Birliktelik arayışında Ortak Duyguda Buluşmak nedir ?
Herkes Avrupa Birliği, ABD ... gibi birleşmeye çalışırken, Kendi aralarında: Arapça - Frasça ağırlıklı 11 ayrı dil - lehçe konuşan, İsmet İnönü, Turgut Özal ... gibi Devlat başkanlıkları hakkı kazanan, İstanbul - Ankara gibi büyük şehirlerde, Ege ve Güney kıyılarında biz Türklerden daha fazla güce sahip Kürtlerin asıl amacı ne ?
İnsanlar bazen nedenini tam açıklayamaz ama bir yere, bir fikre, bir sese ait hisseder. Türkiye’de bu aidiyetin temelinde çoğu zaman tarihsel acılar, ortak sevinçler ve benzer yaşanmışlıklar vardır. İstanbul’da yaşayan biri, Hakkari’deki bir çocuğun gülüşünü kendi çocuğununki gibi hisseder. Zengin-fakir, Alevi-Sünni, Süryani-Ermeni-Yahudi-Rum ve/ya Laz-Çerkez-Abaza-Boşnak-Tatar-Kıpçak-Kuman-Tatar-Gagavuz-Azeri…. Türk kökeni gibi Kendi aralarında Sorani-Kormanci-Zaza … diye guruplanmış Kürt ayrımı olmadan; insanların içinden gelen "toplumsal vicdan hissi" ile birini sahiplenmek, birşey için üzülmek.
Bize ÖNCE İNSAN olduğumuzu hatırlatan bu vicdan hissi, siyasi görüşlerden, ekonomik düzeylerden çok daha güçlüdür. Çünkü duygu, eğitimle değil yaşanmışlıkla şekillenir. Binlerce yıl değişik yörelerde aynı değerleri paylaşan Türkiye’nin mayasında da bu duygu birlikteliği vardır. Her bölgeden insan, bir başka bölgenin derdini sahiplenebiliyorsa, bu ülkenin hâlâ umudu vardır. Değişik örneklerle izahlanabilir bu durum:
1. Futbolun Ötesinde Temsil Arayışı
TRabzonSpor'un desteklenmesi sadece bir futbol oyunu tercihi değildir. Bu aslında bir "biz de varız" demektir. Özellikle Güneydoğu’dan, İç Anadolu’dan, Ege’den çok sayıda gençler, bazen binlerce km uzakta oldukları TRabzonSpor’un başarılarında kendi potansiyellerini görür. Bir Anadolu takımının düne kadar 3 büyük monopolü – İstanbul devleri yenmesi, aslında dışlanmışların sisteme attığı bir pas gibidir.
Taraftarlık burada, kent kimliğini değil, mücadeleyi ve adaleti simgeler. Diyarbakır’dan biri TRabzonSpor’u tutuyorsa, bu Anadolu’nun sesine kulak verme çağrısıdır. Çünkü İstanbul’daki üç büyük kulüp medyanın, paranın, sistemin takımlarıdır. Trabzonspor ise emeğin, azmin, yürekle kazanmanın sembolüdür ve Anadolu halkı bu tür olaylarda kendini daha gerçek hisseder. Onun için bu bir futbol değil, toplumsal adalet tercihidir. Adil temsil arayan herkes, bu türden simgelere kökünü unutur BENZERLİK açısından - duygusal olarak ona kendi değeri gibi sarılır.
2. Çevre Mücadelesinde Ortak Vicdan
Cerattepe'de direnen Artvinli ile Akbelen’de ağlayan Muğlalı, birbirini hiç tanımasa bile aynı cümleyi kurar “Bu dünya bizim” Ormanlar, sadece ağaç değil; çocukluğun geçtiği patikadır, ninelerden dinlenen masalların fonudur. O yüzden bir ağaç kesildiğinde sadece doğa değil, hafıza da yok olur. Bu mücadele, sınıfla açıklanamaz çünkü zengin de yoksul da aynı havayı solur.
Muğla’daki köylü kadınla İstanbul’daki üniversite öğrencisinin aynı ormana sahip çıkması, ortak duygunun gücünü gösterir. Toprağa, suya, yeşile duyulan saygı - sevgi, evrensel ve içgüdüseldir. Ekolojik yıkım karşısında vicdanı olan herkes tepki gösterir. O yüzden çevre mücadelesi, sınıfsal değil vicdani bir direnmedir. Ve bu vicdan, Binlerce yıldır tarihe tanıklık yapan Türkiye’nin her coğrafyasında kök salmıştır. Bu bir politik duruş değil, insan olmanın doğal refleksidir.
3. Yas Tutma Biçimleri belki Farklı fakat, Acı Ortak
Zılgıtla ağlayanla sessizce oturan arasında fark yoktur; acı, şekil değiştirse de içerik aynıdır. Bir yerde sel olur, başka bir şehirde insanlar battaniye toplar. Deprem olur, yardım kamyonuna ilk koliyi koyanlar bazen kendi yiyeceğini paylaşan köylülerdir. Acılar bizi aynılaştırır; dil, mezhep, bölge ayırt etmeden. Bir annenin evlatsız kalması karşısında herkes susar; bu suskunlukta koca bir milletin iç çekişi vardır.
