla yumurta elde edilmez. Çünkü her seferinde birçok tavuk ölmekte, yumurtlayacak tavuk kalmayacağından maalesef Asıl hedefin sosyal patlamalar, iç savaş ve çöküş olduğu iddialarına inanmasakta gidiş KAÇINILMAZ şekilde o istikamet gibi.

 

Devlet, Vergi, Refah ve Çöküş

 

Sorsan uçan ülke. 

Dün, misafirim Miralay Osman ve eşi ile geçen asırdan kız arkadaşım ile 30 yıl sonra Taksim – İstanbul’da buluştuk.  Pandemi ile başlattığımız - Kesintisiz 2000 gündür devam eden, her gece değişik konuları işlediğimiz zoom etkinliğimize katılacak Fransız dostum, bizim gibi emekli.  Bu yıl 3. Tatili için seneler sonra Yoga gurubu arakadaşları ile Türkiyeye gelmiş.  Kapadokya, Konya, Bergama sonrası 2 haftalık turun son ayağı müzeler vs., için İstanbul’da.  Bizim gibi çalışırken ödediği birikmiş sigorta primlerinin faiz hakkı ayda € 2.190 emekli maaşı alan Fransız dostum, tesadüf bizimki ile aynı yıllarda - okulda okuyan oğlunu görmek için yıl sonunda - 4. Tatili için Kanadaya gidecek diye anlatırken, UÇAN ÜLKE ! vatandaşları bizler – bayramda memleketine gidemeyen çoğu AÇ emeklileri hatırlayınca, içimiz burkuldu.

Din iman – yetmeyince vatan millet Sakarya diye yıllardır aldatılan halk için ‘en iyi müslüman - okumamış olanıdır !’ diyebilen dangalAKPudracı Üniversite Rektörü çizgisinde kendi çocuğunu özel okulda okutan Eğitim bakanının nerdeyse her kazada açtıkları yerlerde sürünen SEFİL üniversitelerinden mezunlar için ‘zaten iş bulamıyorlar !, Lise lüzumsuz, eğitimi ortaokul sevyesine’ çekmeye çalışması, Hz. Yapay Zeka çağında  CAHİL bırakılmak istenen toplumun ispatı gibi.      

Kaybeder korkusuyla bir kısmını devlete yatırdığı paralar, çalışanın sağlık hizmetleri ve Emeklilikte HAKKI OLAN güvence kumbarasındaki birikimlerinden sorumlu devlet, hesap verme mecburiyetindeyken Türkiyede küstahça dikleşen yönetim – sanki başkasının parasıymış gibi dilenciye sadaka verircesine cimri.  Oysa emeklinin EKSİK HAKKI aslında bir avuç SORUMLU yöneticinin çalınan $128 MİLYAR gibi bütçeden kayıp – çalışanın emeklilik hakları ve verdiğimiz vergilerdir.

Siyasi tarih, devlet-vergi, vergi-refah, vergi-çöküş arasındaki doğrudan/dolaylı ilişkilerle doludur. Genellikle devlet-refah ilişkileri dikkat çekmediği halde, birçok devletin çöküşünün temelinde vergilerden ezilen halk - aşırı verginin yol açtığı yıkımlardan bahseder. Modern toplumun temel özelliklerinden “sosyal devlet” vergileri öncelikle ihtiyaç sahiplerine aktaran sistemler bileşkesi, vergi-refah düzenidir.

Devletin, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere görevlerini ifa etmesi için vergi toplaması şarttır.  İnsan topluluklarının oluşturduğu her organizasyonda bir çeşit vergi bulunmaktadır.  Aslında Doğal kaynak zengini ülkelerin vergiye ihtiyacı yoktur. Yönetim, bu zenginlikle ihtiyaçlarını karşılar, hatta fazlasını halkına dağıtırken, batılı sömürgeci strateji, 3. dünya ülkelerinde halkla yönetim arasında uçurumu derinleştirirken ülkesini soyarak kaynaklarını dışarıya kaçıranları sonuna kadar destekler. Zamanı gelince ‘Kullan at’ politikalarıyla alaşağı edip halktan hırsızlanan zenginliğin kendilerinde kalmasını sağlar.

Halkın menfaati için kullanılması gereken vergi, devlet için iki ucu keskin kılıca dönüşebilmektedir. Vergi-çöküş arasındaki doğrudan ilişki, bazen aşırı vergiler, bazen toplanan meblağın yerinde kullanılmamasında görülmüştür. Hem ezici vergi salmak hem de toplanan meblağı saçıp savurmak, kaçırmak, devletin bekasına yönelik tehdit üzerine tehdittir.

