Soyları aynı Doğu Karadeniz - Zeybek benzerliği
Orta Asya’dan onbinlerce yıllık kadim Türk toprakları – adlarına Eti – Sümer’ler diye bankalar kurduğumuz Anayurt – Anadolu’ya dönen diğer Oğuz Türk boyları gibi, Horosan üzerinden, Aşkale, Bayburt, Çaykara, Of ve SON ROMA – RUM başkenti TRabzon’a yerleştirilen, 1486 Salnamelerinde ‘Hacı hasanoğulları sülalesi' diye kayıtlanmış, soyadı kanunu ile Ulusoy olan Doğu Kara Deniz’li biri olarak gözlemlerim aynı süreçte, kadim Türk yurdu Anadolunun en batısında yine aynı: Soy, Budun Oğuz Türkmen Kökenli Zeybekler, Oğuzların Üç Ok boyları; Yörükler, Tahtacılar, Avşarlar, Karakeçili gibi gruplar hâlinde dağlık bölgelere yayılmış, göçebe veya yarı-göçebe bir yaşam tarzı ile tıpkı Doğu Karadeniz halkları gibi yazın yaylalara çıkan - özgürlüklerine düşkün yapılı Zeybeklik, bir ruhun devamıdır.
Zeybekler Oğuzların: Avşar, Kınık, Bayındır, Salur, Kayı .... boylarından göçebe Yörük-Türkmen yaşam tarzını yansıtır topluluklardır. Tıpkı hala yazın yaylaya çıkan Doğu Karadeni’liler gibi, Çoğunluk Dağlarda özgür yaşadıkları için merkezi otoritenin dışında zor durumda olan köylüyü baskıcı yönetimlere karşı koruyan “Zeybek” adını almış kültür, adalet, yiğitlik, misafirperverlik ve dayanışma gibi değerleri yansıtan, Oğuz boylarının torunları Türkmen aşiretlerinin kültürel ürünüdür. Onların yaşadığı zorlu coğrafyada gelişen direniş ruhu, zamanla "efe ve zeybek" kimliğine dönüşürken, bir boydan ziyade bir duruşun, bir başkaldırının, bir halk adaletinin adı olmuştur.
Tıpkı: TRabzon sancak merkezli – Doğu Karadeniz’de olduğu gibi zalim kanunların karşısında halkın adaletini temsil eden, rüşvet karşısında; “Bu topraklar halkındır!” diye haykıran Zeybeklik, sadece silah tutmak değil; adaletli olmak, mazlumu korumak ve zalime geçit vermemek anlamına gelirdi. Efe ise bu grubun lideriydi. Onun sözü kanun, kararı sondu. Yanındaki gençlere “kızan” denirdi. Her biri, önce bir Efe’nin dizinin dibinde yetişir, sonra kendi yoluna çıkardı. Bu zincir halkası, bir halk kültürünü yüzyıllarca yaşattı. 1919’da Anadolu’nun işgali başladığında tüm gözler Ege’ye çevrilmişti. Oysa Karadeniz’in doğu ucunda, TRabzon sancağı’nda sessiz ama derin bir kaynama yaşıyordu. Çünkü ROMA tpraklarından anlamlı - Mevlana Celaleddini RUM’i – misali bu son ROMA-RUM Başkenti TRabzon, doğunun denize açılan kapısı, Kafkasya’ya geçişin merkezi ve İstanbul ile Anadolu’nun bağlandığı kuzey hattıydı.
İtilaf – İşgal Devletleri’nin Karadeniz politikası gereği, Pontusçu Rum çeteleri, İngiliz destekli olarak Samsun-Trabzon hattında yeniden örgütlenmeye başlamıştı. Ama bu sefer karşılarında sadece Osmanlı’nın çökmüş otoritesi değil, ayağa kalkmaya hazırlanan Türk halkı vardı. Trabzon’un dağlarında, yaylalarında ve sahil köylerinde halk, kendi savunmasını kurmaya başladı. “Milis Müfrezeleri” adı altında kurulan ilk halk direniş grupları kısa sürede “Çete” ya da “Kuva-yı Milliye” birlikleri adını aldı. Trabzon Mebusu olan Ali Şükrü Bey, sadece siyasi olarak değil, halkın örgütlenmesi açısından da önemli bir figürdü. Silahlı NAMUS KAVRAMLI KUTSAL VATAN için DİRENİŞ milis müfrezeleri özellikle Of, Sürmene, Vakfıkebir hattında etkili oldu. Bölgede silahlanmış Çaykara ve Of Yöresi Müfrezeleri, 1916 Rus işgaline karşı gösterilen direnişin mirası, 1919-1922 arasında tekrar canlandı. Çeteler genellikle aile ve kabile tabanlı olarak kuruldu. Her mahallenin gençleri, kendi imamı ya da büyüğünün önderliğinde çete oluşturdu.
