Ne zaman şiir yazmak istediysem,
Seni yazdım senden öteye gidemedim…
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bir kadın, psikiyatriste gider ve derdini anlatır..:
Evlenmek istemiyorum. Eğitimli, bağımsız ve özgür biriyim. Ve kendime yetebilecek biri olarak yetiştirdim kendimi. Yani bir kocaya ihtiyacım yok. Ama ailem ısrarla evlenmemi istiyor, ne yapmalıyım..?
Psikiyatrist cevap verir..:
Sen şüphesiz hayatta harika işler başaracaksın. Müthiş şeyler elde edeceksin. Ama kaçınılmaz şekilde bazı şeyler istediğin gibi olmayacak. Bir şeyler ters gidecek. Bazen başarısız olacaksın. Bazen planların işe yaramayacak. Bazen dileklerin yerine gelmeyecek. O zaman kimi suçlayacaksın, kendini mi..?
Kadın..: Kesinlikle hayııır..!
Psikiyatrist..: Tamam. İşte bu yüzden bir kocaya ihtiyacın olacak..!
Erkekler için durum aynı değildir, bilakis çok farklıdır. Onlar başka şeyler için ihtiyaç duyarlar kadınlara. Herkesin birinci sıraya yazacağı ihtiyaçlarını ciddiye almadan diğerlerine geçiyoruz. Bazılarının filozof olmak için bir kadına ihtiyacı vardır, bazılarının ise başının etini yiyecek bir kadına. Bazıları ise şiir yazmak için bir kadına ihtiyaç duyarlar, Nazım gibi olanlar çok kadına. Çünkü şiir erkeğe yazılmaz kadına yazılır. Erkeğe de yazılan şiirler vardır elbette, ama onları yazanlar da erkektir. Yalnız bütün erkekler de şiir yazmaz, yazamaz; zaten çoğu da şiirden anlamaz. Sadece yaraları olanlar şiirden anlarlar…
Erkeğin şiirden anlaması, şiiri sevmesi bir çok şeye yarar. Olur da bir gün karşısına şiir gibi bir kadın çıkarsa onu çok iyi anlar, çok iyi sever ve çok da güzel sevişir. Olmaz da çıkmazsa, ki genellikle de öyle olur. Öküzlerin karşısına çıkar o şiir kokan kadınlar. Ve o öküzlerle yaşadıklarını aşk zannedip bir süre gönül eğlendirdikten sonra gider şiir gibi erkeklerle dostluk kurup onların omuzlarında ağlarlar…
Ama olsun hayali bile güzel. Siz yine de şiirle kalın…
Benim takvimimde şiirin ve aşkın en güzel mevsimidir Eylül. Takvim benim ya Ekim de Eylül’den sayılır onda. En güzel Eylül şiirini paylaşmak istiyorum sizlerle bugün. Yani bu kadar gevezeliği sırf bu yüzden ettim…
Edebiyatımızın kaptanı olarak bilinen büyük şairimiz şiirlerini ortalama on beşer dakikada yazdığını söylerdi. “İlham bu ne zaman geleceği belli olmaz. Evde misafirlerim varken gelirdi bazen, kimseye çaktırmadan çalışma odama geçip yazıp dönerdim hemen” derdi. Ama bir şiirini 1960 sonbaharı boyunca İstanbul sokaklarında yürüyüp mırıldanarak tamamladığını söylemişti. Bir çok şiir severin gözünde kadına ve İstanbul’a yazılan en güzel şiir olarak kabul edilmesi boşuna değildir..:
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum..
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin…
Attila İlhan