Türk-İslam tarihinde vergi-devlet-refah için nice menkıbeler bulunmaktadır. Diğer devletlerin tarihinden de örnekler vardır.  Japon İmparatoru Nintoku (MS 290-399), şehri temâşa ederken evlerin bacalarından duman çıkmadığını görür, halkın pişirecek pirinci olmadığını anlar. 3 yıl boyunca vergileri kaldırır, saray çalışanlarını evlerine gönderir. 3 yıl sonra şehre bakınca her evin bacasından duman çıktığını görerek “artık zenginiz!” diye haykırır. İmparatoriçe sarayın bakımsızlıktan döküldüğünden şikayet edince İmparator “halkın bacaları tüttüğüne göre zenginiz demektir, halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir” der.  Onun içindirki bugün ÇOK TANRILI fakat dini ‘Konfüçyüs AHLAKI’ olan Japonya Fert başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir.  

İtibarı, ihtişamlı saraylarda, altın yaldızlı salonlarda, elmas işlemeli koltuklarda değil, halkın refahında, huzurunda arayanlar, Osman Gazi köprü inşaatında ‘vardiyasında ölen Türk işçisi için’ intihar eden bizden MİLYON KEZ daha fazla müslüman o Aziz Japon mühendise belkide gülen, günümüz Devlet yöneticilerimiz Osman gazi oğlu Orhan Gazi döneminde fakir müslüman olmadığından gayrimüslim fukaraya zekat verilmesi konusunda fetva verdiğini bilmek istemezler.

Vergi türlerinin çokluğu ve oranlarının  yüksekliği açısından dünya lideriyiz. Gümrük, KDV, ÖTV, gelir, kurumlar, ticaret, stopaj, damga … gibi her alanda zincirleme vergiler üretimi, ticareti, hatta yaşamayı artık işkence haline getirdiği için Motosikletli Daltonlar infaz çeteleri gibi, Devlet - Mafya işbirliğinde Dünya NARKOTİK MERKEZİ olan ülkemizde aynı kalemde katlanarak çeşitlenen vergiler, tarım ve sanayi ürünlerinde dünyanın en pahalı ülkesi haline gelmemize yol açarken imalat durmuştur.

Konfüçyus gibi DİNİ AHLAK OLAN kalkınmış toplumlarda “Vergiyi tabana yaymak” herkesin gelir ve imkanına göre vatandaşlık görevini yerine getirmesi’’ verginin temel ilkelerindendir. Mevcut yönetimi bunu her fırsatta tekrarladığı halde tersinden yorumlayarak tabandan, halk kitlelerini anlamaktadır.  Oysa sabit gelirli, çalışan, emekli kesimin geliri, oransal olarak gittikçe azalmaktadır. Bu geniş taban enflasyon karşısında daha fakirleşmekte, milli gelirden aldığı pay gittikçe azalırken tavandaki sınırlı BEŞLİ ÇETE türü kesim için sıklıkla vergi sildiği patronlar, yeni uçaklar, yatlar, yurttışında villalar – caddeler alabilmesi için açlıkla boğuşan her aileden ayda en az $ 110- 120 çalınırken o ailenin muhatabı bakkal, esnaf, üreticinin de gelirinin azalması demek olup kayıp zincirleme olarak ülke ekonomisini kemirmektedir.  Yandaşların aldığı uçaklar, yurt dışına taşan süper lüks hayat ve harcamalar, ülke ekonomisine dönüşü olmayan kan kaybıdır.  

 

Olağanüstü şartlar, doğal afetler, başta savunma olmak üzere zaruri yatırımlar bütün devletler için geçerli olup Türkiye’nin jeopolitik durumu daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bunun gereği ASLA daha fazla vergi toplamak değil, aksine kaynakları MÜSLÜMANCA yerinde harcamaktır. Daha fazla vergi salmakla gelirler artmaz, vergi verebilecek mükellef kalmaz !. Vergilerin kullanıldığı bütçe kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturan hazine garantili yol, köprü, inşaat… giderleri, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de refahına pranga vurmuştur.  KAÇINILMAZ beklenen  felakete karşı radikal tedbirler almak, maliyetlerle borçlanmalar arasındaki uçurumu kapatmak aciliyet kespetmiştir. Uzun vadede devletin daha fazla gelir elde etmesi için derhal vergilerde indirim, bir kısmında iptal yasalarına ihtiyaç bulunmaktadır.