Silahlarını ya Balkan Savaşı'ndan ya da eski Rus kalıntılarından temin etmiş, Pontus çetelerine karşı gece baskınlarıyla büyük başarılar sağladı. Maçka – Santa Bölgesi Direnişçileri Maçka’nın yüksek dağlarında ve Santa köylerinde yaşayan halk, Rum çetelerine karşı bireysel ama organize şekilde mücadele edeerken direnişçilerden Topal Osman’ın Karadeniz destekçileriyle koordineli çalışan küçük müfrezeleri Santa köylerinde Türkler, baskınlara rağmen köylerini boşaltmamış, direnişi kırsal yaşamın bir parçası hâline getirmiştir. Akçaabat ve Vakfıkebir Hatlarında Bölge halkı, Yunan donanmasının kıyı baskılarına ve Rum çetelerinin saldırılarına karşı milis gücü çeteler genellikle deniz kıyısında devriye, yüksek tepelere gözcü yerleştirme ve gizli haberleşme gibi taktiklerle mücadele etti.
Kurtuluş Savaşı’nda – Anadolu’nun İsyan Ateşi Zeybeklerin hikâyeside aynı benzerlikleri taşır. 1919 yılında Yunan ordusu İzmir’i işgal ettiğinde ilk kurşunu atan Hasan Tahsin ardından, direnen Zeybekler Aydın’daki Yörük Ali Efe, Nazilli’yi savunan Demirci Mehmet Efe, ve daha niceleri, köylüden aldıkları güçle, Anadolu'nun kalbine hançer gibi saplanan – Osmanlının İstanbul’dan sessiz kaldığı işgale göğüs gerdiler. Mağlup Osmanlı Resmî ordusunun dağınık olduğu, düzenli mücadelenin imkânsız göründüğü yıllarda; Namus Kavramlı KUTSAL VATAN genelinde, dağlarda süren direnişin adı “Kuva-yı Milliye” idi. İşte o yapının özünü oluşturan Doğu Karadeniz gibi Zeybekler halkın içinden çıkmış mert insanlardı. Onbinlerce yıllık Türk milletinin kurtuluş bu mücadelede, Gördesli Makbule gibi kadın Zeybekler de vardı. Onun için tıpkı kadın – erkek birlikte oynanan Horon gibi - Zeybeklik, sadece bir erkek kahramanlık figürü değil, topyekûn halk direnişinin adıydı.
Hırçın coğrafyasından ötürü yerinde duramaz Horon’a tezat Zeybek oyunu, ağır ve gururlu duruşuyla, diz vuruşları ve yere sağlam basan adımlarıyla “Ben buradayım, ezilmem, baş eğmem!” dercesine “Yiğitlik” kelimesi Zeybek’te vücut bulur. onbinlerce yıllık Türk Anadolu insanının karakterini yansıtır. Doğu Karadeniz Çeteleri gibi Zeybek ruh hali; yoksulluğun, imkânsızlığın, adaletsizliğin içinde bile “dik durmayı” bilenlerdir. Onların bize bıraktığı miras, haysiyet, onur ve mücadeledir. Bugün bizlere düşen görev onların mirasını taşımak; hangi alanda olursak olalım, haksızlığa karşı bir “Efe” gibi ayağa kalkmaktır. Çünkü NAMUS KAVRAMLI KUTSAL VATAN ruhu sadece geçmişin değil; bugünün ve yarının da onurlu yürüyüşüdür.
Artık her seçim öncesi bıktıran yeniden Kürt S’açılımı türünden – BOP doğrultusunda asıl hedef mahvedilen ülke bölünmesi saçmalıklarına, yapılan haksızlığa hukusuzluğa, adaletsizliğe ve ülke talanınan DUR demeye Zeybek gibi ayağa kalkmaya Hazırmıyız ?