Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Davut HACIHASANOĞLU
Köşe Yazarı
Davut HACIHASANOĞLU
 

CUMHURİYET

Öğrenciliğim bir türlü ayrılmadı benden. Ya da ben ayrılmayı beceremedim ondan. Belki de bu yüzden hatırlamıyorum neyi nerede ne zaman öğrendiğimi. Öğrendiğim ilk saçma sapan tanım kesinlikle odur ama ondan eminim. Sonradan da o kadar çok saçma sapan şeyler öğrettiler ki sıraya koysak bütün okulların sıraları dolar neredeyse. Neymiş efendim..! Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesiymiş. Halk niye kendi kendini yönetsin Allahaşkına yaa..! Halk yönetici değil ki. Halkın işi yöneticileri seçmektir. Halkımız ne kadar seçebiliyor yöneticilerini o da ayrı bir konu ama bugünkü konumuz da o değil. Peki ne bugünkü konumuz..? Cumhuriyet’i doğru anlatmak. Yani Cumhuriyet’in kendi anlamını anlatmak…   Cumhuriyet, Hakkari ilinin Yüksekova ilçesinin Esendere köyünde yoksul bir ailede doğup büyüyen Şeyho’nun sevgilisini Paris’e akşam yemeğine götürebilmeyi hayal etmesidir. Ve bu hayal için bir dahinin 106 yıl önceki Mayıs’ın ortasında  başlattığı mücadelenin de adıdır aynı zamanda Cumhuriyet. İlin adını Trabzon, ilçenin adını Araklı, köyün adını Ayvadere, çocuğun adını da Davut olarak değiştirseniz de hiçbir şeyi değiştiremeyeceksiniz. Kim ne kadar afkurursa afkursun. Kim ne kadar paralı askerlerini ŞERİAT İSTERÜÜÜK diye bağırtırsa bağırtsın Cumhuriyet sonsuza kadar yaşayacaktır. Bunun için güvendiğim hiçbir canlı da yok ülkede o da ayrı bir şey ya. Ülkeyi yöneten tek adam bir gün daha fazla oturabilmek için o koltukta ülkeyi parsel parsel satarken alkışlanıyor. Vatanı satarken onu alkışlayıp destekleyenler de Nazım’dan beri yıllardır bizi vatan hainliği ile suçlarken “komünistler Moskova’ya” diye havlayan vatanseverler…   Ülkenin iktidarlarına güvenmemem teknik olarak muhalefetine güvendiğim anlamını doğuruyor olsa da işin orası da öyle değil işte. Muhalefetine de güvenmiyorum ülkenin. Bütün muhalefeti buraya sığdıramam. Özellikle 75 yıllık ana muhalefete tek bir şey söylemek gerekirse aklıma gelen ilk cümle yetsin onlara..: Özellikle benim bildiğim 45 yıldır kendi partinize muhalefet ettiğiniz kadar iktidar partilerine muhalefet etseydiniz ülke bu hallere düşmezdi…   Şimdi, Atatürk’ten sonra ilk kez solcuyum diyebilen, Trabzon Meydanı’nda “bizim durduğumuz yer Deniz Gezmiş’in durduğu yerdir” diyen, Grup Yorum türkülerinden dizeler okuyan aslan yürekli bir Genel Başkanı ve çevresindeki birkaç iyi insan partiyi uçururken uçamayan beceriksizler özellikle bir eski genel başkan ve emir subayı yarkadaş mıdır başka taş mı ne mendebursa biz başaramadık siz de başaramayın diye sokaklara düşmüşler. Neyse Cumhuriyeti CHP kurmuştur ama cumhuriyet sadece onların değildir. Bırakalım ne halleri varsa görsünler. Biz dönelim Cumhuriyet’e…   Alman Kralı II. Wilhelm Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı’yı ziyaret eder ve ısrarla padişah  V. Mehmet’i ülkesine davet eder. Hasta olduğu için padişah gidemez ve Veliaht Padişah, Şehzade Vahdettin için bir seyahat planlanır. Mustafa Kemal’in başarılarını çekemeyen ve bu yüzden de bir türlü onu sevemeyen zamanın Harbiye Nazırı Enver Paşa birkaç gün de olsa benden uzak olsun düşüncesiyle Mustafa Kemal’i seyahat ekibine dahil eder. Vahdettin yolculukta çok yakından ilgilenir Mustafa Kemal’le ve bazı sözler de verir. Sonra verdiği sözleri tutmaz padişah olunca ama oraları karıştırmıyoruz. Oraları karıştırmak yerine bu seyahatin Cumhuriyet’le ilgisi ne diye sorardım ben sizin yerinizde olsaydım…   Mustafa Kemal sadece büyük bir asker değil, sadece büyük bir devlet adamı değil. Cepheden sevdiği kadına mektup yazacak kadar büyük bir yürek de değil sadece. Belki de dünyada en çok okuyan adam, en çok düşünen adam, tarihten en çok ders alan, hayattan en çok öğrenen adam. Seyahat ekibinden kimseyi ikna edip yanına alamaz ama tek başına gider SansSouci sarayını ziyaret eder. Sarayın yer tespitinde Prusya Kralı II. Frederick ile arazi sahibi değirmenci  SansSouci  arasında 1745 yılında yaşanan ilginç hikayeyi bilen Mustafa Kemal’in amacı elbette sadece tarihi bir sarayı ziyaret etmek değildir. Kafasındaki Cumhuriyet en net şeklini orada alır. Yani Şeyho’nun hayali ta o sarayın yapılış hikayesine kadar uzanır işte…   İşte Cumhuriyet tam da budur ve sonsuza kadar da yaşamalıdır ve yaşayacaktır da. İktidarına muhalefetine hiçbir şeyine güvenmiyorsun da kime güvenerek bu kadar emin konuşabiliyorsun diye bir soru sorarsanız,  hayatımda en kolay yanıt vereceğim bir soruyu sormuş olacaksınız…   Öyle birine güveniyorum ki ve o kadar da eminim ki. Yüz yıldır dedikleri bir bir çıkıyor adamın. “Çok değil yüz yıla kalmadan göreceksiniz ki…” diye başladığı cümlesindeki her şeyi gördük. Gençliğe Hitabe'nin  “Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir”’ine madar her cümlesini gördük. Ama olsun, öyle bir şey var ki insanı rahatlatan; o adamın dediği her şey harfi harfine oluyor, o zaman bu da kesinlikle olacak…   Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır…                Mustafa Kemal ATATÜRK   Kesinlikle öyle olacak Paşam, avuçlarını yalayacaklar...

