Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Davut HACIHASANOĞLU
Köşe Yazarı
Davut HACIHASANOĞLU
 

KIRK YIL SONRA BEN

Yanlış görebilirsiniz, yanlış bilebilirsiniz ve hatta yanlış düşünebilirsiniz bile; ama asla yanlış hissedemezsiniz…                               Dostoyevski   Seçimini zekice yapmak yarılamaktır zafere giden yolu; diğer yarısı kayıtsızlıkla fethedilir. Bir yanda istediğin her şeyi söyleyebilirsin; öte yanda mecbur değilsin. Ben bir şekilde ikisini de yapmayı becerdim. Bu yüzden benimle bir sorununuz varsa size aittir...                        Charles Bukowski   Sormak istersen bayım; ben sizlerden biri değilim, diğerlerinden de. Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. Ben, hâlâ şiir okuyanlardanım. Ben ölürken, vatanını yahut dinini değil, “sevgiliyi” düşünecek olanlardanım. Sormak istersen…                  Gabriel Garcia Marquez   Olgunlaştıkça, kendine döndükçe kimseyle uğraşmak istemiyorsun. Kendini yetiştirememiş insanlardan uzaklaşıyorsun. Seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun...                               Sigmund Freud   Durup dururken bazen bir cümle yazarsınız bir kamyonun arkasına. Niye yazdığınızı bilmeden, kime yazdığınızı hiç bilmeden. Başkalarının bunları merak edebileceğini de hiç aklınıza getirmeden. Üstelik, sizin hiç yaşamadığınız, belki de hayal bile edemediğiniz bir hayat geçer bazen o cümlenin içinden…   Sonra çok bilmiş ukala öküzün biri gelir, size hiçbir şey sormadan o kamyonun kasasını doldurur. Niye yazmışsınız, kime yazmışsınız, kime yazmamışsınız, nasıl yazmışsınız, nasıl yazmamışsınız, ne hissetmişsiniz, ne hissetmemişsiniz, duygularınızı anlatamamışsınız, duygularınızı abartılı anlatmışsınız, yanlış yazmışsınız, şöyle yazmalıymışsınız, böyle yazsaymışsınız daha güzel olurmuş vesselam, vesselam oğlu vesselam. En kötüsü de yanlış hissetmişsiniz demeleridir ki Dostoyevski’yi dünyaya geri çağırası gelir insanın…   Ula bi sus anlatayım diyemezsiniz. Niye diyemediğinizi bile bilemezsiniz. Sadece bazen anlatamazsınız işte, susarsınız. Çünkü onun bu çok bilmişliği yormuştur sizi…Geçiyoruz…   Bazen de ağır ceza mahkemeleri kurarım ben. Savcısı ben olan, hakimi ben olan. Davacısı, davalısı, sanığı, tanığı, mübaşiri, müştekisi, katibi, her şeyi  ben olan. Başkalarını yargılamam ama hiçbir zaman. Hep kendimi yargılarım o mahkemede. Mesela 18 yaşındaki Davut’u yargılarım ilk önce. Hiç kıvırmaz, delikanlı çocuktur. Hiç pişmanlık belirtip aman dilemez, yalvarmaz. Hatta posta koyar her seferinde. “Benim hayatımdı, öyle yaşamak istedim” der, dünyada kabul görmüş bütün doğrulara meydan okurcasına. Hiç de şansı olmaz ama, tek celsede asarım onu her zaman. Sonra biraz büyütür tekrar sanık sandalyesine oturturum onu. Bu kez kolay değildir hemen darağacına göndermek onu. Aylarca sürer duruşmalar. Sonuçta yine darağacını boylar ama. Sonra biraz daha büyüğünü oturturum aynı sandalyeye. Ağırlaştırılmış müebbet hapisle kurtarır canını. Son olarak benden on yaş küçüğü geçer sanık sandalyesine. Hafif bir ceza ile yırtar kerata her seferinde. Sonraki Davutlara hiç iddianame yazmamıştım bugüne kadar…   Hiçkimseye kendi hayatımı dayatmıyorum herkes gibi. Siz de mahkeme kurun kendinizi yargılayın demiyorum. Kurmadığınız mahkemelerde hiçbir şey bilmeden tek başınıza beni yargılayıp asmayın yeter…   Dün gece yine aynı mahkemeyi kurarken kavga ettim kendimle. Niye lan küçücük çocukları darağacına gönderiyorsun ikide bir. Delikanlıysan bugünkü Davut’u yargılasana diye posta koydum kendime. Sonuç..: Delikanlı değilmişim, yargılayamadım…   Sonra kendime delikanlı değilmişsin demem zoruna gitti eşkıya tarafımın. Devrimci damarım kabardı, dağıttım mahkemeyi, adliyeyi, ülkeyi…   Sakinleştikten sonra bir mektup kağıdı aldım bir elime.  Üst kısmının sol tarafına artı, sağ tarafına eksi işareti koyarak verdim onu öteki elime. Sağdan başla dedim. Senin kendinde, arkadaşlarının sende sevmediği taraflarını ve başarısızlıklarını, yani eksilerini yaz; sol tarafa da sevdiğiniz taraflarını ve başarılarını, yani artılarını…   Daha yazacak çok şeyim varken sağ taraf doldu, mecburen sola geçtim. Bir türlü bir şey yazamıyorum, kendimle konuşmağa başladım. Oğlum sen çok emin değilim diyorsun ama arkadaşların hep çok güzel sevdiğini söylüyor, hazır sol tarafa yazarken de birinci sıraya sol tarafını yaz dedim. Bazen dinlerim kendimi, yazdım. Çok da yakıştı…   Sol tarafım Kırk yıl aynı … Herkes gibi olmadım   Biri biraz açıkladım, iki çok özel, üçle bitirelim…   Başta otuz yıl her gün rahmetli babamın, sonra beş yıl her gün resmi nikahlı eşimin, olduğu zamanlarda sevgililerimin ve her zaman herkesin “herkes gibi ol” dediği bir dünyada herkes gibi olmamayı başardım. Bedelini de hiçbir şey olamamakla ödedim. Hayatın bütün dayatmalarına her zaman daha kolay ve daha mutlu çözümler bulan ve artık hayatta vazgeçemeyeceği hiçbir şeyi olmayan bir adam bunları açık yüreklilikle buraya yazabiliyorsa onu ciddiye alın lütfen. Ciddiye alın derken, arkasına bir cümle yazdığı kamyonun kasasını doldururken akıllı olun demiyorum. Eleştirilerinizde nasihatlerinizde dikkatli ölçülü olun demiyorum. Davranışlarınızda nazik ve saygılı olun da demiyorum. Artık hiçbir şey demiyorum. İstediğiniz gibi olun, yani herkes gibi. İstediğiniz gibi konuşun, yani herkesle konuştuğunuz gibi. Hiçbir sakıncası yok benim için artık. Yani istediğiniz gibi, istediğiniz yerde, istediğiniz zaman, istediğiniz kadar afkurun..!   Yalnız, ben artık eskisi gibi, yani herkes gibi dinlemeyeceğim sizi…   Çok uzun oldu, farkındayım bitiriyorum. Yani kısaca; siz istiyorsunuz diye, bütün hayatı boyunca çırılçıplak bir beyinle ve avucunun içinde taşıdığı yüreğiyle severek yaşayan bir adamı altmışına merdiven dayamışken öldürüp yerine serbest piyasa adamı koyamam, koymayacağım da. Yapacağım şeyleri Bukowski, Marquez ve Freud üçlüsü o kadar güzel anlatmışlar ki…

