Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Davut HACIHASANOĞLU
Köşe Yazarı
Davut HACIHASANOĞLU
 

KIRK YIL SONRA SEN

- İlk kalp ağrıma,   KIRK YIL SONRA SEN   Mutluluk bir varış değil bir yolculuktur…                                 Konfüçyüs   Eski bir aşk yeni bir ayrılıktır her zaman…                       Yılmaz Odabaşı   İki yerel gazeteden AKEPE baskısıyla, bir yerel siteden de CEHAPE baskısıyla kovulduktan sonra beş yıldan beri bu yerel sitede sürdürüyoruz Cumartesi Sohbetleri buluşmalarımızı. Öğrenciliğim hiç bitmediği için benim de öğrencilerle birlikte uzun yaz tatillerim olurdu hep. Okulların kapandığı hafta Yaz Gelince başlığıyla tatile çıkıp okulların açıldığı hafta Yaz Gidince başlığıyla gelirdim sizlere merhaba demeğe yeniden. Ama bu yaz öyle olamadı ne yazık ki. Kışın orta yerinde hayatımdaki en uzun soluklu yol arkadaşım, ilkokulun başından lisenin sonuna kadar sınıf arkadaşım, dersane arkadaşım, elli yedi yıllık yaşamının bebeklik hariç on dokuzuncu yaşının sonuna kadarki  döneminde her sabah aynı yatakta uyandığım, canımın yarısı ömrümün yarası, pırlanta yürekli kardeşimin (aman, sadece biyolojik bir kardeşlik olarak algılanmasın lütfen) yangınıyla ara vermek zorunda kalmıştım. Yaz Gidince başlığıyla başlayabilmeyi planlamıştım ama o da olamadı. Yalnız bunun olamaması çok da güzel oldu. Kırk yıllık çok hüzünlü bir hikayenin içine düştüm yeniden. Başlık da değişti kendiliğinden…   Hani Zeki-Metin ikilisinin Yasaklar oyununda bir sahne vardı ya.  Metin Akpınar Zeki Alasya’nın evine giden tek yoldan geçmesine izin vermez. “Yasak kardeşim yasak” der. Bir sürü itiş kalkıştan sonra Zeki bağırarak sorar Metin’e : “Yaw kardeşim başka yol yok, ben evime nasıl gideceğim” diye. Metin’in çözüm önerisi muhteşemdir..: “Kimse sana dünyanın yuvarlak olduğunu söylemedi mi? Dön evine sırtını, şimdi burnunun  dikine dümdüz yürü, dünyayı dolaşıp evine varacaksın…”   Zeki-Metin gibi çaresiz değilmişiz oysa biz. Başka yollarımız da varmış ama bütün yolları ben kapatmışım meğer. Bunu da kırk yıl sonra anlatacaktı hikayenin baş kahramanı. Sonuçta birbirimize sırtlarımızı dönmüş ve yürümeğe  başlamıştık otuz yıl önce. Birbirimizden habersiz, mutluluklarımızdan uzak, acılarımıza duyarsız, hüzünlerimize yabancı, sevinçlerimizi alkışlayamadan…   Otuz yıl sonra kardeş yangınına su dökmek için aramasıyla kesişecekti yollarımız yeniden. Çok farklı yollardan, çok farklı öğretmenlerle, çok farklı dillerle öğretmişti hayat ikimize de aynı şeyleri. Biz de farklı dillerle anlattık birbirimize, öğrendiğimiz hep aynı şeyleri. O kadar çok konuştuk, o kadar çok güldük, o kadar çok ağladık ki dört gün. Sanki hiç yaşanmamış kırk yıldan intikam alıyorduk yılların içini tek tek doldurarak…   Tarihin keşkelerle yazılamayacağını çok erken öğretmiştin. Hep zamanında öğretin her şeyi zaten. Ama bu kez sanki çok geç kaldın be hayat. Hikayenin mutlu sonla bitmesi için yolları ayırmamak ve yola devam etmek gerekirmiş meğer, kenetlenmiş ellerle hem de…   Ama yine de teşekkürler hayat. Dursun yüreğimin bir köşesinde. Öğrettin, belki kullanacak kadar zaman ve fırsat da tanırsın. Ama olur da tanımazsan -ki öyle gibi de görünüyor- yine de hiç kızmayacağım sana, söz. Yaşattığın her şey için tekrar tekrar sonsuz teşekkürler hayat. Yaşatmadıkların için de…