Bu yüzden Türkiye’de yöresi – töresi ne olursa olsun - bir acıya kayıtsız kalmak, aslında insanlıktan uzaklaşmaktır. Yasta ortaklaşmak, toplumsal bağları yeniden kurar. Yas, bizi birbirimize yaklaştırır çünkü hepimiz bir gün o acının içinde olabiliriz. Yas, ortak insanlık hâlidir ve Türkiye, bu duyguda birleşme becerisini hâlâ koruyan nadir toplumlar arasındadır. Bu bazen kaybolmuş gibi sessizleşen duygu, her felaketten sonra hortlarcasına yeniden kendini gösterir.
4. Törenin İçindeki Vicdan
Yöresel gelenekler bazen sıradan görünür ama aslında büyük ahlak kodları taşır. Komşuya ekmek göndermek, misafire yorgan açmak, bayramda yolda gördüğün çocuğa şeker vermek… Bunlar kanunla mecburiyetle değil değil, kalple yapılır. Herkesin farklı kültürel kodları olabilir ama içindeki insanlık aynıdır. Törenin dili farklıdır ama duygusu ortaktır “İnsana kıymet vermek” anlayışıyla Adana’da düğünde fakiri gözetmekle, Erzurum’da hayır duası almak için kurban dağıtmak aynı anlayışın ürünüdür.
Bu tür davranışlar, Anadolu insanının genlerine işlenmişcesine nesilden nesile aktarılan vicdan yasalarıdır. Her bölgenin töresi farklı olsa da hepsi bizi biz yapan merhamet üzerine kuruludur. 13.400 yıllık Göbeklitepe örneğiyle, bilinen tarihin EN ESKİ yerleşim merkezine sahip Türkiye, bu törelerde insanlığın kadim izlerini taşır. İnsanlık: Kültür, duygu olmadan yaşayamaz. Töre, duygunun biçim almış hâlidir ve bu biçimler bizi bir millet kılar.
5. Ortak Duyguların Sessiz Anayasası
Yazılı olmayan, ama herkesin içten içe bildiği bir anayasa vardır: Kanadı kırık kuş, bacağı ezilmiş bir kedi – köpek için içimiz sızlarken, içgüdüsel komutla keza 10 emir lahitlerinden komut gibi ‘Haksızlığa sessiz kalma, zulmü onaylama, mazluma el uzat’ haykırır. Bu anayasa ne kitaplarda geçer ne de devlet dairelerinde. Ama insanlar sokakta yürürken hisseder onu. Gönülden gönüle kurulan köprülerdir bu Ortak Kültür anayasanın maddeleridir.
Bu yüzden bir köy öğretmeni ile şehirdeki gazeteci aynı haksızlığa karşı öfke duyabilir. İşçinin gözündeki yaşla, öğrenci eyleminde atılan slogan aynı ruhun yankısıdır. Ortak duygu; sınıf farkını, yaş farkını, eğitim farkını aşan bir güçtür. Bu güç, paydaşları – kaderi aynı millet olmanın ruhudur. Herkes benzer düşüncede olmasada - aynı şeyi hisseder. İşte bu hissediş, toplumsal dokuyu diri tutar. Bu sessiz anayasa yürürlükten hiç kalkmaz; çünkü o, vicdanın kanunudur.
Sonuç olarak: Yürek Birliği, Yöre – Töre Farklarını Aşar.
Türkiye’nin birçok rengi, birçok sesi vardır ama kalbi birdir. Her şehir – bazen kazaları bile farklı lehçe, aksanla konuşabilir - fakat aynı duyguda buluşur. Sınıf farklı olabilir, kültür ayrışabilir ama vicdanı birdir. Bu ortak vicdan sayesinde, TRabzonSpor’un zaferi ülkenin ucundaki Diyarbakır’da belkide aynı haz ve sevinçle kutlanır, Artvin’deki ağacın kesilişi Muğla’da yaşayan vicdan sahibi herkesin içini burkar. Bu bağ, siyasetten üstündür. Bu bağ, aidiyetin en temiz hâlidir ve bu bağ sayesinde, bu ülkenin hâlâ umudu vardır. Çünkü bu ülke, ten rengi, dili, aksanı, dini – mezhebi, kökeni fark etmeksizin acıda birleşebiliyor, sevinçte kenetlenebiliyor.
Bu duygu, BİNLERCE yıllık aynı tarihi paylaşabilen MİLLET olabilmenin ruhudur ve şayet hâlâ acısında – mutluluğunda … aynı duyguda buluşabiliyorsa, demekki onbinlerce yıl aynı toprakların miras bekcisi ortak değerleri olan bir MİLLETİZ.