Daha fazla vergi ile ölçü kaçtığında: daha fazla iflas, konkordato, nihayet daha az vergi geliri sarmalına girmiş durumdayız. İflas veya konkordato ilan eden şirketlerin artması, işsizler ordusuna yüzbinlerin katılması demektir. Bu yolla borçlarını ödemeyen veya erteleyen her firma, tedarikçisi olduğu sektörde kalabilenleri de iflasa sürüklemekte, kısır döngü sürüp giderken vergi geliri azalmaktadır. Böyle bir süreçte Maliye politikası çerçevesinde  yapılması gereken tabandaki vergi yükünü hafifletmek, şirketlerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Çünkü Her fırsatta yeni vergi dalgasıyla kuşatılan toplum veya piyasaların dayanma gücünün kalmadığını görmek için iflas kararlarını doğru tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü nesiller boyu ayakta kalmış, yüz binlerin ekmek ocağı kurumlar patır patır dökülürken nice şirketler tasfiye edilmekte, bunları işletecek yeni sahip bulunamamaktadır.  Birçok kuruluş vergi “belasına” karşın vergi kolaylığı olan Mısır’a, Azerbaycan’a … kaçmaktadır.

Verginin lüzumuna karşın nice devletlerin çöküş sebebi olduğu, geliri artırmak maksadıyla vatandaştan daha fazlasını almanın sürdürülebilir olmadığını yöneticilerde illaki bilmektedir.  Aslında ülkemizdeki vergi miktarı, oranı ve çeşidi artarken hızlanan iflaslar ve fakirleşen kitleler en taze örneklerdendir. Bütün bunlara rağmen yeni vergilerle üreticilerin iflahını kesme, özellikle küçük üreticileri yok etme politikasının hedefini anlamak mümkün değildir.

Tavukları değneklemekle daha fazla yumurta elde edilmez. Çünkü her seferinde birçok tavuk ölmekte, yumurtlayacak tavuk kalmayacağından maalesef Asıl hedefin sosyal patlamalar, iç savaş ve çöküş olduğu iddialarına inanmasakta gidiş KAÇINILMAZ şekilde o istikamet gibi.

Devlet, Vergi, Refah ve Çöküş

 

Sorsan uçan ülke. 

Dün, misafirim Miralay Osman ve eşi ile geçen asırdan kız arkadaşım ile 30 yıl sonra Taksim – İstanbul’da buluştuk.  Pandemi ile başlattığımız - Kesintisiz 2000 gündür devam eden, her gece değişik konuları işlediğimiz zoom etkinliğimize katılacak Fransız dostum, bizim gibi emekli.  Bu yıl 3. Tatili için seneler sonra Yoga gurubu arakadaşları ile Türkiyeye gelmiş.  Kapadokya, Konya, Bergama sonrası 2 haftalık turun son ayağı müzeler vs., için İstanbul’da.  Bizim gibi çalışırken ödediği birikmiş sigorta primlerinin faiz hakkı ayda € 2.190 emekli maaşı alan Fransız dostum, tesadüf bizimki ile aynı yıllarda - okulda okuyan oğlunu görmek için yıl sonunda - 4. Tatili için Kanadaya gidecek diye anlatırken, UÇAN ÜLKE ! vatandaşları bizler – bayramda memleketine gidemeyen çoğu AÇ emeklileri hatırlayınca, içimiz burkuldu.

Din iman – yetmeyince vatan millet Sakarya diye yıllardır aldatılan halk için ‘en iyi müslüman - okumamış olanıdır !’ diyebilen dangalAKPudracı Üniversite Rektörü çizgisinde kendi çocuğunu özel okulda okutan Eğitim bakanının nerdeyse her kazada açtıkları yerlerde sürünen SEFİL üniversitelerinden mezunlar için ‘zaten iş bulamıyorlar !, Lise lüzumsuz, eğitimi ortaokul sevyesine’ çekmeye çalışması, Hz. Yapay Zeka çağında  CAHİL bırakılmak istenen toplumun ispatı gibi.      