KIRK YIL SONRA BEN

Yanlış görebilirsiniz, yanlış bilebilirsiniz ve hatta yanlış düşünebilirsiniz bile; ama asla yanlış hissedemezsiniz…

                              Dostoyevski

 

Seçimini zekice yapmak yarılamaktır zafere giden yolu; diğer yarısı kayıtsızlıkla fethedilir. Bir yanda istediğin her şeyi söyleyebilirsin; öte yanda mecbur değilsin. Ben bir şekilde ikisini de yapmayı becerdim. Bu yüzden benimle bir sorununuz varsa size aittir...

                       Charles Bukowski

 

Sormak istersen bayım; ben sizlerden biri değilim, diğerlerinden de. Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım. Ben, hâlâ şiir okuyanlardanım. Ben ölürken, vatanını yahut dinini değil, “sevgiliyi” düşünecek olanlardanım.

Sormak istersen…

                 Gabriel Garcia Marquez

 

Olgunlaştıkça, kendine döndükçe kimseyle uğraşmak istemiyorsun.

Kendini yetiştirememiş insanlardan uzaklaşıyorsun.

Seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun...

                              Sigmund Freud

 

Durup dururken bazen bir cümle yazarsınız bir kamyonun arkasına. Niye yazdığınızı bilmeden, kime yazdığınızı hiç bilmeden. Başkalarının bunları merak edebileceğini de hiç aklınıza getirmeden. Üstelik, sizin hiç yaşamadığınız, belki de hayal bile edemediğiniz bir hayat geçer bazen o cümlenin içinden…

 

Sonra çok bilmiş ukala öküzün biri gelir, size hiçbir şey sormadan o kamyonun kasasını doldurur. Niye yazmışsınız, kime yazmışsınız, kime yazmamışsınız, nasıl yazmışsınız, nasıl yazmamışsınız, ne hissetmişsiniz, ne hissetmemişsiniz, duygularınızı anlatamamışsınız, duygularınızı abartılı anlatmışsınız, yanlış yazmışsınız, şöyle yazmalıymışsınız, böyle yazsaymışsınız daha güzel olurmuş vesselam, vesselam oğlu vesselam. En kötüsü de yanlış hissetmişsiniz demeleridir ki Dostoyevski’yi dünyaya geri çağırası gelir insanın…

 

Ula bi sus anlatayım diyemezsiniz. Niye diyemediğinizi bile bilemezsiniz. Sadece bazen anlatamazsınız işte, susarsınız. Çünkü onun bu çok bilmişliği yormuştur sizi…Geçiyoruz…

 