KIRK YIL SONRA SEN

- İlk kalp ağrıma,

 

KIRK YIL SONRA SEN

 

Mutluluk bir varış değil bir yolculuktur…

                                Konfüçyüs

 

Eski bir aşk yeni bir ayrılıktır her zaman…

                      Yılmaz Odabaşı

 

İki yerel gazeteden AKEPE baskısıyla, bir yerel siteden de CEHAPE baskısıyla kovulduktan sonra beş yıldan beri bu yerel sitede sürdürüyoruz Cumartesi Sohbetleri buluşmalarımızı. Öğrenciliğim hiç bitmediği için benim de öğrencilerle birlikte uzun yaz tatillerim olurdu hep. Okulların kapandığı hafta Yaz Gelince başlığıyla tatile çıkıp okulların açıldığı hafta Yaz Gidince başlığıyla gelirdim sizlere merhaba demeğe yeniden. Ama bu yaz öyle olamadı ne yazık ki. Kışın orta yerinde hayatımdaki en uzun soluklu yol arkadaşım, ilkokulun başından lisenin sonuna kadar sınıf arkadaşım, dersane arkadaşım, elli yedi yıllık yaşamının bebeklik hariç on dokuzuncu yaşının sonuna kadarki  döneminde her sabah aynı yatakta uyandığım, canımın yarısı ömrümün yarası, pırlanta yürekli kardeşimin (aman, sadece biyolojik bir kardeşlik olarak algılanmasın lütfen) yangınıyla ara vermek zorunda kalmıştım. Yaz Gidince başlığıyla başlayabilmeyi planlamıştım ama o da olamadı. Yalnız bunun olamaması çok da güzel oldu. Kırk yıllık çok hüzünlü bir hikayenin içine düştüm yeniden. Başlık da değişti kendiliğinden…

 

Hani Zeki-Metin ikilisinin Yasaklar oyununda bir sahne vardı ya.  Metin Akpınar Zeki Alasya’nın evine giden tek yoldan geçmesine izin vermez. “Yasak kardeşim yasak” der. Bir sürü itiş kalkıştan sonra Zeki bağırarak sorar Metin’e : “Yaw kardeşim başka yol yok, ben evime nasıl gideceğim” diye. Metin’in çözüm önerisi muhteşemdir..: “Kimse sana dünyanın yuvarlak olduğunu söylemedi mi? Dön evine sırtını, şimdi burnunun  dikine dümdüz yürü, dünyayı dolaşıp evine varacaksın…”

 

Zeki-Metin gibi çaresiz değilmişiz oysa biz. Başka yollarımız da varmış ama bütün yolları ben kapatmışım meğer. Bunu da kırk yıl sonra anlatacaktı hikayenin baş kahramanı. Sonuçta birbirimize sırtlarımızı dönmüş ve yürümeğe  başlamıştık otuz yıl önce. Birbirimizden habersiz, mutluluklarımızdan uzak, acılarımıza duyarsız, hüzünlerimize yabancı, sevinçlerimizi alkışlayamadan…

 

Otuz yıl sonra kardeş yangınına su dökmek için aramasıyla kesişecekti yollarımız yeniden. Çok farklı yollardan, çok farklı öğretmenlerle, çok farklı dillerle öğretmişti hayat ikimize de aynı şeyleri. Biz de farklı dillerle anlattık birbirimize, öğrendiğimiz hep aynı şeyleri. O kadar çok konuştuk, o kadar çok güldük, o kadar çok ağladık ki dört gün. Sanki hiç yaşanmamış kırk yıldan intikam alıyorduk yılların içini tek tek doldurarak…

 

Tarihin keşkelerle yazılamayacağını çok erken öğretmiştin. Hep zamanında öğretin her şeyi zaten. Ama bu kez sanki çok geç kaldın be hayat. Hikayenin mutlu sonla bitmesi için yolları ayırmamak ve yola devam etmek gerekirmiş meğer, kenetlenmiş ellerle hem de…

 

Ama yine de teşekkürler hayat. Dursun yüreğimin bir köşesinde. Öğrettin, belki kullanacak kadar zaman ve fırsat da tanırsın. Ama olur da tanımazsan -ki öyle gibi de görünüyor- yine de hiç kızmayacağım sana, söz. Yaşattığın her şey için tekrar tekrar sonsuz teşekkürler hayat. Yaşatmadıkların için de…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.