Kaybeder korkusuyla bir kısmını devlete yatırdığı paralar, çalışanın sağlık hizmetleri ve Emeklilikte HAKKI OLAN güvence kumbarasındaki birikimlerinden sorumlu devlet, hesap verme mecburiyetindeyken Türkiyede küstahça dikleşen yönetim – sanki başkasının parasıymış gibi dilenciye sadaka verircesine cimri.  Oysa emeklinin EKSİK HAKKI aslında bir avuç SORUMLU yöneticinin çalınan $128 MİLYAR gibi bütçeden kayıp – çalışanın emeklilik hakları ve verdiğimiz vergilerdir.

Siyasi tarih, devlet-vergi, vergi-refah, vergi-çöküş arasındaki doğrudan/dolaylı ilişkilerle doludur. Genellikle devlet-refah ilişkileri dikkat çekmediği halde, birçok devletin çöküşünün temelinde vergilerden ezilen halk - aşırı verginin yol açtığı yıkımlardan bahseder. Modern toplumun temel özelliklerinden “sosyal devlet” vergileri öncelikle ihtiyaç sahiplerine aktaran sistemler bileşkesi, vergi-refah düzenidir.

Devletin, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere görevlerini ifa etmesi için vergi toplaması şarttır.  İnsan topluluklarının oluşturduğu her organizasyonda bir çeşit vergi bulunmaktadır.  Aslında Doğal kaynak zengini ülkelerin vergiye ihtiyacı yoktur. Yönetim, bu zenginlikle ihtiyaçlarını karşılar, hatta fazlasını halkına dağıtırken, batılı sömürgeci strateji, 3. dünya ülkelerinde halkla yönetim arasında uçurumu derinleştirirken ülkesini soyarak kaynaklarını dışarıya kaçıranları sonuna kadar destekler. Zamanı gelince ‘Kullan at’ politikalarıyla alaşağı edip halktan hırsızlanan zenginliğin kendilerinde kalmasını sağlar.

Halkın menfaati için kullanılması gereken vergi, devlet için iki ucu keskin kılıca dönüşebilmektedir. Vergi-çöküş arasındaki doğrudan ilişki, bazen aşırı vergiler, bazen toplanan meblağın yerinde kullanılmamasında görülmüştür. Hem ezici vergi salmak hem de toplanan meblağı saçıp savurmak, kaçırmak, devletin bekasına yönelik tehdit üzerine tehdittir.

Türk-İslam tarihinde vergi-devlet-refah için nice menkıbeler bulunmaktadır. Diğer devletlerin tarihinden de örnekler vardır.  Japon İmparatoru Nintoku (MS 290-399), şehri temâşa ederken evlerin bacalarından duman çıkmadığını görür, halkın pişirecek pirinci olmadığını anlar. 3 yıl boyunca vergileri kaldırır, saray çalışanlarını evlerine gönderir. 3 yıl sonra şehre bakınca her evin bacasından duman çıktığını görerek “artık zenginiz!” diye haykırır. İmparatoriçe sarayın bakımsızlıktan döküldüğünden şikayet edince İmparator “halkın bacaları tüttüğüne göre zenginiz demektir, halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir” der.  Onun içindirki bugün ÇOK TANRILI fakat dini ‘Konfüçyüs AHLAKI’ olan Japonya Fert başına düşen milli gelir bakımından dünyanın en önde gelen ülkesidir.  

İtibarı, ihtişamlı saraylarda, altın yaldızlı salonlarda, elmas işlemeli koltuklarda değil, halkın refahında, huzurunda arayanlar, Osman Gazi köprü inşaatında ‘vardiyasında ölen Türk işçisi için’ intihar eden bizden MİLYON KEZ daha fazla müslüman o Aziz Japon mühendise belkide gülen, günümüz Devlet yöneticilerimiz Osman gazi oğlu Orhan Gazi döneminde fakir müslüman olmadığından gayrimüslim fukaraya zekat verilmesi konusunda fetva verdiğini bilmek istemezler.

Vergi türlerinin çokluğu ve oranlarının  yüksekliği açısından dünya lideriyiz. Gümrük, KDV, ÖTV, gelir, kurumlar, ticaret, stopaj, damga … gibi her alanda zincirleme vergiler üretimi, ticareti, hatta yaşamayı artık işkence haline getirdiği için Motosikletli Daltonlar infaz çeteleri gibi, Devlet - Mafya işbirliğinde Dünya NARKOTİK MERKEZİ olan ülkemizde aynı kalemde katlanarak çeşitlenen vergiler, tarım ve sanayi ürünlerinde dünyanın en pahalı ülkesi haline gelmemize yol açarken imalat durmuştur.