Bazen de ağır ceza mahkemeleri kurarım ben. Savcısı ben olan, hakimi ben olan. Davacısı, davalısı, sanığı, tanığı, mübaşiri, müştekisi, katibi, her şeyi  ben olan. Başkalarını yargılamam ama hiçbir zaman. Hep kendimi yargılarım o mahkemede. Mesela 18 yaşındaki Davut’u yargılarım ilk önce. Hiç kıvırmaz, delikanlı çocuktur. Hiç pişmanlık belirtip aman dilemez, yalvarmaz. Hatta posta koyar her seferinde. “Benim hayatımdı, öyle yaşamak istedim” der, dünyada kabul görmüş bütün doğrulara meydan okurcasına. Hiç de şansı olmaz ama, tek celsede asarım onu her zaman. Sonra biraz büyütür tekrar sanık sandalyesine oturturum onu. Bu kez kolay değildir hemen darağacına göndermek onu. Aylarca sürer duruşmalar. Sonuçta yine darağacını boylar ama. Sonra biraz daha büyüğünü oturturum aynı sandalyeye. Ağırlaştırılmış müebbet hapisle kurtarır canını. Son olarak benden on yaş küçüğü geçer sanık sandalyesine. Hafif bir ceza ile yırtar kerata her seferinde. Sonraki Davutlara hiç iddianame yazmamıştım bugüne kadar…

 

Hiçkimseye kendi hayatımı dayatmıyorum herkes gibi. Siz de mahkeme kurun kendinizi yargılayın demiyorum. Kurmadığınız mahkemelerde hiçbir şey bilmeden tek başınıza beni yargılayıp asmayın yeter…

 

Dün gece yine aynı mahkemeyi kurarken kavga ettim kendimle. Niye lan küçücük çocukları darağacına gönderiyorsun ikide bir. Delikanlıysan bugünkü Davut’u yargılasana diye posta koydum kendime. Sonuç..: Delikanlı değilmişim, yargılayamadım…

 

Sonra kendime delikanlı değilmişsin demem zoruna gitti eşkıya tarafımın. Devrimci damarım kabardı, dağıttım mahkemeyi, adliyeyi, ülkeyi…

 

Sakinleştikten sonra bir mektup kağıdı aldım bir elime.  Üst kısmının sol tarafına artı, sağ tarafına eksi işareti koyarak verdim onu öteki elime. Sağdan başla dedim. Senin kendinde, arkadaşlarının sende sevmediği taraflarını ve başarısızlıklarını, yani eksilerini yaz; sol tarafa da sevdiğiniz taraflarını ve başarılarını, yani artılarını…

 

Daha yazacak çok şeyim varken sağ taraf doldu, mecburen sola geçtim. Bir türlü bir şey yazamıyorum, kendimle konuşmağa başladım. Oğlum sen çok emin değilim diyorsun ama arkadaşların hep çok güzel sevdiğini söylüyor, hazır sol tarafa yazarken de birinci sıraya sol tarafını yaz dedim. Bazen dinlerim kendimi, yazdım. Çok da yakıştı…

 

  1. Sol tarafım
  2. Kırk yıl aynı …
  3. Herkes gibi olmadım

 

Biri biraz açıkladım, iki çok özel, üçle bitirelim…

 

Başta otuz yıl her gün rahmetli babamın, sonra beş yıl her gün resmi nikahlı eşimin, olduğu zamanlarda sevgililerimin ve her zaman herkesin “herkes gibi ol” dediği bir dünyada herkes gibi olmamayı başardım. Bedelini de hiçbir şey olamamakla ödedim. Hayatın bütün dayatmalarına her zaman daha kolay ve daha mutlu çözümler bulan ve artık hayatta vazgeçemeyeceği hiçbir şeyi olmayan bir adam bunları açık yüreklilikle buraya yazabiliyorsa onu ciddiye alın lütfen. Ciddiye alın derken, arkasına bir cümle yazdığı kamyonun kasasını doldururken akıllı olun demiyorum. Eleştirilerinizde nasihatlerinizde dikkatli ölçülü olun demiyorum. Davranışlarınızda nazik ve saygılı olun da demiyorum. Artık hiçbir şey demiyorum. İstediğiniz gibi olun, yani herkes gibi. İstediğiniz gibi konuşun, yani herkesle konuştuğunuz gibi. Hiçbir sakıncası yok benim için artık. Yani istediğiniz gibi, istediğiniz yerde, istediğiniz zaman, istediğiniz kadar afkurun..!

 

Yalnız, ben artık eskisi gibi, yani herkes gibi dinlemeyeceğim sizi…

 

Çok uzun oldu, farkındayım bitiriyorum. Yani kısaca; siz istiyorsunuz diye, bütün hayatı boyunca çırılçıplak bir beyinle ve avucunun içinde taşıdığı yüreğiyle severek yaşayan bir adamı altmışına merdiven dayamışken öldürüp yerine serbest piyasa adamı koyamam, koymayacağım da. Yapacağım şeyleri Bukowski, Marquez ve Freud üçlüsü o kadar güzel anlatmışlar ki…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.