CUMHURİYET

Öğrenciliğim bir türlü ayrılmadı benden. Ya da ben ayrılmayı beceremedim ondan. Belki de bu yüzden hatırlamıyorum neyi nerede ne zaman öğrendiğimi. Öğrendiğim ilk saçma sapan tanım kesinlikle odur ama ondan eminim. Sonradan da o kadar çok saçma sapan şeyler öğrettiler ki sıraya koysak bütün okulların sıraları dolar neredeyse. Neymiş efendim..! Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesiymiş. Halk niye kendi kendini yönetsin Allahaşkına yaa..! Halk yönetici değil ki. Halkın işi yöneticileri seçmektir. Halkımız ne kadar seçebiliyor yöneticilerini o da ayrı bir konu ama bugünkü konumuz da o değil. Peki ne bugünkü konumuz..? Cumhuriyet’i doğru anlatmak. Yani Cumhuriyet’in kendi anlamını anlatmak…

 

Cumhuriyet, Hakkari ilinin Yüksekova ilçesinin Esendere köyünde yoksul bir ailede doğup büyüyen Şeyho’nun sevgilisini Paris’e akşam yemeğine götürebilmeyi hayal etmesidir. Ve bu hayal için bir dahinin 106 yıl önceki Mayıs’ın ortasında  başlattığı mücadelenin de adıdır aynı zamanda Cumhuriyet. İlin adını Trabzon, ilçenin adını Araklı, köyün adını Ayvadere, çocuğun adını da Davut olarak değiştirseniz de hiçbir şeyi değiştiremeyeceksiniz. Kim ne kadar afkurursa afkursun. Kim ne kadar paralı askerlerini ŞERİAT İSTERÜÜÜK diye bağırtırsa bağırtsın Cumhuriyet sonsuza kadar yaşayacaktır. Bunun için güvendiğim hiçbir canlı da yok ülkede o da ayrı bir şey ya. Ülkeyi yöneten tek adam bir gün daha fazla oturabilmek için o koltukta ülkeyi parsel parsel satarken alkışlanıyor. Vatanı satarken onu alkışlayıp destekleyenler de Nazım’dan beri yıllardır bizi vatan hainliği ile suçlarken “komünistler Moskova’ya” diye havlayan vatanseverler…