Konfüçyus gibi DİNİ AHLAK OLAN kalkınmış toplumlarda “Vergiyi tabana yaymak” herkesin gelir ve imkanına göre vatandaşlık görevini yerine getirmesi’’ verginin temel ilkelerindendir. Mevcut yönetimi bunu her fırsatta tekrarladığı halde tersinden yorumlayarak tabandan, halk kitlelerini anlamaktadır.  Oysa sabit gelirli, çalışan, emekli kesimin geliri, oransal olarak gittikçe azalmaktadır. Bu geniş taban enflasyon karşısında daha fakirleşmekte, milli gelirden aldığı pay gittikçe azalırken tavandaki sınırlı BEŞLİ ÇETE türü kesim için sıklıkla vergi sildiği patronlar, yeni uçaklar, yatlar, yurttışında villalar – caddeler alabilmesi için açlıkla boğuşan her aileden ayda en az $ 110- 120 çalınırken o ailenin muhatabı bakkal, esnaf, üreticinin de gelirinin azalması demek olup kayıp zincirleme olarak ülke ekonomisini kemirmektedir.  Yandaşların aldığı uçaklar, yurt dışına taşan süper lüks hayat ve harcamalar, ülke ekonomisine dönüşü olmayan kan kaybıdır.  

 

Olağanüstü şartlar, doğal afetler, başta savunma olmak üzere zaruri yatırımlar bütün devletler için geçerli olup Türkiye’nin jeopolitik durumu daha fazla hassasiyeti gerektirmektedir. Bunun gereği ASLA daha fazla vergi toplamak değil, aksine kaynakları MÜSLÜMANCA yerinde harcamaktır. Daha fazla vergi salmakla gelirler artmaz, vergi verebilecek mükellef kalmaz !. Vergilerin kullanıldığı bütçe kalemlerinin önemli bir kısmını oluşturan hazine garantili yol, köprü, inşaat… giderleri, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de refahına pranga vurmuştur.  KAÇINILMAZ beklenen  felakete karşı radikal tedbirler almak, maliyetlerle borçlanmalar arasındaki uçurumu kapatmak aciliyet kespetmiştir. Uzun vadede devletin daha fazla gelir elde etmesi için derhal vergilerde indirim, bir kısmında iptal yasalarına ihtiyaç bulunmaktadır.

Daha fazla vergi ile ölçü kaçtığında: daha fazla iflas, konkordato, nihayet daha az vergi geliri sarmalına girmiş durumdayız. İflas veya konkordato ilan eden şirketlerin artması, işsizler ordusuna yüzbinlerin katılması demektir. Bu yolla borçlarını ödemeyen veya erteleyen her firma, tedarikçisi olduğu sektörde kalabilenleri de iflasa sürüklemekte, kısır döngü sürüp giderken vergi geliri azalmaktadır. Böyle bir süreçte Maliye politikası çerçevesinde  yapılması gereken tabandaki vergi yükünü hafifletmek, şirketlerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Çünkü Her fırsatta yeni vergi dalgasıyla kuşatılan toplum veya piyasaların dayanma gücünün kalmadığını görmek için iflas kararlarını doğru tahlil etmek gerekmektedir. Çünkü nesiller boyu ayakta kalmış, yüz binlerin ekmek ocağı kurumlar patır patır dökülürken nice şirketler tasfiye edilmekte, bunları işletecek yeni sahip bulunamamaktadır.  Birçok kuruluş vergi “belasına” karşın vergi kolaylığı olan Mısır’a, Azerbaycan’a … kaçmaktadır.

Verginin lüzumuna karşın nice devletlerin çöküş sebebi olduğu, geliri artırmak maksadıyla vatandaştan daha fazlasını almanın sürdürülebilir olmadığını yöneticilerde illaki bilmektedir.  Aslında ülkemizdeki vergi miktarı, oranı ve çeşidi artarken hızlanan iflaslar ve fakirleşen kitleler en taze örneklerdendir. Bütün bunlara rağmen yeni vergilerle üreticilerin iflahını kesme, özellikle küçük üreticileri yok etme politikasının hedefini anlamak mümkün değildir.

Tavukları değneklemekle daha fazla yumurta elde edilmez. Çünkü her seferinde birçok tavuk ölmekte, yumurtlayacak tavuk kalmayacağından maalesef Asıl hedefin sosyal patlamalar, iç savaş ve çöküş olduğu iddialarına inanmasakta gidiş KAÇINILMAZ şekilde o istikamet gibi.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.