 

Ülkenin iktidarlarına güvenmemem teknik olarak muhalefetine güvendiğim anlamını doğuruyor olsa da işin orası da öyle değil işte. Muhalefetine de güvenmiyorum ülkenin. Bütün muhalefeti buraya sığdıramam. Özellikle 75 yıllık ana muhalefete tek bir şey söylemek gerekirse aklıma gelen ilk cümle yetsin onlara..: Özellikle benim bildiğim 45 yıldır kendi partinize muhalefet ettiğiniz kadar iktidar partilerine muhalefet etseydiniz ülke bu hallere düşmezdi…

 

Şimdi, Atatürk’ten sonra ilk kez solcuyum diyebilen, Trabzon Meydanı’nda “bizim durduğumuz yer Deniz Gezmiş’in durduğu yerdir” diyen, Grup Yorum türkülerinden dizeler okuyan aslan yürekli bir Genel Başkanı ve çevresindeki birkaç iyi insan partiyi uçururken uçamayan beceriksizler özellikle bir eski genel başkan ve emir subayı yarkadaş mıdır başka taş mı ne mendebursa biz başaramadık siz de başaramayın diye sokaklara düşmüşler. Neyse Cumhuriyeti CHP kurmuştur ama cumhuriyet sadece onların değildir. Bırakalım ne halleri varsa görsünler. Biz dönelim Cumhuriyet’e…

 

Alman Kralı II. Wilhelm Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı’yı ziyaret eder ve ısrarla padişah  V. Mehmet’i ülkesine davet eder. Hasta olduğu için padişah gidemez ve Veliaht Padişah, Şehzade Vahdettin için bir seyahat planlanır. Mustafa Kemal’in başarılarını çekemeyen ve bu yüzden de bir türlü onu sevemeyen zamanın Harbiye Nazırı Enver Paşa birkaç gün de olsa benden uzak olsun düşüncesiyle Mustafa Kemal’i seyahat ekibine dahil eder. Vahdettin yolculukta çok yakından ilgilenir Mustafa Kemal’le ve bazı sözler de verir. Sonra verdiği sözleri tutmaz padişah olunca ama oraları karıştırmıyoruz. Oraları karıştırmak yerine bu seyahatin Cumhuriyet’le ilgisi ne diye sorardım ben sizin yerinizde olsaydım…

 

Mustafa Kemal sadece büyük bir asker değil, sadece büyük bir devlet adamı değil. Cepheden sevdiği kadına mektup yazacak kadar büyük bir yürek de değil sadece. Belki de dünyada en çok okuyan adam, en çok düşünen adam, tarihten en çok ders alan, hayattan en çok öğrenen adam. Seyahat ekibinden kimseyi ikna edip yanına alamaz ama tek başına gider SansSouci sarayını ziyaret eder. Sarayın yer tespitinde Prusya Kralı II. Frederick ile arazi sahibi değirmenci  SansSouci  arasında 1745 yılında yaşanan ilginç hikayeyi bilen Mustafa Kemal’in amacı elbette sadece tarihi bir sarayı ziyaret etmek değildir. Kafasındaki Cumhuriyet en net şeklini orada alır. Yani Şeyho’nun hayali ta o sarayın yapılış hikayesine kadar uzanır işte…

 

İşte Cumhuriyet tam da budur ve sonsuza kadar da yaşamalıdır ve yaşayacaktır da. İktidarına muhalefetine hiçbir şeyine güvenmiyorsun da kime güvenerek bu kadar emin konuşabiliyorsun diye bir soru sorarsanız,  hayatımda en kolay yanıt vereceğim bir soruyu sormuş olacaksınız…

 

Öyle birine güveniyorum ki ve o kadar da eminim ki. Yüz yıldır dedikleri bir bir çıkıyor adamın. “Çok değil yüz yıla kalmadan göreceksiniz ki…” diye başladığı cümlesindeki her şeyi gördük. Gençliğe Hitabe'nin  “Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir”’ine madar her cümlesini gördük. Ama olsun, öyle bir şey var ki insanı rahatlatan; o adamın dediği her şey harfi harfine oluyor, o zaman bu da kesinlikle olacak…

 

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır…

               Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Kesinlikle öyle olacak Paşam, avuçlarını yalayacaklar...

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.